Bipolar bozukluk hastalığın, insanlar arasında yüzde 3 oranında görülen ve önemli psikiyatrik hastalıklardan biri olduğunu belirten Dicle Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Atlı, bipolar bozuklukta bahar aylarında atak geçirme riskinin arttığına dikkat çekti
30 Mart Dünya Bipolar Günü dolayısıyla psikolojik bir hastalık olarak bilinen bipolar bozukluk hakkında konuşan Prof. Dr. Abdullah Atlı, söz konusu hastalığın belirtileri, teşhisi ve tedavi sürecini anlattı. Bipolar bozukluk hastalığın, insanlar arasında yüzde 3 oranında görülen ve önemli psikiyatrik hastalıklardan biri olduğunu belirten Dicle Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Atlı, bu tür hastalıklarda tedavinin aksatılmaması gerektiğine vurgu yaptı. Bipolar bozukluğun, insanlık tarihi kadar eski olduğunun altını çizen Atlı, Orta Çağ Avrupa'sında 'manyak, deli' ile damgalanan ve ateşe atılan önemli hasta kitlesinin bipolar bozukluk oluşturduğuna dikkat çekti.
‘Şu an servisimizin 3'te birini manik atakla yatan hastalar oluşturuyor’
Bipoların bir ucunda depresyon diğer ucunda ise manik atak olduğunu söyleyen Atlı, "Manik atak, en az bir hafta süren aşırı gereksiz neşelilik hali, kendini diğer insanlardan üstün vasıflar hissetme; aşırı konuşma, hareketlilik ve enerjililik hissi, vuku ihtiyacı ile beraber yemek yemede azalma, uygunsuz cinsel davranışlar, para harcama ve kumar oynama gibi davranışlarla ortaya çıkan ve engellendiğinde aşırı sinirlilik ve gerginliğin olduğu bir ataktır. Manik ataktan dolayı delilenme ve çıldırma hali olduğu varsayılıp maalesef özellikle orta çağda dışlanıp yakılan hasta kitlemiz oldu” dedi. 30 Mart'ın Dünya Bipolar Günü seçilmesinin sebebine de değinen Atlı, "Birçok ünlü yazar, edebiyatçı, siyasetçilerden bipolar hastası insanımız var. Bunlardan biride ünlü ressam Van Gogh'tur. 30 Martın Bipolar Günü olmasının sebeplerinden biri ressam Van Gogh'un doğum günü olması ve diğeri ise özellikle bipolar bozukluk manik atak bahar aylarında atak geçirme riskinin artmasıdır. Şu an servisimizin 3'te birini manik atakla yatan hastalar teşkil oluyor. Geçen hafta 3 kişiyi yatırdım ve halen yatış sırasını bekleyen manik atakta olan, ayakta takip ettiğim hastalar vardır." ifadelerini kullandı.
‘Atakları engellemek için düzenli takip ve tedavi şart’
Bipolar bozukluğun ataklarla seyreden bir hastalık olduğunu ancak hastaların atak geçirmemesi için uzun süreli tedavi ilaçları almaları gerektiğini ifade eden Atlı, serviste yatan önemli bir hasta kitlesinin tedavisini bırakan hastalardan oluştuğunu söyledi. Prof. Dr. Atlı, "Hastalarımız bizden habersiz bırakıyor ve riskli aylara girdiğimizde manik atak patlıyor. Tedaviyi doktordan habersiz lütfen bırakmayalım. Tedaviyi bıraktıktan sonra ilk yıl içinde tekrarlanma oranı yüzde 50, 5 yıl içinde yüzde 90 olur. Tanımız doğruysa, yanlış bir tanı koymamışsak 5 yıl içinde yüzde 90 oranında yine manik atağa girecektir." şeklinde konuştu. Manik atakların hasta üzerinde oluşturduğu tahribata vurgu yapan Atlı, "Bunun önemi, her ani atak beyinde bir kara lekedir yani hastalığın gidişatını kötüleştiren bir durumdur. Kişinin bir ya da 3 atak geçirmesi ile 10 atak geçirmesi aynı değildir. 10 atak geçirenin hayatı daha zorlaşıyor. Onun için bizim en önemli hedeflerimizden biri atakları engellemek. Ondan dolayı düzenli takip ve tedavi şart. Hastalanmasa dahi 3-5 ayda bir hastaların psikiyatri uzmanlarına muayene olmaları gerekir." dedi.
İntihar olayları
İntihar olaylarına da değinen Atlı, bu tür eylemlerin çoğunun bipolar bozukluk hastalığından kaynaklandığını belirterek şunları söyledi:
“Diğer önemli bir husus ise intihardır. Hem bipolar bozukluk depresi hem de manik fazında intihar olabilir. Psikiyatride en çok intiharla sonuçlanan önemli hastalıkların başında bipolar bozukluk geliyor. Bunu da en aza indirgemenin yolu düzenli takip ve tedaviden geçmektedir. Özellikle manik atakta ya da intihar riski depresif atak durumlarında çoğunlukla yatış ihtiyacı oluyor. Yatış sonrası psikiyatride anti psikotik ve mizaç sabizatörü gibi önemli ilaçlarımız var. Bu ilaçlarla beraber bazen bu tedavilere yetersiz yanıt veren hastalarımıza halk arasında 'şok tedavisi' diye bilinen elektrokonvülsif terapi tedavisini uyguluyor ve hızlı bir şekilde atağı bitirmeyi hedefliyoruz.” Atlı, "Bazı kimselerin akıllarına 'şok uygulamayalım, kendi kendine bitecek' görüşüne karşı 2 tehlikeden bahsetmek gerekirse bunlardan biri intihar, diğeri de atak sayısı ve süresi arttıkça hastanın prognozunu kötüleştirir yani kaba tabirle beyindeki kara leke alanını genişletmesidir” diye belirtti. (İLKHA)