Mardin’de resim öğretmeni olan Diyarbakırlı Pelda Aytaş, tarihi milattan önce 6500’lere dayanan fakat çağdaş sanatta yerini pek bulamayan “nakış” sanatıyla profesyonel sergilerde yer almaya başladı
Resim öğretmeni Pelda Aytaş, 8 yıldır öğretmenlik yapıyor. Aytaş, Mardin’de yüksek lisans yaparken tez konusuyla birlikte tarihi milattan önce 6500’lere, çağdaş sanatta kendini yeni kabullendiren hatta bir devrime dönüşen geleneksel “nakış” sanatıyla ilgilenmeye başladı. Türkiye’de de azınlık olan bu sanata ilgi gösteren Aytaş, aidiyet, kimlik, toplumsal cinsiyet algısı, toplumsal cinsiyet normları gibi konuları ele alırken, her çalışmanın ebadına göre 10 gün ile 1,5 ay arasında değiştiğini ve şimdiye dek biri kolektif 2’de profesyonel sergiye katıldığını dile getirdi. Aytaş, çalışmalarının devam ettiğin ve sergi hazırlığı yaptığını kaydetti. 8 yıldır resim öğretmenliği yaptığını söyleyen Aytaş, Mardin’de görev yaptığın, Mardin’de yüksek lisansa başladığını dile getirdi. Nakış sanatına ilgisinin ve çalışmalarına yüksek lisans sürecinde başladığını aktaran Aytaş, “Tezim itibariyle böyle bir tekniğe başvurdum. İlk önce sulu boya ve marker kalemle de çalışmalar yapıyordum. Hala da yapmaya devam ediyorum. Nakışı 3 yıldır yapıyorum. Tezim gereği kadının sanat tarihi boyunca imgelenişi ve kadın sanatçılarının tarihini araştırınca orada kadın emeğinin, kadının sanattaki yerinin farkına vardım. O şekilde bir yönelim oldu. Nakış sanatının ilk kullanılmaya başlanması baya eskilere dayanıyor. Milattan önce 6500’lü yıllarda Danimarka’da, İsrail’de ilk kullanılmaya başlanmış. Fakat çağdaş sanatta yerini bulması baya geç oldu denilebilir. Nakış sanatı, kadın işi olarak görülür. Dişi bir eylem olarak görülüp baya bir gerilere itilmiş sanat türü aslında. William Morris de buna tepki olarak bazı tekstil ürünlerini nakış sanatını kullanarak arts and crafts’ı kurduktan sonra bu tekniğin tekrar ön plana çıkmasını sağlamıştır. O yüzden çağdaş sanata da kendini baya geç kabul ettirdiği için tanımlamaları da daha sonradan tekrardan güncellenmiştir. İlk önce goblen, nakış ve kanaviçe olarak adlandırılıyordu. Şimdi genel bir başlık altında toplanılmış. Tekstil sanatı, kumaş sanatı olarak geçiyor. Lif sanatı, Fiber sanatı da denilebiliyor” dedi.
“Türkiye’de azınlık olsa da yüzde 10’luk bir yer alış”
"Yaptığıma kumaş sanatı da denilebilir" diyen Aytaş, “Bez üzerine nakış tekniğiyle ve kumaş ekleyerek yapıyorum. İplerle resim yapıyorum. Şimdi revaçta olan bir konu. Dünyada da bayağı yönelim var bu tekniğe karşı. Ama punch tekniği genelde kullanılıyor. O da bir iğneleme işi denilen türden. Genelde kullanılan punch tekniği. Türkiye’de kullanılan punch tekniği. Ama Çin iğnesi, Çin işi tekniği de çok kullanılan bir teknik. Aslında baya talep gören bir teknik. Eskiden sergilerde o kadar çok görülmezdi nakış sanatı, kumaş sanatı örnekleri. Ama şu anda karma sergilerde yüzde 10’luk bir yer almış durumda. Türkiye’de de azınlık olsa da yine de bu sanat ve zanaat makasını daraltmaya çalışan sanatçılar var. Nakış sanatında 36 adet çalışmam var diyebilirim. Çalışmalar sergilendi ama bazıları satılmayacak çalışmalardı. Anıt nakış gibi. Satılmasını istemediğim çalışmalardı. Önümüzdeki süreçte de sergiler olacak. Onlar da satışa açık sergiler. Diyarbakır’da ve İstanbul’da sergilere katıldım. İki tanesi profesyonel sergi, bir tanesi de Diyarbakır’da kolektif katıldığım bir sergi” şeklinde konuştu. Çalışma süresinin detay ve ebadına göre günlerce sürdüğünü ifade eden Aytaş, “Küçük ölçekte yaptığım ve fazla detay içermeyen çalışmalar 10 gün, iki haftayı bulabiliyor. Ama büyük çalışmalar 1,5 ayda sürüyor. İşlediğim konular genelde kendi çevremde olan, gündelik yaşamdan kareler içeren, sıradan anların çalışmaları, ama bazen toplumsal olaylara da duyarsız kalmayıp yaptığım çalışmalar oluyor. Genel konu başlıkları mekan-aidiyet, mekan-kimlik, toplumsal cinsiyet algısı, toplumsal cinsiyet normları diye sıralayabiliriz” diye konuştu. (İHA)