Afganistanlı mültecilerin karşı karşıya kaldığı ırkçı saldırıları "Afgan" adlı belgeselle beyaz perdeye taşıyan yönetmen Ferman Narin, ırkçılığa karşı farkındalık yaratmayı amaçladığını söyledi.
YENİGÜN HABER - Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çekilmesi sonrası Afganistan'dan yüzbinlerce kişi göç yollarına düştü. Savaş nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda bırakılan Afganistanlıların ilk durağı ise Türkiye oluyor. Afganistanlı mültecilerin İran üzerinden Türkiye’ye geçişleri devam ederken, ırkçı saldırılara da her gün yenisi ekleniyor. Mültecilerin geçiş güzergahı olan Diyarbakır’da yüzlerce Afganistanlı, batı metropollerine gitmek için kavurucu sıcaklığın altında günlerce beklemek zorunda kalıyor. Mersin Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu olan yönetmen Ferman Narin, Afganistanlı mültecilerin maruz kaldığı ırkçı saldırıların belgeselini yaptı. Narin, “Afgan” adlı belgeseliyle ırkçılığa karşı farkındalık yaratmayı amaçladığını söyledi.
‘Vicdani sorumluluk’
Henüz öğrenciyken Diyarbakır Otogarı’ndan Mersin Üniversitesi’ne her seyahat edişinde otogarda bulunan Afganistanlı mültecileri görmezden geldiğini, fakat bu durumun insani anlamda rahatsızlık vermesinden dolayı zamanla mülteci durumuna dikkat çekmek için belgesel hazırladığını aktaran Narin, bu belgeseli çekmeyi “vicdani sorumluluk” olarak gördüğünü belirtti. Türkiye’de mülteci sorununun uzun yıllardır var olduğunu kaydeden Narin, sorunların toplumsallaşmadan gündeme gelmediğini söyledi. Narin, Afganistanlı mültecilerin herkes tarafından ırkçılığa maruz kaldığını dile getirdi.
‘Göz teması hissiyatı’
Belgeselde alt yazı kullanmadan Afganistanlı mültecilerin yaşadığı zorlukları görüntülemeye çalıştığını ve yaptığı görüşmeleri olduğu gibi izleyiciyle buluşturduğunu belirten Narin, bunun nedenini ise şu sözlerle açıkladı: “Afganistan’dan gelen herkese, kör ve cahil olarak genelleyip bakıyoruz. Böyle bakılması yanlıştır. Buna tepki göstermek için bu belgeseli yaptım. Belgeseli alt yazılı olarak vermedim, çünkü eğer altyazı kullansaydım seyircinin gözü sadece alt yazıda olacaktı o yüzden karşıda konuşan Afganistanlı mülteciyle göz teması kuramayacaktı. Orada benim yaşadığım hissiyatın aynısını yaşamalarını istedim. Mültecilerin kullandığı cümlelerdeki bozuklukları daha da etkileyici buldum. Klasik bir belgesel olmasını istemedim.”
Son bir umut!
Mültecilerin çok zorlu şartlarda kaçak yolculuklarla Türkiye’ye geldiğine değinen yönetmen Narin, Afganistanlıların otogarda bir arada bulunmalarının nedenini de halen süren tedirginlik ve geri gönderilme korkusu olarak açıkladı. Bu nedenden dolayı belgeseli kısa tuttuğunu belirten Narin, “Siz video çektiğinizde gelip bağırabiliyorlar, aynı dili konuşamadığınız için de sizden korkuyorlar” dedi. Bu çalışmayla farkındalık yaratmaya çalıştığını söyleyen Narin, Afganistanlı çocuklarının Taliban tarafından savaştırılıp, öldürülmek istenmesinden dolayı ailelerince “son bir umut” olarak gönderildiğini kaydetti.
‘Ölüm kalım yürüyüşü’
Yönetmen Ferman Narin, şunları söyledi: “Herkes Afganistanlı mültecilerin sınırdan çok rahat bir şekilde geçtiğini sanıyor oysa bir kaç ay içerisinde yaklaşık 300 Afganistanlının sınırda öldüğünü, çok fazla yürümelerinden dolayı ayaklarının altında baloncuklar oluştuğunu öğrendik. İran’dan Diyarbakır’a gelene kadar insanlar onlara 'öcü' olarak bakıyor. Su dahi verilmiyor. Afganistanlı mültecilerin sadece burada çalışıp güzel bir yaşam sürmek istiyor. Bu gerçekliği görmeden, ‘Buraya geldiler, buraları mahvettiler’ demek çok yanlış. Irkçılığı ilk olarak Kürtlere, ardından Suriyelilere şimdi de Afganistanlılara yapıyorlar.”
Sınırsızlık ve empati
Narin, “sınırsızlığa” dikkati çekerek, şunları söyledi: “İnsani çok büyük bir sorun var ortada. Onun için sınırsızlıktan bahsediyorum. Keskin sınırların çizildiği o coğrafyalarda insanların yaşadığı faciaları yansıtmaya çalışıyorum. Onlarla konuşunca onların yaşamış ve tedirgin olduğu o sınır kavramı, yine ülkesindeki savaştan dolayı gelmesi empati duygusunu geliştiriyor. İnsanlar savaştan kaçabilirler, bu onların hakkı. Yine bugün bu ülkede de birçok insan Avrupa’ya gitmek istiyor. Bugün buradan Avrupa’ya gitmek isteyen bir insan ile Afganistan’dan bir insanın bu ülkeye gelmesi arasında bir fark yok. İkisi de aynı. Mersin Üniversitesi’nde okul okurken aynı bölümde okuyan birçok Suriyeli ve Lazkiyeli öğrenci vardı. Onlar kendi durumlarını bize aktarırken, ‘Bizi en iyi anlayan Kürtlerdir’ diyordu. Bu belgesel için yanlarına gittiğimde sıcak karşıladılar. Bu empatiyi yansıtmak istedim.” (MA)