Kente nadir düşen kar, felç olmuş trafiği kazalara açık hale getiriyordu. Bir Şubat günü kar kazası ihtimali yüzünden aracı kullanıp kullanmama tedirginliğini yaşıyordu.
Sonuçta kent tembelliğine yenildi. Otoparkta karda kaybolmuş aracı temizledikten sonra caddeye çıkar çıkmaz bir minibüsle karşılaştı. Yerin kayganlığından, ne o ne de minibüs zamanında durabilmişti. Ve ikisi de çarpışmaktan kurtulamamıştı. Minibüs sol önden otomobilin sağ arka kapısını vurmuştu.
Araçtan ikisi de aynı anda indi. Minibüs şoförü indiğinde yüzünde başka bir tedirginlik okunuyordu.
Trafik kazalarından sonraki muhabbetleri hiç hazzetmezdi. Çünkü haklı veya haksız kavgalarına muhattap olmak istemiyordu. Pahalılığa, vergilere, özelde ekli araç vergilerine gıkını çıkarmayan yurdum insanı, kaza sonrası araç hasarına karşı tarafa ödettirmek için adeta çılgınlaşıyordu.
Eğer bir taraf, sessiz, efendi, kadın ve de demokrat olduğu anlaşılırsa şiddet atmosferinde istediğini yaptırırlardı.
Kazalar sonrası münakaşalarda asla adalet olmazdı. Trafik kazalarında yeterince kötü anısı olduğu için bu defa işi polis halletsin diye düşünüyordu.
Orta yaşlı minibüs şoförüne, “ Hiç tartışmayalım abi. Polis gelsin.”
Şoförün bozulduğu yüzünden anlaşılıyordu. Ama sesini de çıkarmıyordu. Tüm yolcular başka bir minibüse aktarıldı.
Polisi aradı. Çok zaman geçti. Karlı caddelerde anca gelen polis için bu tür işleri şoförler kendi arasında halletmeliydi. Hem şoförün hiç bir kaydı yoktu. Durumu bir kaza olayın aşıyordu. Minibüs şoförü ağır ceza alacaktı.
“ Muayene yok, sigorta yok.”
“ Ben başkasının aracını kullanıyorum. Ekmek parası.
“Ekmek parası diye kanun dışı çalışamazsın!”
Evet, mesele resmileşirse minibüs şoförü çok şey kaybedecekti. İşte bir kez daha merhametinin sesine kulak verdi.
“Tamam, memur bey. Biz kaza belgelerini doldururuz. Kendimiz takip ederiz.”
Polis ayrılınca adam
“Resmiyete girerse zararın çok olur.”
“ He abi. 6 çocuk babasıyım bir tanıdığa aracını yaptırırım.”
Ve soğuk havada aracı borç karşılığı bir kaportacı arayışı devam ediyor.
“Tamam kardeş. Bu meseleyi unutalım. Ben kendi aracımı yaptırırım.”
Gözlerinin içi gülen şoför
“Çok sağ ol. Seni arayacağım, bir ciğer ısmarlatacağım.”
Kış ve bahar mevsimi geçmiş ama minibüs şoförü onu bir daha aramamıştı.
Mazota gelen zamlar, vergiler, tasarruf, bakım derken kendini yazın ortasında minibüslerde bulmuştu. Trafikte özel araç kullanmak bol cüzdan gerektiriyordu.
Oldukça sıcak bir Ağustos günüydü Dağkapı’dan bir işi için minibüse bindi. Ofiste işini halletti. Sıcak olmasa yürüyecekti. Ama yine minibüsle döndü. Ve bir baktı cep telefonu yanında değil. Gittiği yere geri gitti. Orada telefonu bırakmamıştı. Arkadaşının telefonundan kendi numarasını aradı. Cevap veren yoktu. Ama telefon açıktı. Demek ki hala telefon kartı çıkarılmamıştı.
Ofis’te indiği durağa gitti. Orda minibüslere yardımcı bir adam, büfe gölgesinde ayranla serinlemeye çalışıyordu.
Ona neden sorma ihtiyacı hissetti bilmiyordu. Hangi neden onu dürtüyordu.
Ter içinde büfenin yanında serinlemeye çalışan adama,
“ Kardeş az önce bir minibüste telefonumu düşürmüşüm.”
“ Ne marka ?”
“iPhone “
Adam cebinden telefona baktı
“Ekranda ne var?”
“Kuantum…Yani daireler falan ... Lacivert desenlidir. Ben fizikçiyim. Az önce şu numaradan aramıştım.”
Adam telefonu çıkarıp aranılanlara bakıyor.
“Doğru. Telefonu minibüste düşürmüşsün. Yolcu şoföre vermiş. Şoför para verirken seni hatırlamış. İyi birine benziyordu demiş. Bana verdi. Sahibi telefonu ararsa mutlaka seni bulur dedi.”
Teşekkür edip uzaklaşıyordu ki adam.
“Kuantum nedir ”diye soruyor
“Kuantum mesela tanımadığın bir minibüs şoförüne yardım ederken, yine tanımadığın başka bir minibüs şoförünün sana yardım etme çakışmasıdır.”
Adam öylece yüzüne bakarken
“ Bir insana iyilik yaparken asla üzülme. Bu başka bir zamanda başka bir şekil de sana geri dönebilir. İşte kuantum böyle bir şeydir”
“İyilikten her zaman maraz doğmaz, bazen iyilikle karşılık bulur diyorsun fizikçi kardaş. Buna ilahi adalet demiyorlar mı?”
“Evet diyorlar. Biz o marazları azaltacak bir gelecek için çaba harcamalıyız. Adaleti tecelli ettirmeliyiz.”
“Yani bijî kuantum diyorsun!”
“ Bijî iyilik diyorum. İyilik hep yaşasın!”
Ve iyiliğin oldukça baskı altında olduğu bir zamanda, oradan sıcak bir umut ile ayrılıyordu.