Geceler ona her zaman uzun gelirdi. Çünkü karanlık, günün tüm çözülememiş meseleleriyle, üzerine çökerdi.
Belki güneşin ışıkları ona direnme gücü veriyordu. Belki de güneş ışıkları varken yalnızlığını farkedemiyordu. Ve de belki tüm gün yaşamın meseleleriyle evrenin güneşi sayesinde başedebiliyordu.
Güneş battığında üstüne önce hafif bir hüzün çökerdi. Karanlık çöktüğünde yalnızlığıyla yüzleşirdi. Ve gündüz ertelediği, başettiğini sandığı her mesele, kısa ve sık rüyalarla üstüne çökerdi.
Belki bütün mesele adaletin yerine gelmesiydi. Belki de herkesten çok geceleri Tanrı’ya bu yüzden sığınırdı.
Yılın en uzun gecesi yaklaşıyordu. Arkadaşları onu Şeb-i Yelda’ya davet etmişti. Karanlığa daha çok vardı. Surlarda geçmişin anılarıyla geziniyordu. En uzun gece yıllar önce sur diplerinde yeni yıla uzanan paylaşımların, eğlencelerin başlangıcıydı.
Bazen şehir gençleriyle köye giderlerdi. Artık unutulmuş Kal Gaxan etkinliklerine katılırlardı. Herkes Kalik olmaya can atarken kimse Pirik olmazdı. Gelenek içinde olsa, yaşlı kadın elbisesi de olsa, kimse kadın elbisesi giymek istemezdi. Erkek cinsiyetçiliğinin sert yaşandığı kentte, geçici ve kültürel de olsa kadın olmak arkadaşlarınca alay konusu olmak demekti. Bu yüzden mutlaka bir köylü geleneksel kadın elbiseleri içinde Kalik’e eşlik eden Pirik olurdu. Henüz erkek cinsiyetçiliğinin etkisinde olmayan köylü çocuğu için bu iş sadece kültürel bir etkinlikti. Aralarında en esmeri kendisi olduğu için geleneksel oyunda ki Arap karakterine onu seçerlerdi. Ve yüzünde odun isleriyle eve gelirdi. Bu yüzden çoğu kimse adını bilmez onu Arap diye çağırırlardı.
Onlar artık şehirliydi ve bu gelenekler onlara ağır geliyordu. O gelenekler şehirleşme ve asimilasyonla son bulmuştu. Kalik ve Pirik sadece eski yılbaşlarına emanet edilmişti.
Karışık anılarla, yıllar sonra arkadaşlarıyla en uzun gece de Şeb-i Yelda kutlamalarına doğru Yolaldı. Ama arkadaşlarının bu gecede bolca rakı içmekten bahsetmesinden ürkmüştü. Uzun zamandır rakı içmiyordu. Ve içmeyenlerin içenlerin sofrasına katılmasını doğru bulmazdı. Çünkü içmeyenler içenlerin sarhoş halini izlerken, onlar için hem bir eğlence kaynağı, hem de zaaflarını öğrenmek demekti. Ama kendisi gibi içmeyen bir kaç kişinin daha olması onu Şeb-i Yelda’ya katılmaya ikna etti.
Çünkü uzun zamandır şiir dinlemiyordu. Ve içkili içkisiz arkadaşlarınca bolca şiir dinleyecekti.
Kutlama mekanı evine çok yakındı. Bu yüzden yürümeyi tercih etti. Beklediği gibi içmeyenlerin sarhoşlarla dalga geçtiği gece onu sarmadı. . Üstelik kimse şiir de okumuyordu. Poparabesk müzik ortasında halay çekenleri hiç bir kültüre sığdıramıyordu.
Hayal kırıklığıyla eve dönmeye karar verdi. Arkadaşları yürüme mesafesinde olsa da araçla götürmeyi ısrar edince, o acelede cep telefonunu masada unuttuğunu eve varınca fark etti. Geri döndü. Masadakilerin onunla dalga geçişlerinden, cep telefonunda ki mesajların okunduğunu anlaşılıyordu. Telefonu yeniydi ve daha şifrelenmemişti. Hem şifre koymayı da zaten doğru bulmazdı.
Elbette mesajlarının okunması kabul edilecek bir durum değildi. Herkes gibi oda telefonunu unutabilirdi. Ama bireyciliğin karşısındakinin açığını yakalama ve kullanma olarak anlaşıldığı bir toplumda, bu durum mesajını okuyanlarca eğlencelik bir davranıştı.
Bireycilik, bencillik, menfaatçılık adı ne olursa olsun ortaklaşmayı yok ediyordu. Ve güven duygusunu ortadan kaldırıyordu. Ve de bu yüzden geçmişin ortak değerleri sembolleşmeye düşmüşken, yenileri oluşamıyordu.
Karışık duygularla surların üzerinde güneşin ışıklarını bekledi. Biliyordu ki bir zaman daha güneşe çokça ihtiyacı vardı.
Ve surların yanık taşları ona gecenin şiirini fısıldıyordu.
bir şeb-i yelda deminde
ve biliyorum ki
yalanı infaz eden
sahici gözlerinle
bir kez bile
bakabilseydin
sitemkar gözlerime
hakikatı görecektin
sen, firari meçhulüm
lakin buluşamadı
sahici gözlerimiz
dudaklarımda kalan
sana saklı
bir kaç kelamın
buruk sitemiyle
hatıralar da kaldı
yalanın ağırlığı
ve senin tecridinle
baş başayken
bir şeb-i yelda deminde
yüreğimde sabırsız
hakikatimiz
o gelecek olan
kaçınılmaz adaleti
tezcanla bekliyor
umursamadığını
biliyorken