İnsan ilişkileri istikrarlı bir şekilde yürümüyor ve bazen taleplere göre bile zikzaklar çizebiliyor.
Bir gün bir şey isteyen insan başka bir gün başka bir taleple bulunulan ortamın karşısına çıkabiliyor.
İnsanların gezmesi ve merakları bitmediğinden; bir sonraki evrede nelerin yaşanacağını da bilmediğinden, kendince güvenli saydığı yöntem ve şekilde yaşamaya çalışır.
İnsanların yaradılışlarında nefret yoktu ve yaradılışları doğal halleri kabul edilir, sosyal yönleri sonradan gelişip bir arada yaşamanın kurallarını oluşturuyor
Küçük klanlar halinde bir yere kadar devam edebildi ama sonraları daha büyük topluluklar oluşturmak zorunda kaldı.
Bu büyüyen topluluklar kendi aralarında bir toplumsal sözleşme ve ilk sözleşme olarak ta ananeleri oturtarak başladılar.
Tarih akışı içerisinde insanların bir araya gelerek toplumsal kaideleri oluşturmaları toplumun sosyalleştiğini ortaya koymaktadır.
Çünkü büyüyüp kavga etmeyen insanoğlunun bu uyum yasası ilk toplumsal ve sosyal yönleri olarak kabul etmek doğru davranışları.
O doğru davranışları bugünkü toplumların bir arada bulunma biçimin ortaya koyuyor ancak bu günkü hırslı ve işgalci halini hesap edememişlerdi.
İnsanların bir arada bulunma refleksleri bir sonraki adımı güçlü atmalarına neden olmuş ve kendi aralarında bir güvence kaynağı oluşturmuşla
Bir dönemin kapanması ve bir sonraki döneme sıfır teknik malzemeyle başlaması onları zorunlu olarak doğa ve dış şartlara karşı bir arada tutmuştur.
İnsanların birbirleriyle ilişkileri geliştikçe başka duyguların gelişmesine de sebep olmuştur.
Artık insanları doğayla birlikte yaşamanın yanı sıra birbirleriyle yaşamayı da öğrenmeye başlıyor hem de birbirlerine zarar vermeden ama her zaman böyle mi gitmiş? İşte orada bir sıkıntı var.
Gelişen insan ilişkileri kendi aralarında sevincin kalıcılaşmasına ve istenilen sonuçların elde edilmemesinden kaynaklı kızgınlıklara yol açmıştır.
Bu kızgınlıkları istediği sonucu elde etmek için uğraş vermenin aracı olmuş ama oda bir süre idare etmiştir.
Bu yeni ve kalıcı olmaya başlayan duygular zamanla gelişip reaktif davranışlara veya her gördüğü yerde antipati duymaya başlamışlardır.
Duygularını söylemeyi, duygularını yaşamayı öğrenmiş ve karşılığını da partnerinden beklemiştir.
Bu uzaklaşma hareketleri kabul edilen yaklaşımlar, insanların birbirlerinden uzaklaşmaları nefret veya alerji oluşumuna sebep oldu.
Döngünün başladığı anlarda bu yeni test edilen duygular hissiyatın gelişmesinde önemli rol oynar.
Bu nefret ve antipati tek mi yaşanır olmuştu? Hayır nefret edenlerin yanı sıra sevenlerinde paralel olarak oluştuğu da bir gerçekti.
İşte tamda burada doğal denge kendini dayatıp bir terazi oluşturuyor, yaşamı eleyen bir elek gibi her şeyin batmasını önler gibi bir önlem ile yaşamı eliyordu.
Sevgi dünyadaki en kutsal duygu ve bu duygunun yaşaması için sürekli çalışmak gerekiyordu, geliştirmek gerekiyordu,
İnsanoğlu da bunu kendilerine karşı geliştirdi, karşı partnere karşı geliştirdi ve doğadaki bütün canlılara karşı geliştirdi.
Nefreti oluşturmak ve körüklemek rahattı ama sonuçları itibarıyla göğüslemek çok farklı sorunlarla karşılaşmak demekti.
Sevgi kazandırıyordu, nefret te kaybettiriyordu, sevgiyle bir araya gelip nefrette insanlar uzaklaşıyordu.
Sevgi insanı enerjiye boğar ve bir sonraki adıma uçarcasına geçmek için kanatlara gerek duymazdı.
Her şeyi yüksek tempoda yaşıyor, ışık hızıyla yarışıyordu, sevgi hiçbir engeli tanımıyordur da ondan.
Sevgi yaşamı o kadar zenginleştirir ve renklendirirdi insanların kendilerini yeniden yarattığı hissine kapılılardı.
Olmadık şeyleri yaratacağının afiresindeymiş gibi kalıbını zorluyor atak davranıyor ve her yere koşmaya yetişmeye çalışıyor.
Nefret ta tam tersi bir etki yapıp yaşamı karmaşıklaştırıyor, karmaşıklaşan nefretin köken ve kaynağını oluşturmak için özel çaba harcamak gerektiriyordu.
İnsanlarda bunu yaptı zoru başarma dürtüsü insanlarda bir başka yönün gelişmesine sebep oldu.