12 Eylül Diyarbakır 5 No'lu Zindanı
.. /içeride Cehennemi yaşayanların yakınlarına taciz, tecavüz ve ahlaksızlık dayatılıyordu.
Şimdi 85 yaşında olan Xaltiya Şarıstan (Şarıstan Teyze) ile o günleri konuştuk:
"O sıralar Kırklı yaşlardaydım. Her hafta oğlumun görüşüne hiç aksatmadan gidiyordum. Yine bir görüşme sırasında oğlum, "Anne 15 gün sonra mahkemeye çıkacağım ayakkabım yok, bir dahaki görüşmeye gelirken bana bir ayakkabı getir" dedi.
Bir hafta sonra borç-harç bir ayakkabı alarak gittim. Cezaevi kapısında üç genç yanıma gelerek, "Anne biz Nurettinin yoldaşlarıyız. Ona bir ayakkabı gönderecekmişsin" Gençleri tanımıyordum. Elimdeki torbanın içine bakıp ayakkabıları çıkarıp uzaklaşmadan önce, "Bekle ayakkabıları getireceğiz" diyerek gözden kayboldular.
Yaklaşık on dakika sonra ellerinde ayakkabı ile yanıma gelip, "Dayê sola Nureddin hınek gemar bû, me paqıj kır û ani, bıve bıde wi û sılavê me jêra beje" (Anneciğim Nurettin'nin ayakkabıları biraz kirliydi temizleyip getirdik, Nurettin'e selamlarımızı söyle) diyerek oradan ayrıldılar. Hiç bir şey anlamamıştım. Kafamda yerine oturmamış bir sürü soru ile eşyaları teslim edip oğlumla görüşüp kendisine istediği ayakkabıları getirdiğimi söyleyerek görüşme kabininden çıkıp cezaevi dış kapısına yöneldiğimde arkamdan bir bağırma ve çağırma ile dönüp baktığımda Askerler üzerime doğru koştuklarını görünce az daha korkudan bayılacaktım. Askerler bir panikle beni yakalayarak cezaevi binasına soktular. Başıma üşüşüp bu ayakkabının iç tabanının altına gizlenmiş pusulayı kimin verdiğini sordular.
Hiç bir şey anlamamıştım. Ne pusulası? Ne kağıdı? diye sordum. Beni dinlemiyorlardı. Kimi tekme, kimi yumruk atarak pusulayı kimden aldığımı ısrarla sorup duruyorlardı.
Birden aklıma kapıdaki üç gencin elimdeki ayakkabıları alıp götürdükleri gelince, meseleyi anlamıştım. Olanları anlattım, o üç genci tanımadığımı söyledim.
Oğlumu alıp yanıma getirdiler. "Annenin getirdiği ayakkabının içine o pusulayı koyanlar kimdi? söyle, yoksa şimdi gözlerinin önünde annene tecavüz ederiz" dediklerinde oğlum ısrarla, "Onları tanımadığını" söylüyordu. Oğlumu korkunç bir şekilde dövüyorlardı. Başlarında bir rütbeli subay olan Askerler de aynı şekilde bana işkence yapmaya başladılar. Oğlum ile benim feryatlar birbirine karışıyordu.
Beni çırılçıplak soydular. Oğlum ise yerde baygın yatıyordu.
Beni teselli eden neydi biliyor musun? Ben çırılçıplak iken oğlum baygındı ve çıplak vücuduma dokunanları görmedi.. "