Kızılay Haftası münasebetiyle yapılan kan bağışlarının aşamaları hakkında konuşan Güney Anadolu Bölge Kan Merkezi Müdürü Dr. Naif Yılmaz, kan vermenin önemine dikkat çekerek ihtiyaç halinde kan bağışının yapılmamasının vebal olduğunu söyledi
28 Ekim-4 Kasım tarihleri arasının Kızılay Haftası olması dolayısıyla özellikle kan bağışının toplumsal sorumluluğun yanı sıra insan vücuduna olan faydaları hakkında açıklamalarda bulunan Güney Anadolu Bölge Kan Merkezi Müdürü Dr. Naif Yılmaz, her yönüyle halka hizmet eden Kızılayın sahiplenilmesi gerektiğini belirterek böyle bir kurumu ayakta tutabilmenin bütün insanlığın borcu olduğunu dile getirdi. Kan bağışı süreci konusunda bilgi aktaran Yılmaz, "Kan bağışı sürecimiz için önceden planlamalarımız var. Bağışçımız kanını başladıktan sonra o kan uygun hijyenik bir ortamda kan torbalarımızda toplandıktan sonra uygun ısı ve ışın tedbirlerle birlikte bölge müdürlüğümüzdeki kan laboratuvarımıza getirilir. Orada kanla alakalı süreçleri başlatılır. Log kayıtları oluşturulur, doğrulama işlemleri yapılır ve o kan kendi yolculuğuna başlar." dedi.
‘Ayrıştırdığımız 3 ayrı kanla hastalarımızın şifasına vesile olabilmekteyiz’
Her bir insandan alınan kan bağışında 3 ürün elde ettiklerini kaydeden Yılmaz, "Birincisi eritrosit süspansiyon dediğimiz kırmızı kan, ikincisi trombosit süspansiyonu dediğimiz beyaz kan ve üçüncüsü de kanın serumu olan plazmadır. Bu üç ürün değişik hastalık gruplarına şifa ve tedavi amaçlı olarak verilmektedir." ifadelerini kullandı. Yılmaz, "Kansızlığı olanlara kırmızı kan, lösemili yavrularımız ile talasemi ve buna bağlı başka hastalıklarımıza beyaz kan, pıhtılaşma faktörlerinde sıkıntılı hastalarımıza kanın serumu olan plazmasından gönderip şifasına vesile olabilmekteyiz. Bizdeki ayrıştırmaları yapıldıktan sonraki bir diğer noktada da test süreçleridir. Yani bu kanın içinde herhangi bir mikrobik hastalık var mı? Bunun araştırmasını yaparız. Türkiye'de çok az noktada olan Nükleik Asit Tarama (NAT) testleriyle bu kanları en bilimsel, sağlıklı ve doğru metodlarla taraması yapılarak temizliği doğrulandıktan sonra güvenli bir şekilde depolarımızda hastalarımızı bekler. Hastanelerimizden hastalarımız için talepler geldiğinde belli bir sistem üzerinden nakli gerçekleştirilerek hastaneye teslim edilir." şeklinde konuştu.
[caption id="attachment_131014" align="alignnone" width="800"]
‘Kan verme oranı batılı ülkelerde yüzde 10, bizde yüzde 3,6’
Kan stoklarının durumu hakkında konuşan Yılmaz, bağış oranına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Kan noktasında şu an eskiden durduğumuz noktanın çok daha ötelerindeyiz. İnsanımıza olan bir güvenimiz hiçbir zaman boşa çıkmadı. Desteklerini ve teveccühlerini görüyoruz. Bölgemiz kanı temin edebilme noktasında bugün Türkiye'de en iyi bölgelerden biri ama Diyarbakır'da 18-65 yaş aralığında bir buçuk milyona yakın kan verebilir kitlemiz varken bunun en fazla 50 binini alabiliyoruz. Gönül isterdi ki bu yüz binlere dayansın. Elhamdülillah geldiğimiz nokta gayet güzel ama bunun daha iyi noktalara taşınması lazım. Batılı ülkelerde şu an yaklaşık nüfusun yüzde 10'u bunu verebilmekte ama bizdeki oran şu an 3.6 civarlarında, yani 100 kişiden 3.6'sı kan veriyor. Geri kalan 90 küsürünün bir kısmını ikna edip bu kültürü ve güzelliği insanlarımıza yaşatabilirsek bununla gurur duyacağız, iftihar edeceğiz." Kan vermenin bilinen ve bir de görülmemiş hatta belki duyulmamış faydalarının olduğunu söyleyen Yılmaz, "Bu konuda tabiatın canlanması için nasıl ki cemrelere ihtiyaç varsa yani havaya cemre düşmeden hava ısınmıyorsa, bahar sonrası suya düşmeden sudaki canlılık başlamıyorsa ve toprağa cemre düşmeden o yeşilliklerini kendi bağrından ortaya çıkarmıyorsa vücudun da böyle bir cemreye ihtiyacı var. Aynı şekilde her gün gidip geldiğiniz yolda var olan değişiklikleri hiç fark etmezsiniz. Çünkü her zaman sadece görmek istediklerinizi gördüğünüzden görmek körlüğü oluşuyor. Vücuttaki organlar böyledir." diye belirtti.
‘Kan bağışı yaparak hastaneye gitmeden çekap yaptırmış oluyorsunuz’
Yılmaz, "Bir organın ölümü veya hastalığı başlamıştır ama herkes sadece kendine verilen işi yapıyor, farkına varmadan o yolda ilerliyor. Onu birinin silkelemesi lazım. Organların durumu da böyle. O organların rutin gidişini durduran, ona kendini hatırlatan o süreci kan verme olayı başlatır. Bütün vücuttaki canlanmanın başlama kodu buradan işliyor. Akciğer, karaciğer, kemik iliği, beyin, damarlar ve bütün organlar bir anda canlanmaya başlıyor." dedi. Depresyon ve psikolojik sıkıntı yaşayanların bile kan yükünü vücudundan boşaltmasıyla rahatladığına vurgu yapan Yılmaz, kan bağışı sonrası Kızılay tarafından sunulan hizmetleri anlatarak yapılan sistematik çalışmalara dikkat çekti. Yılmaz, "Bağışçı, kan bağışı dışında ücretsiz olarak mikrobik açıdan bir çekap yaptırıyor. Bir nevi özel veya devlet hastanesine gitmeden hastane ayağınıza geliyor. Ücretsiz bir şekilde o tahlillerin tümü yapılıyor, mikrobik açıdan varsa bir hastalık size ulaşılarak bildiriliyor, açıklaması yapılıyor. Telefonda hiçbir hastalık açıklaması söylenmezken böyle bir uygulama özenin bir yansımasıdır. Bağışçımız buraya çağırılarak konuşulur, anlatılır ya da ilgili kan bağış merkezlerimizdeki hekim tarafından bilgilendirmesi yapılır, nereye gideceği söylenir ve yönlendirilir." ifadelerini kullandı.
‘Kızılayı ayakta tutabilmek bütün insanlığımızın bir borcudur’
Vücudun mevcut sistemiyle kan bağışı yapılmaması durumunda dahi var olan kan hücrelerinin 6 ayda bir yaşlanarak dışarıya atıldığını söyleyen Yılmaz, "Biz de diyoruz ki gelin bunu bize bağışlayın. 6 ay beklemeden bunu verin ki onun o güzel etkisini vücutta oluşturalım, toparlanmaya vesile olalım. Kızılay, toplumumuzun ayakta kalmasını sağlayan en büyük sigortalarından biri. Çünkü yemek için fırına veya tedavi olabilmek için hastaneye muhtaçsak, bizde de bizi ayakta tutan ve ihtiyaç halinde marketlerde satılamayan bir ürünümüz var. Bu anlamda toplumun temel dinamiklerinden biri Kızılay bizim bir parçamızdır." ifadelerini kullandı. Kan bağışı konusunda sosyal sorumluluğa da vurgu yapan Yılmaz, şunları söyledi:
"Nasıl ki bir cenazeyi yerden kaldırılıncaya kadar onun o sorumluluğu o cenazeyi yerden kaldırıp görmek bütün toplumun üstüne farz ise bugün bir hastamızın ihtiyacı olduğu halde eğer biz ona kan veremiyorsak ve bu manada o kişi de hayatını belki bedelini ödeyecek şekilde ciddi sonuçlara yol açacaksa bunun vebali ve sorumluluğu hepimizin omuzlarındadır, o farziyet hepimizin boynundadır. Bu noktada bütün toplumun Kızılayı sahiplenmesini bekliyorum. 153 yıldır ayakta duran, her ihtiyaç sahibine, yetimine, fakir-fukarasına destek elini uzatan, hastasına şifa olmak için kanını bağışlayan vatandaşlarımıza köprü olan Kızılayımız var. Bunu sahiplenelim. Böyle bir kurumu ayakta tutabilmek bütün insanlığımızın bir borcudur." (İLKHA)