Kızarız da tutarız kendimizi, içimize atmaya da meyilliyken “Açtırma bayramlık ağzımı” deriz…
Deliye her gün bayramsa, bayramlık ağız da bozulur.
Bak sokağa, caddeye…
Yetişkin, evli barklı çoluklu çocuklu ya da çok yetişmiş gençlere bak; gülmüyor hiç biri ağız dolusu.
Gülsen kursağında kalıyor.
Evlenmeye meyletmek için kriter falan lazım.
Sağlam bir iş (en makulü devlet kapısı) ortalık üniversite mezunu polis kaynıyor.
Bakıp bakıp iç geçiren bir gençlik…
Oysa asgari ücrete razı hale gelmiş bir geçin(e)meme haline de razı.
Rızanın imalatı…
Aza şükür, müteşekkir…
Oysa ne hayalleri vardı çoğunun…
Geriye, daha geriye giderken, yerinde saymak lüks olmuşken.
Bir de felaket tellalı dünyanın rezerv parası dolar illeti var ki hiç sorma; altınla ilintili, ons falan, bir de her adımımıza etki eden akaryakıt belası!
Bizim bunlardan kurtulmamız lazımken; birileri dolar değerleniyor diyor da kimse TL değer kaybediyor diyemiyor ne hikmetse.
Zam olmuş fiyat güncellenmesi, vay anam…
Yiğidin muhtaç olduğu kuru soğan 15 lira.
Bayramlık ağzına hakim ol; alma başına belayı.
Ben de deliye bayram havalarına girmeye müsaitim.
Buraya kadar diş sıkarak iyi yazdım.
Nasıl bir yetenekse yoksa “Yusuf Yusuf mu?” desek buna.
Uçacağız falan bir de uzay muhabbeti vardı bir de.
Neyse dil kesik baş rahat.
Al simidi oyalan zamanım geldi.