Yazar Vedat Çetin’in ‘Önce Kuşlar Öldü’ kitabı çıktı. Önce buğday depoların etrafında beslenen kuşların ölmesinden esinlenen roman, bizi 1950 -1960 yılları arasına götürüyor. Çetin, edebiyatın olanakları ile bu sürece ayna tutarak toplumsal belleğe katkı sunuyor.
Veysi Ülgen
2.Dünya savaşı sonrası, Türkiye’nin ABD ve Batı Avrupa ile siyasi ve ekonomik ilişkilenmelerin de Marshall yardımı önemli bir yer tutar. ABD tarafından yapılan bu yardımlara halka bedava tohumluk buğday verme de dahildir.
Türkiye, 2. Dünya savaşına katılmasa da gerek olası bir savaş hazırlığı gerekse dönemin ekonomi / tarım politikalarından dolayı, özelikle doğu bölgelerin de bir buğday kıtlığı ile karşılaşır.
Marshall yardımı biraz da bu kıtlığın suistimal edilmesidir.
Bu süreçte ABD’den, Türkiye’ye kimyasal maddelerle korunarak taşınan tohumluk buğday halka bedava dağıtılır. Ama buğdayın niteliği, ne zaman ve nasıl kullanılacağı halka anlatılmaz. Halk kıtlığın da etkisiyle buğdayı ekim ayını beklemeden, alır almaz hızlıca tüketmeye başlar. Ancak buğdayı tüketenler de kısa bir süre sonra, ciltte kıllanma ve kabuklu kara yaralarla kendini gösteren, vücudun tüm sistemlerini tutan, çocuklar da daha ölümcül bir tablo ortaya çıkaran bir hastalık hızlıca yayılır.
Hastalığın başta Diyarbakır olmak üzere Kürt nüfusun yoğun yaşadığı illerde ortaya çıkması ayrıca dikkat çekicidir. Diyarbakır’ın Ergani, Bismil, Çermik, Çüngüş, Silvan ilçelerin de çocuk ölümleri artar.
O dönemin siyasi iktidarı bu salgına hazırlıksızdır. Hükümetin programında salgına karşı mücadele diye bir gündem yoktur. Ancak meseleyi kapatma, öteleme ve gündeme getirenleri susturma çabası vardır. Demokrat partinin parti devlet anlayışı salgına karşı mücadele etmeyi güçleştirir.
Bu dönem salgın ve toplum sağlığı açısından tarihin karanlık bir dönemi olarak bilinir. Veriler toplanmaz, olanlar da göz ardı edilir. Ve bu mesele toplumsal hafızamızın saklı meselelerinden biri olur, unutulmaya terk edilir.
2018 de Diyarbakır Tabip Odası tarihi yazımı ile uğraşırken bu salgın derin arşivler de çok küçük detaylar da karşıma çıkmıştı.
Ama dikkatimi daha çok çeken bu dönem halk arasın da ‘Kara Yara/Birîna Reş’, tıp dilinde ‘Porfiriya Cutaneosis’ denilen hastalık ve toplumsal etkileri ile ilgili yazar Vedat Çetin’in çalışmasıydı. Doğrusu bu konudaki titiz ve sabırlı çalışması ayrıca dikkat çekiyordu.
En azından benim tanık olduğum 5 yıllık emeği sonucu bu çalışma, roman olarak, Klaros yayınlarından ‘Önce Kuşlar Öldü’ adıyla yayınlandı.
Vedat Çetin kendi deyimiyle edebiyatın olanakları ile bu sürece ayna tutarak toplumsal belleğe katkı sunuyor. Toplumsal travmaları edebiyatla anlatmayı tercih eden biri olarak, benim için bu roman çok anlamlıdır.
Önce buğday depoların etrafında beslenen kuşların ölmesinden esinlenen ‘Önce Kuşlar Öldü’ romanı, bizi 1950 -1960 yılları arasına götürüyor.
Roman, Ergani de yaşayan, ailecek hastalığa yakalanan, kardeşi ölen, on sekizini yeni geçmiş, hastalığa yakalanan Musa’nın üzerinden yürüyor.
Olayların ve kahramanların gerçekliğin yanın da romanın kurgusu, bir gazete aracılığıyla İstanbul’dan gelen idealist bir hekimin Musa’yı tedavi amaçlı İstanbul’a götürmesidir. Bu kurgu romanı sonuna kadar merakla sürüklüyor. Yazar birinci tekil anlatım tekniğiyle Musa ve diğer kahramanların gözlerinden bizi tarihe götürüyor.
Evet, roman bir kurmacadır ama karakterler ve olaylar sahidir. Yine roman da zaman ve mekan ilişkisi başarıyla kurulmuş.
1950’li yılların yaşamı tüm gerçekliğiyle okuyucuya sunuyor. Bu da romanı okunur kılıyor. Meseleyle ilgili farkındalık yaratıyor.
Yazar belgesel tarafından itinayla kaçınarak roman kahramanlarının duygularına, umutlarına, çelişkilerine ağırlık veriyor. Salgının nedenleri ve sonuçları üzerinden okuyucuyu yönlendiriyor.
Kanımca roman anlatmak istediğini ne eksik ne fazla, kıvamında veriyor.
Edebi bir çalışma olmakla beraber bu roman, sağlıkta bölgesel eşitsizliklerin, bürokrasinin, sağlık siyaset ilişkisinin ve sonuçta toplum sağlığının bir tablosunu gözler önüne seriyor.
Vedat Çetin’e bu romanı için teşekkür ediyor, daha nice romanlar yazmasını diliyorum.