Diyarbakır’da Nazlı Çiçek ve Erdal Tüt çifti tarafından kurulan Sanat Atölyesi’nde Heykel, Resim ve Ahşap oymacılığı gibi eserler üretiliyor. Tüketim kültürüne karşı, üretimin ana tema olarak ön planda tutuluğu atölyede emek harcayan Nazlı Çiçek, Diyarbakır’da her şeyin tüketim üzerine kurulduğunu söylüyor. İnsanların sosyalleşmek adına sadece tükettiğini ifade eden Çiçek, sanatın ise bu kültüre karşı büyük bir üretim alanı olduğuna dikkat çekiyor
Ahmet Baran / Süleyman Özdemir
YENİGÜN ÖZEL - Nazlı Çiçek ve Erdal Tüt çifti tarafından 6 yıl önce Diyarbakır’da kurulan Atölye Peyker’de Kil Çamuru ve ahşaplar birer sanat eserine dönüşüyor. Birçok yaş grubundaki insanın da eğitim aldığı Sanat Atölyesinde, tüketim kültürüne karşı, üretim ana tema olarak ön planda tutuluyor. Heykel, Resim ve Ahşap oymacılığı gibi eserlerin yapıldığı atölye, sanat seveler tarafından da büyük ilgi görüyor.
‘99’unu aşan yetişkin insanlara bile ders veriyorum’
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Resim Öğretmenliği bölümü mezunu olan Erdal Tüt, atölyede yapmış oldukları çalışmalarını Yenigün Haber’e anlattı. Resim öğretmenliğini okuduğunu ancak asıl alanının heykel olduğu belirten Tüt, “Van’da Ercan Yılmaz diye bir heykeltıraşla tanıştım, O hayatımda heykel konusunda bir dönüm noktası oldu. Ondan 4 yıllık bir eğitim aldım, onun kendi atölyesinde. 2001’den beri heykelle uğraşıyorum aslında, 6 yıldır da buradayım, bu atölyeyi kurdum. Geçen seneden beridir heykel dersleri de vermeye başladım. Bu şekilde şimdilik gidiyor. Kadın, erkek, yetişkin, genç zaten yüzde 99’u çalışan yetişkin insanlar, şu anda pandemiden dolayı yok ama 65 – 70 yaşlarından kişiler de var. Şu anda 60 yaşında bir arkadaşımız var, ona özel ders veriyorum” dedi.
‘Kendime dair heykeller yapıyorum’
Yapmış olduğu sanat çalışmalarına da değinen Tüt, “Aslında kendi heykellerimi yapıyorum, kendime dair heykeller yapıyorum. Kendi dışa vurumumla ortaya çıkan ürünler yapıyorum. Tabi konsept belli oluyor, yazın sergiler falan olabiliyor, onların konseptine göre de bir şeyler üretiyoruz. Siparişte çıkabiliyor. Az önce çektiğiniz kadın rölyefi ahşap oyma bir siparişti. Daha önce öğrencilerimin yaptığı bir şeydi görenler oldu, sipariş verdi ben şimdi yaptım aynısını. Para kazanmak için bir şeyler yapıyoruz ama ben aslında taş yontuyorum, alanım taş yani taştan daha çok hoşlanıyorum ama burada daha çok ahşap ve kil atölyesi eğitimi veriyorum. Taş atölyesi biraz daha ileriki zamanlarda ya da atölye şartları uygun olduğu zaman şu anda çok uygun değil” diye konuştu.
‘Gençlerin farklı bir dünyası var’
Yeni nesil gençlerin sanata olan ilgisizliliğinden yakınan Erdal Tüt şunları söyledi;
“Gençleri ben çok algılayamıyorum, onların çok farklı bir dünyası var. Bu tür şeyleri gördüklerinde çok hoşlarına gidiyor, soru soruyorlar ama sadece o, gençlerde o sabır yok. Özellikle köyden göç edenler, ben kendim de köyde doğdum, bahçede çalışıyordum, hayvancılık yapıyordum, tarlalarda çalışıyordum şimdi dört duvar arasında kaldık. O jenerasyondan olanlar dokunduğu zaman hissedebiliyor. Genç jenerasyon dokunduğunda bile kafasında bilgisayar ortamı var. Ama onları kurtarabilecek şey ellerimizle bir şeyler yapma sonuçta sadece zihinsel bir evrim değil bedensel bir evrim de var. Bunlar körelecek.”
‘Diyarbakır’da her şey tüketim üzerine kurulu’
“Ben psikolojik danışmanım aynı zamanda yoga eğitmeniyim. 11 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Bu alanla şöyle tanıştım, öncelikle Erdal ile tanıştığımızda bende heykelle daha çok içli dışlı olmaya başladım. Daha önce ilgim vardı ama hiç denemişliğim yoktu. Onunla tanıştıktan sonra heykelle tanıştım ve çok hoşuma gitti çünkü üretim yaptığımız zaman artık sizin duygularınızın bir ifade biçimi oluyor bu üretim. Kendinizi bir şekil bununla ifade ediyorsunuz. Bu bir dil aslında ben de bu dili çok sevdim bu yüzden içinde buldum kendimi. Ben burada öğrenciyim aynı zamanda bu atölyede Erdal’a çok destek olmaya çalışıyorum. Atölyeyi ayakta tutmaya çalışıyoruz beraber çünkü bence üretim çok güzel bir alan. Özellikle Diyarbakır’da her şey tüketim üzerine kurulu maalesef. Sosyalleşmek için kafelere gidiyor insanlar ve sürekli tüketim üzerine olan bir alan bu kafeler veya AVM’ler olsun diğer alanların hepsi ama burası gerçekten üretimin dahil olduğu, kendinizi üretimin içinde bulduğunuz, kendinizi o şekilde ifade edebileceğiniz bir alan. Ben o yüzden çok değerli buluyorum burayı.
‘Üretim yapıyorsunuz, varlığınız oraya yansıyor’
Şöyle anlatayım; ben kendi üzerimden şöyle aktarabilirim, gerçekten içinde yaşadığınız duygu her neyse bazen onu dile getiremiyorsunuz ama burada bir dil buluyor kendine, kendiliğinden akıyor ve siz farkında bile değilsiniz. Yaşadığınız öfkeyse yaşadığınız üzüntüyse, acıysa her neyse bir şekilde bir form buluyor ve bu formla siz ifade ediyorsunuz. Bu herhangi bir malzeme olabiliyor. Bir kere üretimin kendisi insanın varoluşuna gerçekten çok önemli bir katkıda bulunuyor çünkü varlığınızı hissettiriyor size. Öteki türlü her şey bir şekilde bir boşlukta kalabiliyor, boşlukta asılı gibi durabiliyor yani varlığınızı nasıl ispatlarsınız bir şeyler ortaya koyarak ve bu onun için çok güzel bir alan. Üretim yapıyorsunuz, varlığınız oraya yansıyor ve siz bunu gördüğünüz zaman tekrar hayata dönüyorsunuz aslında.”