Bir türkünün hüzünlü öyküsü; Hüseynik/Telgrafçı Akif

Hüseynik ya da Telgrafçı Akif adıyla bilinen türkünün hüzün dolu hikayesi Akademisyen Ömer Koçyiğit’in tez çalışmasına konu oldu

"Hüseynik'ten çıktım şeher yoluna
Can ağrısı tesir etti koluma
Yaradanım merhamet et kuluna
Yazık oldu yazık şu genç ömrüme
Bilmem şu feleğin bana cevri ne?"


YENİGÜN HABER-Hüseynik ya da Telgrafçı Akif olarak bilinen ve bir çok sanatçı tarafından seslendirilen hüzünlü bu Elazığ Türküsü’nün hüzünlü bir hikayesi var.
1892 senesinde Harput (Elazığ) Posta Müdürü olan yakışıklı, mert ve herkes tarafından sevilen sayılan Akif, Hüseynik'te oturur, sabahları Saray Yolu ile Harput'a çıkardı.
Akif bir rivayete göre uçarı, gece gündüz eğlence alemlerinde gezer tozar cinsten bir adam. Bir sürü de sevdalısı var. Kız kardeşi Ati Hanım, bir kardeşi de Musul'da olduğundan, abisine aşırı düşkün.
Telgrafçı Lütfü de Akif'in müdürlüğü döneminde PTT'de göreve başlamış, Akif'in çok sevdiği bir kişi.
Akif hiç beklenmedik bir zamanda Hüseynik'ten Şehre (Harput) çıkarken yolda kalp krizi geçirir ve ölür. Ölüm olayı duyulunca bütün bir şehir halkı, hele sevdalıları arkasından günlerce gözyaşı dökerler.
Saçlızade Hacı Vehbi Efendi de tüm bunlara duyarsız kalmaz ve hazin şarkıyı güftesiyle ve bestesiyle oluşturur.
Buraya kadar bilinenler bununla sınırlıyken, Harput halkının ardından türkü yakacak kadar sevdiği Akif Efendi'nin hayatı bir tarihçi tarafından tüm ayrıntılarıyla gün yüzüne çıkarıldı.
Türkü ve kahramanı Telgrafçı Akif, Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü'nden Dr. Öğretim Üyesi Ömer Koçyiğit’in akademik çalışmasına konu oldu.

Ahmet Kaya'nın da seslendirdiği türkü;

https://www.youtube.com/watch?v=XlN5Ia54RXY

Independent’ten Cihat Arpacık’ın haberinde, Geç Osmanlı modernleşmesiyle ilgili verdiği derslerde kartpostal ya da türkü gibi görsel ya da işitsel malzemeleri de kullandığını söyleyen Koçyiğit, telgrafla ilgili vereceği dersten önce telgrafla ilgili türküleri de toplamaya başladığını belirtti.
Hüseynik türküsü de zaten bir telgrafçının ani ve acı veren ölümü üzerine yakılmıştı.
O yıl doğmuş Akif isimli bütün memurları arşivde araştırdı
Osmanlı arşivinde araştırmaya koyuldu Koçyiğit.
Önce Harput'ta görev yapan Akif Efendi'yi tespit etti. Ardından ölümü üzerine ailesine verilen maaşla ilgili belgeye ulaştı.
Devlet hizmetine ne zaman girdiğini ve ilk nerede görev yaptığını buldu.
Doğum tarihini hesaplayarak sicil defterlerinde o sene doğmuş Akif isimli bütün memurları araştırdı.
Tercüme-i hâlleri okudu, vilayet salnamelerinin içinde bir gezintiye çıktı.
En sonunda, 2 asırdır ismi anılan Akif Efendi'nin hayatıyla ilgili bir akademik makaleye imza attı.
Makale, "Hüseynik'ten Çıktım Şeher Yoluna: Harput Türküsünde Yaşayan Telgrafçı Akif Efendi" başlığıyla Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi'nde yayınlandı.
Oldukça ilgi çeken bu çalışmaya imza atan Dr. Koçyiğit ile Telgrafçı Akif Efendi'yi konuştuk.
İshak Sungoroğlu'nın "Harput Yolları" kitabında bu türkünün 2 sayfalık hikayesine yer verdiğini söyleyen Koçyiğit, benzer hikayenin Lokman Tasalı tarafından Ahmet Kaya'ya anlatıldığını söyledi.
Bitlisli Hacı Hasan Ağa'nın oğlu Akif Efendi
Bu bilgilerden hareketle Osmanlı arşivinde Harput'ta görev yapmış Akif isimli bir memur olup olmadığını incelemeye başladığını söyleyen Koçyiğit, "Karşıma Mehmet Akif isimli, 1894 yılında vefat etmiş ve Harput Telgrafhanesi'nde baş memur olarak çalışmış bir isim çıktı. Ayrıntılara indiğimde de bu türkü akademik olarak incelenmiş oldu" dedi.
Belgelerde Akif Efendi'nin 1869'da, 23 yaşındayken Batman'da göreve başladığının görüldüğünü kaydeden Koçyiğit, "Akif Efendi'nin 1846 yılında doğduğu anlaşılıyordu. O yıl doğan Akif isimli memurları inceledim. Sicil-i ahvâl defterlerinde aradığım kişiyi buldum: Bitlisli Hacı Hasan Ağa'nın oğlu Akif Efendi."
"Baygın düşüp ayılmayan" Ati Hanım'ın gerçek kimliği
Akif Efendi, Batman, Diyarbakır, Adıyaman, Samsun, Ergani gibi bölgelerde görev yapmış, 25 yıllık memuriyet hayatının 15 senesini Harput'ta geçirmiş biriydi. İncelemesinde 1894 yılında, 48 yaşındayken vefat ettiğinde ailesinden iki kişinin olduğunu gördü Koçyiğit: Biri eşi Asiye Hanım diğeri annesi Esma Hanım.
Türküde, ölümden acı duyan ve bir kadın için şöyle deniliyor:
"Telgrafın direkleri sayılmaz
Ati Hanım baygın düştü ayılmaz
Böyle canlar teneşire koyulmaz
Yazık oldu şu genç ömrüme
Bilmem şu feleğin bana cevri ne"

Türküyle ilgili hikaye anlatanlar şimdiye kadar hep "Ati Hanım" olarak anılan kişinin Akif Efendi'nin kız kardeşi Atiye olduğunu söylüyordu. Ancak Koçyiğit'in Osmanlı arşivinde yaptığı araştırmasıyla, "Atiye Hanım" diye bahsedilen kişinin Akif Efendi'nin eşi "Asiye" olduğu ortaya çıktı.
Zaten ölümden sonra Asiye Hanım'a 56, annesi Esma Hanım'a ise 55 kuruş maaş bağlandığı resmi evrakta açıkça yer alıyor.
Akif Efendi'nin Musul'da bir kardeşi olmayabilir
Türküde geçen diğer bir isim Lütfü. Türkünün üçüncü kıtasında şöyle deniliyor:
"Lütfü gelsin Telgrafın başına
Bir tel çeksin Musul'da kardaşıma
Bu gençlikte neler geldi başıma"

Koçyiğit, hem telgrafın başına çağrılan Lütfü'yü hem de Akif Efendi'nin Musul'da bir kardeşi olup olmadığını da araştırdı.
Ma'mûratülaziz (Elazığ) Salnamesi'nde Lütfü Ağa'nın Harput Telgrafhanesi'nde "mûsıl" olarak görev yaptığını tespit etti. Mûsılların görevi postaları sahiplerine ulaştırmak. Yani şimdiki postacılarla aynı işi yapıyorlar.
Musul kentiyle ilişkili ve babasının adı Hasan olan bir memur olup olmadığını da araştıran Koçyiğit, böyle bir memura rastlamadı.
Mûsıl ile Musul'un yazılışının Osmanlıcada aynı olduğunu kaydeden Koçyiğit, "Musul" olarak okunan kelimenin aslında "postacı" anlamındaki mûsıl olabileceğini belirtti.

Öyleyse türkünün o kıtasının orijinalinin şu şekilde olma ihtimali bulunuyor:
"Lütfü gelsin telgrafın başına
Bir tel çeksin mûsıl da kardaşıma"

Sözlü kültürde yeri olmasa Akif Efendi'nin hayatının arşiv belgelerinden araştırılıp yazılmaya değer görülmeyeceğini belirten Koçyiğit şu değerlendirmeyi yaptı:
"O, geç Osmanlı döneminde taşrada telgraf memurluğu yapmış pek çok devlet görevlisinden sadece biriydi. Onu diğerlerinden farklı kılan tarafı idari görevleri, aldığı terfiler veya ödüller değildi. Bir kasabada memurluk yapan Akif Efendi'nin halk arasında sevilmesi, onun beklenmedik bir anda ölümü sonrasında bir mâteme yol açmış, bu da bir türkünün yakılmasına sebep olmuştu. Türkünün bölgesel tarihte yer bulan hikâyesinin sözel aktarımı sonucunda Akif Efendi unutulmamış, bir yöre halkının sevgi ve hüznünün yansıması olarak Hüseynik türküsünün bugüne ulaşması neticesinde sıradan bir telgraf memuru sıra dışı bir üne kavuşmuş ve tarih sahnesinde kendisine bir yer bulmuştu."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri