Uzmanlar, Covid-19 salgını sonrasında dünyanın, iklim değişikliği ve gıda güvenliği problemleriyle karşı karşıya kalabileceği ve kıtlık yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.
YENİGÜN HABER - Covid-19 salgını nedeniyle geçtiğimiz yıl birçok ülke kendi vatandaşlarının gıda güvenliğini sağlamak adına daha korumacı politikalara yönelirken kimi ülkeler ihracata limit ya da yasaklar koydu. Suudi Arabistan, Çin ve Pakistan gibi ülkeler de buğday stoklarını artırma yoluna gitti.
Ekonomik ve sosyal hayatı olumsuz etkileyen Covid-19 salgını iklim değişikliği ve kuraklık da küresel çapta tarımsal üretimi tehdit ediyor.
Salgının etkisiyle dünyada gıda temininde sıkıntı yaşanmaması ülkelerin en önemli başlıklarından biri oldu. Ülkeler stokları artırmaya yönelik çalışmalar yaparken bu süreç gıda güvenliği başta olmak üzere gıda güvencesi, gıdaya ulaşamama, sağlıksız ve yetersiz beslenme ile açlık gibi önemli bazı sorunlara da neden oluyor.
Aydın, Covid-19 salgını sürecinde birçok ülkenin sınırlarını kapatması nedeniyle gıda tedarikinde ciddi sıkıntılara yol açtığına dikkat çekerek arzla bağlantılı belirsizliklerden endişe duyan bazı ülkelerin gıda ihracatını kısıtlamasının bu krizi daha da derinleştirdiğini ifade etti.
Salgının tarım sektörünün temel unsurları olan tedarik zinciri ve gıda talebini ciddi anlamda olumsuz etkilediğini belirten Aydın, salgın döneminde özellikle taze gıda tedarikini engelleyen kısıtlamalardan dolayı israfın da arttığına dikkat çekti.
“54’den fazla ülkenin gıda yardımına ihtiyacı var”
Gıda sektörünün de Covid-19 salgını sürecinde diğer sektörler gibi çok fazla etkilenen sektörlerin arasında yer aldığına dikkat çeken Aydın, “Özellikle tüm dünyada insanların sağlıklı ve dengeli bir beslenme, faal bir hayat sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu gıdalara erişiminde önemli sıkıntılar yaşandı. Gıda tedarik zincirinin içerisinde arz kaynaklarının kesintiye uğraması, sınırların kapalı olması, gıda lojistiğinde pandemi nedeniyle yaşanan sorunlar birçok ülkenin gıdaya muhtaç hale gelmesine ve beslenme problemlerinin yaşanmasını neden oldu. Rakamlara göre şu an 54’den fazla ülkenin gıda yardımına ihtiyacı var. Dünyada bir milyardan fazla insanın da açlık sınırı altında yaşadığını biliyoruz. bu adaletsiz düzen, yaşanan dengesizliklerin üzerine pandemi sürecinin gelmesi insanların sağlıklı ve dengeli beslenmesinin önünde önemli bir engel oldu.” dedi.
“Türkiye ithalata bağımlı bir ülke oldu”
Bu süreçten Türkiye'nin de nasibini alan ülkeler arasında olduğunu belirten Aydın, “Özellikle gıda da Türkiye bundan bir 30-40 yıl önce kendi kendine yeten bir ülke iken şu anda ithalata bağımlı bir ülke oldu. Gıda hammaddesinin, tarımsal ürünlerin işlenmesinde, saklanmasında ve üretilmesinde kullandığımız birçok kaynağın ithal olması, döviz fiyatlarının her gün artması insanların gıda erişimini engelledi. Türkiye'de son 2 yıl içerisinde gıda fiyatlarının yüzde 40’dan fazla arttığını biliyoruz. Tüm dünyada yağ ve şeker fiyatları yüzde 50’den fazla, buğday ve pirinç fiyatları da yüzde 40’dan fazla arttı. Rakamların bu kadar çok artmasının arkasındaki neden tabi ki gıda arzındaki dengesizlikler ile birlikte bazı ülkelerin gıda stoku yapmasından kaynaklandı. İş bu hale gelince de gelir düzeyi düşük ve az gelişmekte olan ülkelerde ya da gıda stoku yetersiz olan ülkelerde bir gıda güvencesi sorunundan bahsedebiliriz.” ifadelerini kullandı.
“Gıda güvencesi sorunu yaşıyoruz”
Gıda güvencesinin önemine dikkat çeken Aydın, “Gıda güvencesi; bütün insanların her zaman aktif ve sağlıklı bir yaşam için gerekli olan besin ihtiyaçlarını ve gıda önceliklerini karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmeleri durumudur. Gıda güvencesi; toplumun sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için her zaman sağlıklı ve besleyici gıdaya ulaşabilmesidir. Türkiye gıda güvencesi anlamında zor bir dönemden ve sınavdan geçiyor. Hava sıcaklıklarının giderek artması, iklim değişikliği, yerel ve ulusal ya da uluslararası gıda tedarikinde yaşanan problemler, suların azalması, su ve gıda israfı gibi birden fazla farklı disiplinlerin içinde yer aldığı problemler bir araya gelince ülkemizde ve dünyada artık bir gıda güvencesi probleminden bahsedebiliriz.” şeklinde konuştu.
“Gıda güvencesi sorunundan uzun vadede olumsuz etkileneceğiz”
İklim değişikliğinin, kuraklığın, kriz boyutuna gelen küresel ısınmanın hem denizlerde hem de yeraltı sularda önemli sorunlara yol açtığına dikkat çeken Aydın, şunları söyledi:
“Türkiye genelinde olduğu gibi Gaziantep'te de son yılların en kurak ve yağışsız dönemi yaşanıyor. Gaziantep'te tarım sektörünün baş aktörü ürünlerinden olan fıstık ve zeytin gibi ürünler, sebze üretimi bu kuraklıktan dolayı çok zor zamanlar geçiriyor. Hem yeni hastalıkların ortaya çıkması hem çiftçilerin suya erişememesi hem tarımsal su tüketimindeki israflar bir araya geldiğinde, tarımda ve gıdada bir kriz olduğunu, gıda üretiminde artık büyük bir krizin eşiğinde olduğumuzu söylemek mümkün. Gaziantep’te ve Türkiye’nin diğer illeri de gıda güvencesi sorunundan maalesef uzun vadede olumsuz etkilenecektir.”
“Mutfak maliyetleri yüzde 40 oranında arttı”
Türkiye'nin birçok üründe kendine yetebilecek durumda olmadığını belirten Aydın, “Özellikle tarımsal hammaddelerde tohum, gübre ve ilaç gibi ham maddelerin büyük bir kısmı ithal olduğundan dolayı ithal girdilerin ihracatın da dengelenmesi adına ihracat yapılıyor. Buğday fiyatlarını frenlemek için buğday ihracatı pandemide kısıtlandı. Diğer ülkelerin yaptığı korumacı politikaları zaman zaman Türkiye'de uyguluyor. Yalnız Türkiye'deki fiyatların önüne geçilememesi daha büyük bir probleme ve gıda güvenliği problemine yol açacak. Çünkü asgari ücretlinin gelir artmazken gideri çok arttı. Mutfak maliyetleri yüzde 40 oranında arttı. Enerji maliyetleri yüzde 40’a yakın arttı. Doğalgaz maliyetleri ve elektrik maliyetlerini düşündüğümüzde insanların mutfak harcamalarına ayırdıkları bütçenin alımı çok düştü. Bu da insanları ucuz ürün tüketimine yönlendirir. Daha önce de biz bu tehlikeden bahsetmiştik. İnsanlar eğer ucuz ürüne yönelirse gıda güvenliği sorunu ortaya çıkar. Ucuz ürünlerde tağşiş, taklit ve hile barındırabilecek ürünlere rağbetin artmasının önemli bir gıda güvenliğini sorunu olduğunu düşünüyoruz. Tüketicinin alım gücünün yeniden kazandırılması, en azından asgari ücretlinin beslenmesi ile ilgili vergilerden muafiyet, asgari ücretliye gıda ve enerji tüketiminde bir destek toplumda gıda erişimi konusunu rahatlatabilir, gıda güvenliği sorunlarının önüne geçebilir.” diye konuştu.
“Gençler köylerde yaşamak istemiyor”
Gıda bankacılığını önemsediklerini belirten Aydın, “Gıda bankacılığı ile hem gıdaların israfının engellenmesi hem de sağlıklı ve dengeli besine ulaşamayan insanlara gıdanın temini sağlanabilir. Tarım ve gıda sektöründeki çalışanların desteklenmesi, gıda ve tarım sektöründeki sigorta primlerinin düşürülmesi, tarımsal üretim yapan köylülere kırsal alanda yaşayan çiftçilere desteklerin verilmesi, kentten tekrar yeniden köye dönüşün yollarının açılması, kolaylaştırılması lazım. Yine kırsal alanda yapılacak tarımsal faaliyetleri desteklenmesi çok hayatidir. Çünkü kırsal alanda yaşayan insanların sayısı giderek azalıyor. 1980'lerde yüzde 50’ye 50 oran vardı. Şehirde yaşayan ile kırsalda yaşayanlar arasındaki oran bugün maalesef yüzde 15’e ve 85’e düştü. Bu oranının sadece yüzde 15'i kırsal alanda kaldı. Ayrıca köylerde ve kırsal alanda yaşayan insanların yaşları çok yükseldi. Gençler köylerde yaşamak istemiyor. Bu da gıda arzını, tarımsal hammadde arzının sekteye uğrayabileceği ile ilgili önemli bir göstergedir. Birkaç yıldır bu konuda Gıda Mühendisleri Odası olarak uyarılarda bulunuyoruz. Halen bu konuda Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından küresel ve ulusal ölçekte önemli politikaların hayata geçirilmediğini görüyoruz.” dedi. (İLKHA)