Ne çok isterdim bir şair olmayı, neler yazardım, ne güzel ifade ederdim kalbimdekileri kim bilir!..
Bir mimar olsaydım taşlara işlerdim sevgimi duygularımı
Bir seyyah olsaydım düşerdim yollara sana özlemimi aramak için,
Bir ozan olsaydım vururdum mızraba, konuşurdu teller dilimin yerine. Kalbimdekileri dökerdi bir bir...
Ya da bir nakkaş olsaydım, gece gündüz seni işlerdim, dilim susardı
Ressam olsaydım veya, anlatabilir miydim duygularımı çizdiklerimle
Heyhat hiçbiri değilim Oysa!
İçimdedekileri nasıl döksem dile, kalbimi nasıl konuştursam bilemedim. Konuşur mu acaba birgün? Belki sonsuz hayatta... İnşallah
Ne çok isterdim kalbimin dili olaydı. Ahh dilimin düğümü çözülse! İşim kolaylaşsa bir bir anlatsam içimden geçenleri kolayca.
İçimden geçenleri... Bildiğim ve bilmediğim, Ve de sadece senin bildiklerini...
Ne zor sanat konuşmak, ne yorucu! Bu sanatı beceren var mıdır acaba? Ah bu sanatı icra edebilsem! Hep seni anlatsam, hep seni...
Hiç kimsenin benden haberi olmadığı o gecelerde, unutulduğum, herkesin beni unuttuğu o sessiz saatlerde sadece senin benimle olduğunu, sadece senin haberdar olduğunu benden
Ancak o zaman anladığımı La İlahe İllallah'ın ne manaya geldiğini, ve o zaman anladığımı “Her şey fanidir”in ne demek olduğunu, Baki olanın ne demeye geldiğini...
El baki hüvel baki, el baki hüvel baki deyince, fanilere bel bağlamanın nasıl bir yanılgı olduğunu anlayabildiğimi bir an, ama bir an. Sadece bir an. O kadar... Bu an uzasa çok uzasa, hiç bitmese hatta...
Fanilere yaranmaya çalışmanın nasıl bir gaflet olduğunu... Bu gaflete hiç düşmesem
Her şeyin bir gölgeden ibaret olduğunu, hakikati anlayabilsem, anlayabilsen, ah bir anlatabilsem!..