../ Bir yandan Diyarbakır'daki meşhur 5 No.lu cezaevini Müze yapacaksınız, diğer yandan bu müzenizde insanlık dışı işkencelerle adını tarihinin kara sayfalarına yazdıran Esat Oktay Yıldıran'ın adını bir İlkokula vererek yaşatacaksınız..
Pes doğrusu…
Paradoksa bakar mısınız?
Bu paradoksu tüm hücrelerine kadar yaşayan "Mütedeyyinlere" bir anımla yanıt vereyim:
"Alt katımızda bulunan C blok 4'ncü koğuş İmamlara aitti. Bir akşam sayımında bütün koğuş toplu namaz kılarlarken, Esat Oktay Yıldıran'nın işkenceci askerleri bütün koğuşu sayım düzeninde olmadıkları ve namazı bozmadıkları gerekçesiyle korkunç bir işkenceye tabii tuttular.
İşkence esnasında, "Allahııımmm! " diye feryat edenlere, "O namaza durduğunuz ve yardıma çağırdığınız Allahınız gelip kurtarsın sizi!" diye bağırarak kahkahalarla dalga geçiyorlardı"
Bu gidişle Esat Oktay'ın isminin, okullardan sonra Camiilere de verileceği günler yakındır diye düşünüyorum..
Allah akıl fikir versin.. Sözün bittiği yer maalesef…
Bu da 20 Subat 1981/ O Vahşet ıllarına ait tuttuğum günlüğümden bir alıntu:
Sigara dumanlarından hüzün bulutları peydahlayan bir coğrafyanın piç çocukları kadar babasız, biraz da allatisız FOC güzelliklere tapan biz ucubeler...
Her gün, ama her gün, her saat ve her saniye ölüme ulaşmanın cazibesi ile hiç yaşadın mı?
Tıpkı sevgiliye ulaşma heyecanı gibi ölümü düşlemek...
Bir an önce gelmesini ve sizi Özgürleştirmesini istemek...
Ölüm ve özgürlük... Ne tuhaf değil mi?