Emekli emekçileri yalnız bıraktığı için çok üzgündü

Sabah yine erkenden yola çıktı. Dolmuş fiyatlarına gelen son zamlardan sonra ağrıyan dizleriyle yürümek farz olmuştu. Bir emekli emekçi olarak çok iyi hesap yapmalıydı.

Sabah yine erkenden yola çıktı. Dolmuş fiyatlarına gelen son zamlardan sonra ağrıyan dizleriyle yürümek farz olmuştu. Bir emekli emekçi olarak çok iyi hesap yapmalıydı. Geçen ay ilaçları için fark parası vermişti. Bu ay öyle bir şey yaşamak istemiyordu. İlaçlarını mutlaka düzenli almalıydı. Sadece ilaçlar için değil yaşayabilmesi için bir emekli olarak çalışmak zorundaydı.

Fabrikanın servis aracını kaçırmamalıydı. Servis durağı epey uzaktı. Cadde boyu kaldırımda yürürken dizleri sızlıyordu. Gözleri daha iyi basacağı toprak zemin arıyordu. Ama beton ve asfalt ortasında yürümek zorundaydı. Son kontrollerinde doktor kemiklerin eriyor diyordu.

Ve bu eriyen kemiklerle durağa yürüyordu. Bir yandan da çok şanslıyım ki bir iş buldum diye seviniyordu. Çünkü birçok emekli iş bulamıyordu. O halde bu işin hakkını vermeliydi. Koca bir fabrikanın bekçiliğini yapıyordu.

Kaldırımda yürürken araçların geçişini izliyordu. Trafiğe takılan sürücülerin öfkeli halini anlayamıyordu. Bir de benim gibi yürüyün de göreyim sizi diyordu. Hem ekonomi krize girmişken onca araba nasıl çalışıyordu. Belki de krizi sadece onun gibileri yaşıyordu.

Tam durağa yaklaşmıştı ki servis otobüsü hareket etmeye başladı. Koştu, ama başı döndü. Ne de olsa kalp hastasıydı. Kendine geldiğinde yüzüstü yerdeydi. Genç değildi ki düşünce hemen kalksındı. Nefes aldı. Birileri onu omzundan tuttu.

“Kalk Nejat dayı geç kalıyoruz.”

Servis şoförü harekete ederken koştuğunu görmüş ve otobüsü durdurmuştu. Belki şe değil hastaneye gitmeliydi. Belki de aldırmayıp işine devam etmeliydi. Belkilerini bırakıp şoförün yardımıyla otobüse yürümeye devam etti. Ancak servis şoförünün bu hürmetkarlığı araçta bitiyordu. Geç kaldığı için ayaktaydı. Ve cep telefonlarına gömülen işçilerin hiçbirinin umurunda değildi.

İşe gelir gelmez lavabo da yüzünü yıkadı. Revirde pamukla sıyrıklarını temizledi. İlaçlarını içti. Çok zaman sonra güvenlik girişinde bir sesle uyandı. Genç takım elbiseli kravatlı biri ona bakıyordu. Adam bir şey demeden gitti.

Giden o genç iş adamı patronunun yanında kahvesini içerken çok şey diyordu.

“Abi böyle yaşlı adamları en diye çalıştırıyorsunuz? Adam yerinde uyuyordu.”

“Bugün sabah gelirken de yere düşmüş.”

Patron zile bastı. İçeri genç bir kadın girdi.

“Necat dayı iyice ihtiyarladı. Daha genç birini bulalım. İnsan kaynakları olarak bu işi halledin. ”

“Baş üstüne patron.”

Patron misafirine döndü.

“Sen neler yapıyorsun.”

“Benim işler çok şükür iyi. Ekip çalışıyor. Bir sorun yok. Ama canım çok sıkılıyor. Sabah spora gittim. Sonra Suriçin de kahvaltı yaptım. Bir iki arkadaşa uğradım. Bir kahve de senden içeyim dedim. Bakarım olmasa çeker İstanbul’a giderim. “

“Barima Cuma’nı kıl öyle git.”

“Cami kalabalık olur.”

“Bizim işyerinde kendi mescidimiz var. Ben imam getirdim. Çok iyidir. ”

Öyle de yaptılar. Mescitte sadece büro çalışanları vardı. Genç adam namazdan sonra bir kahve daha içti.

“Kahve için teşekkürler. Sizi fazlasıyla meşgul ettim.”

“Rica ederim. Kapımız açık Mehmet kardeş. Her zaman gelebilirsin.”

“Mescidi ve imamı çok beğendim. Cumaları gelirim.”

Genç adam lüks aracına bindi. Kafasında hala nereye gideceğine dair bir fikri yoktu. İşleri yürüyordu. Tam o esnada yol kenarında yere yığılı bir adam gördü. Bugün Cumaydı. Onu es geçemezdi. Durdu. Adama yanaştı. Yüzünü çevirdi. Sabah güvenlikte uyurken gördüğü, arkadaşının Nejat dayı dediği adamdı.

“Nejat dayı! Nejat dayı! “

Yüzüne bir tokat vurdu. Adam gözlerini açtı.

“Geçmiş olsun. “

“Sağol beyim.”

“Bu sıcakta ne işin var. Senin nöbette olman gerekiyor.”

“Cuma namazına gidiyordum.”

Kendileri mescitte cumayı kılmışlardı. Aklına adamla ilgili konuşmaları geldi.

İçi burkuldu. Telefona sarıldı.

“Abi şu sabah konuştuğumuz yaşlı adam!”

“Merak etme ! İşine son verdim.”

“Yolda baygın gördüm…Düşündüm ve onu işe almaya karar verdim. ”

“Niye?”

“Cumaya giderken düşmüş. İşten atılmasına biraz da ben sebep oldum.”

“Yine vicdanın devreye girdi. Sen adam olmazsın.”

Yaşlı adama döndü. Gözleri yine kapanmıştı. Korkudan nabzına bakamadı. Ölmesini istemiyordu. Ambulans geç gelir diye aracıyla hızlıca özel hastaneye getirdi. Hastaneye hastanın tüm masraflarını üstlendiğini söyledikten sonra ayrıldı.

Ve uzun zaman sonra memleketin de yaşadığını fark etti. Ama konforlu tarafı aynı nedenle memleketten ayrıl diyordu. Çünkü gözünü kapattığı Nejat dayılar çok fazlaydı. Ya onlarla yaşayacak ya da gözlerini kapatıp boş günlerine dönecekti. Nejat dayılar sayesinde konforlu yaşadığının da farkındaydı. Sonuçta adamın durumunu öğrenmeden ve meseleyi zihninde erteleyerek hava alanının yolunu tuttu.

Emekli Nejat dayı hastanede hala yaşam mücadelesi veriyordu. Onu asıl düşündüren geride bırakacağı onca borç ve hayal kırıklığı değildi. Asıl emekli emekçi arkadaşlarını yalnız bıraktığı için çok üzgündü.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri