Fatime Kartı yazdı: Kadına yönelik şiddet ve din

Tarih boyunca kaba kuvvet ve fiziksel gücü elinde bulunduranlar bu konuda dejavantajlı konumda bulunanları ötelemiş, haklarını gasp etmiş hatta yok sayabilmiştir.

Tarih boyunca kaba kuvvet ve fiziksel gücü elinde bulunduranlar bu konuda dejavantajlı konumda bulunanları ötelemiş, haklarını gasp etmiş hatta yok sayabilmiştir. Tarihi yazanlar da genellikle güçlüler olmuştur. Ama gücünü adaletten yana kullananlar her daim var olmuştur ve var olmaya devam edeceklerdir. Bunların en bariz olanları peygamberlerdir. Bu adalet savaşçıları ibreyi olması gereken noktaya getirmişler ancak durum kısa süre içerisinde gücü kendi lehinde kullanan zalimler tarafından hep tersine döndürülmüştür.

İslam’ın eşitlik ve adaleti tesis etme konusunda hassas davranmasının temel sebebi, insanların birbirlerine tahakkümünü ortadan kaldırarak, sadece Allah’a kul olmayı hedeflemesidir. Yüce Rabbimiz Yahudi ve Hristiyanlar şahsında insanların Allah Tealayla doğuştan getirdiği kurbiyet iddialarını reddeder. “Yahudiler ve Hristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Gerçek şu ki, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.” (Maide 18) Yüce dinimiz erkek-kadın arasındaki ilişkiyi de bu düzlemde değerlendirmiş, bir cinsin diğer cinse tahakkümü anlamına gelebilecek her türlü düşünce ve davranışla mücadele etmiştir. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat/13) Tek başına bu Ayet-i Kerime bile İslam’ın konuya yaklaşımını anlatmak için yeterlidir. Kastedilen anlam, herkesin hilkatte eşit olduğudur. Hiç kimse doğuştan imtiyazlı doğmaz, ne cinsiyeti ne de milliyeti onu ayrıcalıklı kılmaz. Ayet-i Kerimede cinsiyet ve milliyetin zikredilmesi insanların ekseriyetle bu iki konuda birbirlerine üstünlük taslamalarından kaynaklanmaktadır. Bilakis, insanlar açısından üstünlük olarak kabul edilen cinsiyet, ırk, renk, güzellik, mal, makam, şöhret, güç gibi her türlü özellik, İslam’a göre asla ölçüt değildir. İlahi değer yargılarına göre en kıymetli, en saygıdeğer insan; ahlaki erdemler bakımından en önde olan insandır.

Yine insanlar arasında her türlü ayrımcılığı reddeden hadislerden sadece bir tanesini zikretmek bile Son Peygamber’in (s.a.v.) konuya yaklaşımını anlatmak için fazla söze hacet bırakmaz “Kadın ve erkek bir bütünün iki eşit parçasıdır” (Ebu Davud, Taharet 94; Tirmizi, Taharet 82)

Nitekim İslam gelmeden önce kadına yönelik şiddet açısından tarih, en karanlık dönemini yaşarken o geldikten sonra kısa süre içerisinde kadın, her açıdan erkekten bağımsız bir şahsiyet olma durumunu sergileyebilmiştir. Sevgili peygamberimiz ibadetten savaşa, biattan fikir alışverişine kadar kadınla erkek arasında hiçbir ayırım yapmamış, uygulamaları ile ümmete örneklik teşkil etmiştir. Kendilerine Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatını rehber edinenler, onun hayatının hiçbir döneminde ne eşlerine, ne hizmetçilerine ne çocuklara ne de hayvanlara en ufak bir şiddet eyleminin bulunmadığına şahit olacaklardır.

Onun tavsiyelerinden birkaçına kulak verelim;

“Mü’minlerin iman bakımından en kusursuzu, ahlâkı en güzel olanıdır. Ahlâkı en güzel olanınız da kadınlarına en güzel davrananınızdır.” (Tirmizî, Rada, 11; Ebu Davud, Sünnet, 16)

“Kadınlarınızı nasıl hayvan döver gibi dövüyor, sonra da akşam olunca onlarla beraber oluyorsunuz?” Buna rağmen eşlerini dövenlere şöyle der: “Dövün (ancak bilin ki kadını) sadece şerlileriniz döver.” (İbn-i Sa'd, 8/205)​

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” (Tirmizî, Menakıb, 63)

Hz. Aişe Vâlidemiz anlatıyor: “Allah Resûlü (s.a.s.), bir gece bana hitaben; ‘Ya Aişe’, dedi, ‘müsaade eder misin, bu gece Rabbimle beraber olayım?' Ben, ‘Yâ Resulallah! Seninle olmayı isterim; fakat senin istediğini daha çok isterim.’ dedim. Sonra, Allah Resulü (s.a.s.) abdest aldı, namaza durdu, kıraatinde ‘İnne fi halkissemavati ve’l ardi’ ayetini okudu, okudu ve sabaha kadar gözyaşı döktü.”

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a.s.) nafile ibadetlerini yapmak için bile, büyük bir nezaket örneği göstererek eşinin gönlünü alıyor, rızasını gözetiyordu.

Ancak Hz. Peygamber’den kısa bir süre sonra bu olumlu gelişmeler yerini cahiliye devri uygulamalarına bıraktı. Yani tarih yine tekerrür etmiş ve yine güçlü olan adaletten saparak güçsüz olanı tahakkümü altına almaya çalışmıştır. Abdullah b. Ömer’in şu itirafı durumu en güzel şekilde özetleyerek konuyu anlamamıza yardımcı olacaktır.“Hz. Peygamber devrinde, hakkımızda ayet nazil olur korkusuyla hanımlarımıza elimizi ve dilimizi uzatmaktan sakınırdık. Hz. Peygamber vefat edince dilimizi ve ellerimizi onlara uzatma konusunda daha rahat davranmaya başladık.”(Buhârî, VI, 146, Nikâh, 80)

Daha da üzücü olanı ise yapılan yanlışları; adaleti tesis etmek, her çeşit şiddet ve ayrımcılığı ortadan kaldırarak insan onuruna yakışır şekilde yaşamayı hedefleyen İslam’a mal edilmeye çalışılması olmuştur. Yüce dinimizde olmayan her çeşit şiddet mantalitesini ve eylemini delilleri ile ortaya koyarak reddetmek bilinçli her Müslümanın boynunun borcudur.

Şiddetin her türü; toplumdaki problemleri daha da derinleştirerek sorunların çözülmesini zorlaştırır. Zira şiddet, insanlar arasındaki sevginin yok edilmesine neden olup onun yerini kin ve nefretin doldurmasına sebebiyet verir. Özellikle de eşler arasında meydana gelen problemlerin baskı, şiddet ve dövmekle değil, sevgi ve merhameti hakim kılarak, iletişimle aşılması esastır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Şiddetin bir çok sebebi olmakla beraber önemli sebeplerinden birisi de, şiddet uygulayanların kendilerini, şiddet uyguladığı insanlara karşı imtiyazlı görmesidir. Nitekim savaşların çoğu da bu mantaliteden beslenir. Bugün İsrailin Filistinlilere reva gördüğü mezalim, üstün ırk oldukları, diğer insanların kendilerine hizmet etmek için yaratıldığı fikrinden kaynaklanmaktadır. Ancak adaleti ayakta tutmakla emredilen Müslümanlar; gerçek dinden beslendikçe, Kur’anın hayat veren mesajlarıyla tanıştıkça ve rahmet peygamberinin (s.a.s.) engin sevgi ve hoş görüsüyle buluştukça zulme ve şiddete pirim vermeyecek ve her türlü zulmü ortadan kaldırmak için mücadele verecekler, Peygamberimizin (s.a.s.) tavsiyesine uyarak zalimin zulmünü engellemeyi şiar edineceklerdir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri