İslam dini bireyi olgunlaştırmayı hedeflediği gibi aynı zamanda toplumu da her yönüyle en kamil seviyeye çıkarmayı gaye edinmiştir. Allah’ın en güzel şekilde yarattığı varlık olan insan, dünyadaki konumunu ve bunun getirdiği sorumlulukları ve sonuçları bilmek ve buna göre hareket etmek durumundadır. Beled suresinde bu sorumluluklar öz bir şekilde belirtilerek insanın hedefini gerçekleştirmesi için ilkeler ortaya konmuştur. Bu özelliği ile sure, insanın hem psikolojik ve kişisel alanını hem de toplumsal alanı kapsayan prensipler sunmaktadır. Böylelikle birey ve toplum bütünlüğüne dikkat çekilerek insanın, yaşadığı toplumdan ayrı düşünülemeyeceğine ve kemal yolculuğunda toplumsal görevlerini yerine getirmesinin önemine dikkat çekilmiştir.
Toplumsal kalkınma ve insani değerleri oluşturmada önemli ipuçları veren sure, barış ve kardeşliğe ivme kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu değerlerin başında da sabrı (mücadele ruhu) ve merhameti (yardımlaşma ruhu) sürekli hale getirecek davranışlar ve projeler ortaya koymakla mümkün olabilir.
Surede “ve hededeynahunnecdeyn” ifadesi ile önümüzde iki yolun olduğu belirtilmektedir. Bir sonraki “felektehamel akabeh” ayetiyle bu iki yol ile kast edilenin hüküm verme ve tercihte bulunma yeteneği olduğu anlaşılmaktadır. Bu tercih sarp yokuşu aşıp aşmama noktasındaki tercihtir. Birinci gurup her türlü zorluğa rağmen fıtratlarındaki yazılımı devreye sokarak toplumsal duyarlılıkla hareket etmek suretiyle zorluğa göğüs gerenler ikinci gurup ise sarp yokuşu aşmayı göze alamayıp rahatlarını ve şahsi çıkarlarını önceleyenlerdir. İşte bu iki grup arasında beyaz ve siyah kadar fark vardır.
“Akabe” dağda bulunan sarp yol, dağ yolu, bir vadiden yüksek dağa doğru çıkan yokuş ve tepe’ anlamlarına gelmektedir. Akabeye aynı zamanda; cehennemde bir yokuş gibi manalar da verilmiştir. Bu sarp yokuş, aslında yüksek ve zor amelleri anlatmak üzere yapılan bir benzetmedir. Akabe tabiri ile dağlardaki engebeli yollar, bir manada zorlukla yapılan salih amellere benzetilmiştir. Bu sarp yokuşu aşmak zordur fakat sorumluluk da bu yokuşu aşma çabasıdır. Râzî’ye göre akabe, kişinin iyi işler yapması konusunda nefsiyle girdiği mücadeleyi anlatan bir darb-ı meseldir. Çünkü nefis mücadelesi, son derece çetin ve zordur. Peki bu sarp yokuş nasıl aşılacak? işte can alıcı soru budur. İşte Rab Teala’nın bu soruya verdiği cevap: “Fekkü rakabeh” bir boynu çözmek yani insanlığı özgürleştirme, onu aklını iradesini esir eden her türlü güç ve otoriteye karşı mücadele ederek onu bir olan Allah’a kul olma şeref ve hürriyetini kazandırma çabası. Ne kadar da taktire şayan bir çaba değil mi?
Peki başka neler yapılarak aşılabilir bu sarp yokuş “ev ita’amun fi yevmin zi mesğabeh” yetimen za mekrebeh, ev miskinen za metrebeh” veya bir kıtlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç açık bir yoksulu doyurmaktır, el uzatıp ihtiyaçlarını gidermektir. Bunun akabinde imanla beraber birbirine sabrı yani zorluklar karşısında yılmayıp direnmeyi tavsiye edenlerden ve merhametli olmayı öğütleyenlerden olmaktır. İşte! sarp yokuş ancak bu şekilde aşılabilir. Toplumun hür düşünmesi için çaba sarf etmek, dezavantajlı kesimleri koruyup kollamak, buna yönelik çaba ve projeler ortaya koyup destek vermek. Bunların tamamı merhametle ilintilidir ve sadece sözde kalan bir bilgi değil, neticeleri hayata yansıyan bilinçli davranışlardır. Bu ifadelerin ortak yanı bunların toplumsal düzeni koruma ve toplumu kalkındırma konusundaki ekonomik ve psikolojik temel prensiplerden olmasıdır.
Merhamet eksenli bir toplum meydana gelmesi için fıtrattan doğan duygularla yaptığımız iyilikler yeterli değildir. Görüldüğü gibi sarp yokuşu göze almak tek başına merhamet eksenli davranışları sergilemekle mümkün görünmüyor. Aynı zamanda bunu tavsiye etmekte gerekiyor. Çünkü Merhameti tavsiye etmek merhametin de üstündedir. Bu husus, toplumda şefkat duygusunu ve bu konudaki mesuliyeti yayma çabası olarak değerlendirilmelidir. Sabrı tavsiye etmek yani her türlü zorluğa rağmen mücadeleden yılmama ruhunu canlı tutmak ve merhameti yayma gayreti. Aslında her ikisi de ekonomik sosyal sorumlulukların dayandığı temellerdir ve toplumun kalkınması bu temellerin işletilmesine bağlıdır.
Merhamet pasif bir acıma duygusu olmanın çok ötesinde insanı iki adımda harekete sevk eden en asil iyilik hareketidir. Birinci adım dezavantajlı kişinin ya da toplumun derdini acısını derinden hissetmek ikinci adım bu derdi ortadan kaldırmak için harekete geçmek, el uzatmak düştüğü yerden kaldırmaktır. Coşku ve gayretle adım adım acı ve ızdırapları ortadan kaldırma gayreti içerisinde olmak hem bireyi içsel olarak zenginleştirip kemale erme yolunda adımlarını sıklaştıracak hem de toplumda adalet ve kardeşliğin egemen olmasının önünü açacaktır. Bu yönüyle merhamet, toplumu ve bireyi hastalıktan kurtaran dinamik hale getiren her an yenileyen bir devadır adeta.
Kısacası çağımızda belki de en çok merhamete ihtiyacımız var. Onu anlatmak onu anlamak ve yaşamak dünyamızı daha yaşanılır hale getirecektir. Şiddetin had safhada olduğu cahiliye toplumunda Hz Peygamber örnekliğinde bu metot hayata geçirilmiştir. Yeryüzünde şiddet ve zulüm hükümranlık sürüyorsa bunun panzehiri merhameti konuşmak merhamet timsali insanları model olarak sunmaktır. Bu konuda Allah’ın Resul’unu tanımaz ve tanıtmaz isek bu kavramın eksik kalacağını da söylemeden geçmeyelim. Şiddeti ortadan kaldırmak şiddetle ve şiddeti konuşmakla mümkün olmadığı gibi bu durum şiddetin ve zulmün gittikçe artmasına dahi sebep olabileceğini unutmayalım.
Merhametin kaynağı olan Rabbimiz merhametiyle hayat buldursun hepimize...