.. /Eskiden, "Akşam olsaydı da yatsaydık" diyordum. Çünkü günün yorgunluğunu gecenin karanlık kollarına bırakıp uyumak, yaşamla tüm bağı koparmak, yaşadığımız hengame ve yorgunluğu alıp götürüyordu.
Geceler bu yüzden dosttu, sığınacak limandı bizler için…
Yaşadığımız şu günlerde ise tam tersi maalesef. Gece olduğunda karanlıkta umutlar daralıyor, insan boğulacak gibi oluyor. Günün bütün gam ve dertleri biranda adeta açık pencereden daracık odanıza doluyor. Her biri sırayla balyoz misali beyninize beyninize vuruyor. Yatağınızda dolap beygiri gibi bir o yana, bir bu yana dönüp duruyorsunuz. Uykular firar ediyor yattığınız yerden. Kalkıp bir cigara, bir cigara daha derken, Camilerden birden bire tüm imamlar, koro halinde yanık dokunaklı sabah ezanı ile firardaki uykuları alıp göz kapaklarınıza yüklüyor.
Kabus-rüya karışımı bilmediğiniz mekanlarda hiç aklınıza gelmeyecek kurgular içinde buluyorsunuz kendinizi.
Öğlene yakın uyanıyorsunuz. Korkunç bir cephe savaşı yine başlamak üzere..
Asabi bir yorgunluk tüm benliğinizi ele geçirmiş ve "Günaydın" demek lüks oluyor. Küçük çocukları sevemiyorsunuz, pencereye kuşlar için ekmek kırıntılarını koymak bile aklınıza gelmiyor. Çiçekleri sulamak size zul geliyor.
İnsan olduğunuzu unutuyorsunuz çoğu kez.
O gün ne giyeyim, endişesi olmadan el yordamı ile bulduğunuzu özensiz bir şekilde üzerinize geçirerek, tarağı unutan dağınık saçlarla kendinizi dışarı salıyorsunuz. Başı önde düşüne düşüne "selamsız geçtin" dost sitemlerine aldırmadan amaçsız, plansız, programsız bir günün, akşama ne getireceği belirsizliği ile kaldırım taşlarını adımlayarak meçhule doğru yürüyorsunuz…
Bu gün gece olmasa bari duaları ile..