Bir sabah uyandığımda heryanım işgal altındaydı. Nefesim kesilmişti. Vücudumun her yeri müthiş sızlıyordu. Yataktan dogrulamıyordum.
Nedeni ise televizyonda okunan "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısıydı. Otuzdokuz yıl öncesine yolculuk yapmıştım. Diyarbakır zindanında bu marş eşliğinde işkence görmüştüm. Bir tutsak yanımda öldürülmüştü. Aylarca kendime gelememiştim. O tutsağın ölmeden önceki benden yardım isteyen son bakışını, ağzından ve kulaklarından akan kan boğazımı sıkmış ve beni soluksuz bırakmıştı. Hep düşünüyorum, o son bakışta neler hissediyordu, ne anlatmak istiyordu? Her anımsadığımda kabus yaşıyorum.
Yataktan zor bir şekilde dogruldum ve bağırarak :
--Kapatın şu televizyonuuuuu !! diyebildim.
Filistin askısında elektriğe verilmiş gibi titriyordu tüm vücudum. Karşımda ölen o tutsağın yardım isteyen bakışlarını görüyordum.
Bu durumumu gören eşim yanıma gelerek, "Seni hastaneye götürelim çok kötüsün " dedi. Transa girmiş gibiydim ağlıyordum. Bir müddet sonra titremeler ve terlemeler biraz olsun geçmiş ve yavaş yavaş kendime gelmiştim. Kalkıp bir duş aldım ve kahvaltıya oturdum. Ama nafile hiç birşey yiyemeden dışarı zor attım kendimi..
Eşim çocuklara durumumu anlatmış, çocuklar, "Baba hastaymışsın gel bir doktora gidelim" dedilerse de kabul etmedim. Sonra çocuklara, "Karadeniz çırpındıkça ben kötü oluyorum, söyleyin çırpınmasın" demişim..
Şimdi ev halkı benim biraz kafayı sıyırdığımı sanıyor. Öyle sansınlar yeter ki, artık çırpınmasın Karadeniz.