LGBT haklarına itiraz eden yok, ancak bayraklarını boğaz köprüsüne asmak DEM Partili vekillerin işi olmamalı.
Mardin’de taziye ziyaretine giden valiye engel olmaya çalışmak, DEM Partili vekilin işi olmamalı.
Milli maç sonuçlarını kendi jargonuyla paylaşıp, tramplende yaylanan kesimi kaşımak DEM Partili vekilin işi olmamalı.
Kayyum atamak için fırsat kollayan iradeye mazeret yaratmak, DEM Parti’nin işi olmamalı.
Satranç oynar gibi hamle yapmalısınız. Yoksa Türkiye partisi olma iddianız havada kalır. Bugünkü müttefiklerinizi de kaybedersiniz.
***
Pınarbaşı’nda eşi ve genç kızının gözleri önünde öldüresiye dövülen, kan revan içinde baygın düşerken dizlerinden kurşunlanan CHP’li baba yaşam savaşı veriyor. Olayın faili iki MHP’li yakalanmış.
İktidar ortağının hedefindeki dört gazeteci üst perdeden tehdit edildi. Sinan Ateş cinayeti ayaklarına dolandı. Arka planda kim bilir daha neler var.
Bunca derde can güvenliği de eklendi. Doksanlı yıllara dönüyoruz, hem de ülkenin her yerinde.
Sabah akşam dış tehditlerden bahseden parti, iç tehdidin baş aktörü olarak yoluna devam ediyor.
***
Şu Eylem Tok olayının benzerini, Münevver Karabulut cinayetinden hatırlıyoruz.
Orda da aile olayın ört bas edilmesi için suça ortak olmuş, her biri çeşitli cezalara çarptırılmıştı.
Sonrasını biliyoruz, aile paramparça oldu. Burgaz rakı girişimi ki en öndeydi ilk zamanlar, tarumar oldu.
Halen de, Karabulut sülalesi hız kesmiş değil; dublördü, oyundu, şuydu, buydu, gemi azıya almış dörtnala koşuyorlar.
Zamanında üç milyon gibi hatırı sayılır bir para da almışlardı.
Gelelim Eylem Tok’a.
Ergen olmayan bir çocuk belaya bulaştığı an annesini arar. Baba ikinci sıradadır, söylemeye korkar çünkü.
Empati yapalım.
Bu kaza sizin çocuğunuz tarafından yapılsaydı, yüzde yüz suçlu olduğunu bilseydiniz, refleksiniz ne olurdu?
Giderdiniz…
Sonuçlarını düşünmezdiniz.
Ben de giderdim, bir bedeli olacağını bile bile…
Böyle bir piyangoyu kim ister, hayat renk renk devam ederken…