.. /Abdo, uzun ve meşakkatli bir çaba ile kaçak yollardan Almanya'ya varmıştı. Koskocaman bir okyanusun ortasında adeta sığınacak bir liman arıyordu. Elinde eş, dost ve arkadaştan bulduğu Almanya'da yaşayan Êzdî dostlarının adreslerinden başka hiç bir şey yoktu.
Tesadüfen Kürdçe konuşan birini bulmuş ve elindeki adresi göstererek bu dostlara ulaşmıştı. Ülkede iken onlara yaptıkları eziyet ve aşağılamaları düşündüğünde derin bir utanç ve mahcubiyet kaplamıştı tüm benliği.
Êzdî dostları onu hiç beklemediği bir şekilde sevgi ve sıcaklıkla karşılamış, evlerine misafir etmişlerdi.
Abdo'nun geldiğini duyan diğer Êzdî'ler de o gece "Hoşgeldin" ziyareti için eve doluşmuşlardı.
Sohbet konusu memleket hasreti ve geçmişte yaşadıkları olaylardı. Sitem de vardı sohbetlerinde. Kendilerine yapılan eziyet ve aşağılamalardan söz ettiler. Ev sahibi Êzdî göz kaş işaretleri ile sohbet edenleri uyararak, "Misfirlerinin daha fazla mahcubiyetlik yaşamasını" engellemiş konuyu değiştirmişti.
Sohbetin ardından yemekler sofraya dizilmişti. Hep beraber yemek yemeye başladılar. Abdo, daha fazla dayanamamıştı. Orada bulunanlardan birine gülerek:
- "Köyümüze sizin Êzdilerden biri gelmişti. Bizden peynir, pekmez ve bir kova yoğurt satın almıştı. Öteki gün o adamın evine misafir olmuştuk. Öğlen yemeğinde yoğurt, pekmez ve peynir sofraya getirdiler. Annem kulağıma eğilerek, "Sakın yeme haramdır" demişti. Oysa önümüze koydukları yemekleri bizzat bizden satın almışlardı,
"Haram" Olması bana oldukça mantıksız gelmişti. Ben çok acıktığım için, Annemi dinlemeyerek yemeye başladım. Annem ise acıkmadığını söyleyerek yemedi. Dışarıya çıkıp köyden uzaklaşınca, Annem bana çok kızdı. Parmağımı boğazıma sokup kusmamı istedi. Ne ettiyse kusmadım." dedikten sonra oradakiler gülmeye başlamıştı. Aralarından biri gülerek:
- "Sakın ha şimdi yediklerini kusmayasın sabaha kadar aç yatarsın çünkü yemek kalmadı" dediğinde odada bulunanlar yüksek sesle kahkaha attılar.