Sanatçı Ruken Ekinci, daha önce Batman’da 30 eseri ile açtığı “Duyguların Rengi” adlı sergisine yeni eserleri ekleyerek “Yaşama Tutunan Renkler” adı ile Diyarbakır’a taşıdı
Diyarbakır, geçtiğimiz 8 Mayıs’ta Batmanlı Sanatçı Ruken Ekinci’nin atık malzemeleri kullanarak yaptığı eserlerden oluşan “Yaşama Tutunan Renkler” adlı sergisine kapılarını açtı. Diyarbakır’ın tarihi Sur İlçesi’nde bulunan Amytıs Mekan’a eserlerini taşıyan Ruken Ekinci’nin sergisinin açılış kurdelesi Turkan Elçi ile birlikte kesildi. 1 ay boyunca sanatseverlere açık olacak sergide 30’u aşkın eser yer alıyor. Diyarbakır’ın tarihi Sur İlçesi ile buluşan ve sanatseverleri birbirinden farklı duygularda gezintiye çıkaran sergide “Elçi’nin Çığlı, Medeniyetlerin İkinci Dili, Musa Anter, Kainatın Sırrı, Göçe Karşı Dumanın Mücadelesi, Metaverse Girdabı, Fırtınalarla Boğuşan Kadın Savaşçı, Empatinin Sonsuzluğa Uğurlanması” gibi 30 aşkın eser yer alıyor. Ekinci sergisini, ürettiği eserleri ve sanat yaşamını Sur Ajans’a anlattı.
“Çocukluğumun yarım kalmışlığı”
Ekinci, sergide 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde kalan dayısı Habip Kılıç’a ait yaptığı portreyi gösterirken, “Onu kahve telvesi ile yaptı O benim çocukluğumdu. Çocukluğumun yarım kalmışlığı… Benim çocukluğum katledildi” diyor. Kaşık, eldiven ve kaskıyla bir maden işçisinin resmedildiği tabloyu gösteren Ekinci, maden işçilerinin yaşamlarının yerin altında geçtiğin, yerin altında ocakta yediklerini, içtiklerini söyleyerek esere dair şöyle devam ediyor “O emeği sembolize ediyor. Aslında kendi emeği ile yaşamı oluşturan, güneşi doğuran ama kendisiyle beraber emeği de enkaz altında kalmış bir emekçi. Burada kullandığım eldiven benim eldivenim. Ben de bir işçiyim”
‘Mezopotamya’daki kadının sessiz çığlığı’
Başında beyaz tülbenti ve hemen alt tarafa yerleştirilen dibek taşının üzerinde buğday yerine savaş araçlarının bulunduğu bir tabloyu gösteren Ekinci, şöyle diyor, “Bu bir Barış Annesi’dir. Taşın üzerinde buğday yerine savaş malzemeleri yer alıyor. Bu aslında bir annenin barış çığlıdır. ‘Mezopotamya’daki kadının sessiz çığlığı’ diyebilirim ben buna. Bir yanı doğa, bir yanı barış ve bir yanı savaş…”
Tablolar, Mezopotamya’da yaşananları anlatıyor
Ekinci, sanatı bir mücadele biçimi olarak tanımlıyor ve yaşadığı tüm zorlukları sanatın üretim gücü sayesinde aştığını söylüyor. Eserlerinden “benim yaşamım, benim coğrafyam” diye bahseden Ekinci, şunları söyledi, “Buradan önce ben 30 eserle Bataman’da bir sergi açtım ve 6 ay sonra da 4 özel eseri de ekleyerek Diyarbakır’a geldim. Beni Diyarbakır’a çeken şey; tarihle her şeyiyle benim coğrafyam olmasıydı. Benim için Diyarbakır’ı Batman’dan koparan hiçbir şey yok yani. Mezopotamya’da yaşananlara ben genel olarak bakıyorum ve bu yaşananları bu coğrafyanın ortak değerleridir. Ben bunları eserlerimde de göstermek istedim. Yani eserlerim benim yaşamım ve benim coğrafyamdır. Benim değerlerimi anlatıyor. Tablolarımda Ape Musa ve Tahir Elçi var, benim coğrafyamın insanlarıdır yani. Emekçiler var misal. Genel olarak tablolarımda olanlar benim mücadelemi ve değerlerimi yansıtıyor.”
Atık malzemeler renklere dönüştü
Ekinci’nin sanata olan ilgisi çocukluktan beridir devam ediyor. Daha önce kara kalem üzerinde çalışmış Ekinci. Ancak renklere olan ilgisi ve sevgisinden dolayı kara kalemle çalışmayı bırakmış. Ekinci, 8 yıldır renklerle sanat yolculuğunu sürdürüyor. “Ben kendi başıma bağımsız yaşayan iki çocuk annesi bir işçiyim” diyerek kendinden bahseden Ekinci, sanat yolculuğundaki renkleri doğadan bulduğu atık malzemelerden elde ettiğini söylüyor. Karşılaştığı engel ve olanaksızlıkların sanat yolculuğundaki üretimini engellemediğin ifade eden Ekinci, şöyle devam ediyor, “Aslında olanaksızlıklardan dolayı ben doğadaki her şeye sanat gözüyle baktım. Yan bir taşa, toprağa ve ağaca baktığım zaman bunu nasıl sanatsal bir esere dönüştürebilirim düşüncesi ortaya çıktı. Ben artıklarla, toprakla, evimdeki malzemelerle başladım sanatıma ve bu yönlü eserler ürettim.”
“İnsan ciddi anlamda bir şeyi istediği zaman bunu başarabiliyor”
Sanat eğitimini hiç almadığını söylen Ekinci, şu sözleri dile getirdi, “Herhangi bir eğitim alamadım. Zaten ben kalıplara sığamazdım. Yani ben ölçülü çalışamazdım, benim biraz daha aykırı çalışmam lazımdı. Eğer ben o eğitim almış olsaydım. O noktada ilerdim, belki de ilerleyemezdim. Bu benim doğal yeteneğim ve ben araştırarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Ve sanata olan ilgim ve sevgimden dolayı da kendimi ve sanatımı geliştirdim. İnsan ciddi anlamda bir şeyi istediği zaman bunu başarabiliyor zaten.”
“Ben sanatı kesinlikle bir iş olarak görmüyorum”
“Buraya gelen sanatseverler kendilerine bir pay çıkaracak”
Diyarbakır’da açtığı sergide keşfedilmeyi bekleyen ve ziyaretçileri farklı dünyalara taşıyan 30 aşkın esere dair “Buraya gelen sanatseverlerin kendilerine bir pay çıkaracaklarını düşünüyorum” ifadesini kullanan Sanatçı Ekinci, bundan sonraki sergileri içinde “Yine coğrafyamdaki insanlar için bir şeyler üretmeye onların mücadelesini yansıtmaya devam edeceğim” dedi.
“Kendisiyle gurur duyuyorum”
Eğitim faaliyetlerinden dolayı serginin dördüncü gününde Diyarbakır’a gelen Ekinci’nin kızı ise annesinin sanat çalışmalarından duyduğu mutluğu şu düşüncelerle dile getirdi, “Ben zaten annemin çalışmalarına evde şahitlik ediyordum. Eserlerine ilk dokunuşu yaptığında zaten kendisiyle gurur duyuyordum. İlk sergisi Batman’da ilgiyle geçti. Şimdi Diyarbakır’dayız. Bende yeni bugün geldim. Ve gerçekten de çok güzel bir mekanda ve çok güzel sergilemişler. Umarım daha güzel günlerde ve daha büyük sergilerde görürüm onu.”