Asansöre binen konuşma canlısı delikanlı, birkaç kelamın, ardından, gülümseyerek asıl söylemek istediği cümleyi döküverdi dudaklarından. "Yirmi sene sonra şu anda bu otelde bulunan hacıların çoğu toprağın altnda olacaklar." Yaşlı adam ekledi "yok yok yirmi sene sürmez daha kısa sürede kimse kalmaz." Aslında daha çok söyleyecekleri vardı belli ki ama asansörün açılan kapısı buna izin vermedi. Genç adamın ne düşündüğünü ışıl ışıl parlayan gözleri ve gülümsemesinden pek anlayamasam da yaşlı olan diğer hacıların bu durumdan pek hayıflandıklarını anlamamak mümkün değildi. Ömrün ibadeti olan bu büyük eğitime bu kadar geç kalmak...
Hani eğitime vaktinde başlamak çok büyük önem arz ediyor ya... Delikanlının sözleri ve yaşlı hacıların yüzlerindeki ifade sanki bunu anlatıyor gibiydi…
Biz Müslümanlar ibadetin eğitim süreci olduğunun çok da farkında değiliz. Eğitime erken başlamak bazı şeyleri algılamakta yetersiz kalmaya sebep olacağı gibi geç kalmakta aynı derecede algı problemi yaratabilir. Öyle ya ilkokul, ortaokul, lise, derken üniversite okunabiliyor. Ortaokul ve liseyi atlayarak üniversite okumak mümkün olmuyor. Her eğitim kendi sistematiği içerisinde bir temele dayanıyor. İbadetlerimiz ruhi olgunlaşmamız için birer manevi eğitim olduklarına göre aslında mü'min yaptığı ibadetlerle adım adım olgunlaşıyor, şube atlıyor, sınıf atlıyor.
Hac ibadeti ile Allah'ın ona verdiği potansiyelin tam olarak açığa çıkarak zirveye ulaşması hedefleniyor. Belki o yüzden ibadetlerimiz kelime-i şehadet, namaz, oruç, zekât, hac diye sıralanmıştır. Öyle ki Müslüman olan birine ilk olarak Kelime-i Şehadet okutuluyor. Bu bilinci kazanan kişiye sırayla namaz ve peşi sıra diğer ibadetler sunuluyor. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in 7 yaşına gelen çocuğa namaz bilinci kazandırılmasını, 10 yaşına gelince artık beş vakit namaz kılacak şuurla yetiştirilmesini tavsiye etmesi dikkate değerdir. Ergenlikle beraber oruç, daha sonra zekat ve mü'min en son hacla taçlanıyor. İbadetlerimizin farz oluş sırası da bu şekildedir. Adeta 1. sınıf, 2. sınıf, 3. sınıf,... ve eğitimin zirvesi olan Hac.
Bildiğimiz gibi her ibadet birtakım ritüeller içerir ancak bu ritüeller semboliktir, derin anlamları vardır. Bu yüzden yaptığımız bu menasiklerin, ruhumuz üzerinde çok derin tesirleri vardır. İşte Hac tam da bu yönü ile diğer ibadetlerimizin üzerine bina edilerek ruhi derinlik sağlaması açısından pik yaptığımız bir süreçtir. Hac menasiki dediğimiz her bir ritüel anlatılması mümkün olmayan hem çok geniş hem de çok derin anlamlar içerir, bu anlamların sembolik karşılıkları olmakla beraber tamamıyla kişinin içsel alemiyle alakalı olarak çok farklı ve çok zengin tecrübeler yaşamasını sağlar. Öyle ki her birey kendi haccını yaşar. Rabbiyle olan bu özel diyaloğu önceki ruhi eğitim ve yaşanmışlıkları ile doğrudan alakalıdır. Demem o ki ömrün ibadeti olan ve ömürde bir kere farz olan hac, önceki yaşamlarımızın ve tecrübelerimizin üzerine bina edilip yaşadığımız olağanüstü ruhi tecrübelerle bundan sonraki hayatımızda potansiyelimizdeki zenginlikleri açığa çıkaracağı bir süreçtir.
Bu yüzdendir ki ruhen ve bedenen olgunluğa ulaştığımız ömrün en verimli çağında yapılmalı bu ibadet. Ali Şeriati'den alıntıladığım şu paragraf ne demek istediğimi daha iyi anlatacaktır sanırım. “Hac her yıl gücü yeten azınlığın, pratik olarak, gücü yetmeyen çoğunluğun, teorik olarak hacca katıldığı büyük Hac öğretimidir. Eğer bütün dünyadan, en uzak köy ve geri kalmış kabilelerden gelen bir milyondan fazla Müslüman, haccın mana ve içeriğini idrak etselerdi, evet böyle olsaydı o zaman hac her yıl yüz binlerce gönüllü iştiyaklı ve hür temsilciyi bir aylık teorik ve pratik İslami ilim kursu sayesinde Hac ruhuyla, İslam misyonuyla, Tevhid mektebiyle ve Müslüman milletlerin yazgısıyla tanıştıracak bir ders dönemi olabilirdi. O zaman hacılar ülkelerine şehirlerine ve köylerine, kendi öğrencilerine haklarını öğretebilirlerdi. Böylece Hac, her yıl berrak düşünce ve imanıyla Müslüman ümmeti sulayabilen coşkun bir zemzem olacaktı. Hacı öptüğü Hacer-i Esved'e yemin ettikten sonra ömrümün sonuna kadar karanlık çevresini aydınlatabilen bir nur taşıyıcı su olacaktı. Her hacı, kendisinin ve çevresindeki insanların idraki düzeyinde, en azından evde oturduğu günlerde dost, akraba ve meslektaşlarından dönen yüz kişiyi her gün tekrar edilip duran basit mide bulandırıcı hatıra ve olayların dışında, Hac okuluyla tanıştırsa her yıl bütün dünya müslümanları bir milyon beş yüz bin Hac öğretmeni vasıtasıyla öğrenim görmüş olurlardı."
Hacda yaşadığım ve başka hiçbir şekilde yaşanması mümkün olmayan teçrübelerin ve düşününcelerin üzerine bir de bu paragrafı ekleyince, alzheimer hastası olan, ellerinde bastonuyla algılama sorunu yaşayan, neredeyse yarısına yakını yaşlılık sebebiyle oturarak namaz kılan hacılarımızın bu misyonu yerine getirmeleri ne kadar mümkündür diye düşünüp hayıflanmamak elde değil maalesef. Allah genç yaşlı bütün hacılarımıza mebrur bir hac nasip etsin. Bundan sonraki yaşantımızda da toplum olarak hac şuuru, dahası, ibadet şuuru nasip etsin. Allah'a emanet olun.