Turp deyip geçmeyin! Çeşit çeşit turp var. İçi kırmızı olanı, beyaz olanı var. Kurumuş olanı, suyu bitmiş lifli posası olanı var. Minik minik rokaya tat vereni var.
Bir de alabaş var.
Püsküllü beyaz bir turp.
Onu tavsiye ederim; böbrek ve akciğer mağdurlarına.
…
Sevda Ferdağ’ın acıları sona erdi; veda etti. Hastaydı ve bitkin düşmüştü. Tedavisi boyunca ben, Meriç Başaran ve Nermin Genç gücümüz oranında destek olmaya çalıştık, onu yalnız bırakmadık.
Meriç, son kez gidip görmemi istemişti geçen hafta. Maalesef geç kaldım.
Alttaki yazıyı benden sonra o da beğenip paylaşmıştı.
Güle güle Sevda abla.
Sevda Ferdağ ablamla bir ara Eminönüne dadanmıştık.
Hamdi restorantta keyifli zamanlarımız oldu. Gecikmiş yüzleşmeler, ertelenmiş nedametler...
Eteğimizdeki her renk taşı masaya döktüğümüz aksiyonlu monologlar...
Gecenin bitiminde zil zurna serhoş kafayla ablamı Cihangir'e bırakırdım.
Küstük bir gece. Sebebini anlatayım.
Karaköyde tren raylarına çıktım. Arabayı raylardan düşürmeden Tophaneye kadar sürdüm. Fena eğleniyordum. Sevda abla, deli deli bir tempo tutturmuş, ürküyor, bağırıyor...
Barıştık nihayet her zaman olduğu gibi.
Nedir yani? Yedik, içtik eve gittik. Bunu mu anlatacağız? Aksiyon yok, heyecan yok, adrenalin fıss.
Vaziyet tam da buydu.
Böyle ifade etmiştim.
Sevda ablam da deli demişti gene.