İletişimin en önemli unsuru nedir diye soracak olursanız tek kelimeyle insana değer vermektir derim hiç düşünmeden. Esasen bu, iletişim çağında yaşadığımız günümüzde neden eşimizle dostumuzla bu kadar uzak oluşumuzun da cevabını barındırıyor içerisinde.
Bugün sokakta geçen sıradan insanlara iletişim nedir, başarılı iletişim kuralları nelerdir diye soracak olursanız herbiri birkaç cümle kuracak bilgiye sahiptir diye düşünüyorum. Ne var ki iletişimle ilgili çok bilgi sahibi olmak bizi başarılı kılmıyor maalesef. Değer ve samimiyetten uzak sırf kuru bilgiye dayalı malumat, yapmacık ilişkiler kurmaktan başka bir işe yaramaz.
İletişimde en önemli unsurun değer vermek, buna bağlı olarak iletişim halinde olduğu insanları tanımak, onları anlamak ve duygularını önemsemek olduğunu, iki annemizin, eşleriyle olan diyaloglarını tefekkür ederek anlamaya çalışalım beraberce.
Bunlardan biri Resulullahlın dört örnek kadından biri olarak gösterdiği Hatice ül Kübranın sevgili peygamberimizle olan diyaloğu. Hepimizin çok iyi bildiği gibi İlk vahyi alan Peygamberimiz büyük olayın şoku içerisinde hiç düşünmeden yuvasına Hatice sine koşmuştu. Bu durum aralarındaki derin bağı gösterirken, Cebraiıl n kucaklayıp sıktığı mübarek bedeni, sevgili eşinin kucaklamasıyla ilk tesellisini bulmuş, geçirdiği deneyimin ağırlığıyla hiçbir açıklama yapmadan tek sözü telaşla beni örtün demesi olmuştu.
Bu durum karşısında Hz. Hatice ne yapmıştı?.. Merakını yenmek için soru
yağmuruna mı tutmuştu onu?.. Ne oluyor, neden bu haldesin, hasta mısın, biriyle mi takıştın... Sorular... Sorular...
Karşısındakinin değilde kendi duygularını önceleyen insanların yaptığı gibi. Oysa Hz. Hatice nin ona hiçbir şey sormadan hemen dediğini yapması çok dikkat çekicidir.
Eşinin ihtiyacım anlamış, hiç bir şey sormadan dediğini yapmış, sevgili peygamberimiz bir süre uyuyup sakinleştikten sonra Hz. Hatice nin sormasına gerek kalmadan başından geçenleri anlatmış, Hz Hatice e de onu teselli etmek kalmıştı.
Hz. Peygamberin Hira mağarasına sık sık gidip günlerce kalmasını aynı olgunlukla karşılayıp ona yardımcı olmasını da bu minvalde değerlendirebiliriz. Zira eşini anlamamış, onun ruhsal ihtiyaçlarını farketmemiş olsaydı, onu kendisini yalnız bırakmakla, yardımcı olmamakla hatta sorumsuzlukla suçlayabilirdi. Nitekim bize gelen vakalarda eşlerin, birbirini anlamadıkları için gereksiz suçlamalarına ve kalp kırıklıklarına sıkça rastlıyoruz.
İkinci örneğimiz Hz. Hacer ile eşi Hz. İbrahim arasındaki yine çok iyi bildiğimiz diyalog. Hz. İbrahi ın Cebrail rehberliğinde genç eşi ve küçücük yavrusuyla çöl yolculuğu. Hz Hacerın yol boyu Hazreti İbrahim’e soru sormaması hatta konuşmamaları ilginçtir.
Bizim nereye götürüyorsun, ne işimiz var buralarda, daha ne kadar gideceğiz, bu çölde ne işimiz var, ne yapacağız... Sorular Sorular...
Ama o hiçbir şey sormuyor. Karşısındakinin açıklaması zor bir imtihan içerisinde olduğunu konuşamayacağını görüyor, sabırla sonucu bekliyor. Nihayet yolculuk sonlanıp Hz. İbrahim arkasını dönüp gitmeye yeltenince Hazreti Hacer Hz. İbrahim’in arkasından seslenerek kendilerini bu çölde yalnız bırakması konusunda bir açıklama yapmasını istiyor. Bizi buraya bırakıp nereye gidiyorsun” diye soruyor. Ancak Hz. İbrahim cevap verecek halde değildir. Üçüncü soruşuna da cevap alamayan Hz. Hacer onun cevap verecek durumda olmadığını anlayarak soruyu değiştiriyor. ”Bizi buraya bırakmanı Allah mı istedi?” Hz. İbrahim ancak başıyla onaylayabiliyor. Bu onay karşısında Hazreti Hacer eşini rahatlatan cevabı veriyor büyük bir teslimiyetle. ”0 halde git. Madem Allah bunu istedi Onun hikmetinden sual olunmaz. Allah bizi koruyacaktır.”
Çok konuşmayı marifet zanneden bizlerin bu iki annemizden iletişim ile ilgili çok şey öğrenmemiz gerekiyor. Karşınızdaki insanı tanımak onun duygularına saygı duymak ve ona değer vermekle başlar başarılı iletişim. Benim duygularım... Benim mutluluğum... Benim rahatım... Benim anlaşılmam... Ben... Ben... Ben...
Günümüzde pompalanan bu bencillik her iki tarafında mutsuzluğundan başka ne getirebilir ki. Bencilliğin had safhada olduğu bir insanın karşısındakine değer vermesi, onu anlaması onun mutluluğu için çalışması beklenebilir mi.
Bir an önce kurulan bu tuzaktan kurtulup özümüze dönme noktasında bir kalkışma içerisine irmek ileğiyle...