O başarılı bir gazeteci, iletişimci, mülayim bir insan ve herkesin derdiyle dertlenip derdine koşan biriydi. Henüz 33 yaşındaydı. Özel Memorial Hastanelerinin basın birimi çalışanıydı Yılmaz Tarancı…
Uzun yıllar mesleğini farklı kurumlarda icra etmiş son olarak söz konusu özel hastanede basın biriminin başına getirilmişti.
Utangaç, efendi gözlerini kaldırıp karşısındakinin gözlerinin içine bakmaya çekinen biriydi.
O, ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın yeğeniydi.
Kendisinin de şiire ilgisi vardı, kıramazdı, bazen dost sohbetlerinde okurdu dostlarına. Ağır başlı içten biriydi O. İşinde de başarılıydı. Çalıştığı hastanenin reklamı olsun, adı duyulsun diye çabalar dururdu. Sürekli bir telaş ve koşuşturma içindeydi.
Haberini akşam aldık, ‘Yılmaz öldü’ dediler...
Hayıflandık, ağladık, paramparça olduk.
Ölüm bu ne gelir elden, gözyaşları içinde uğurladık.
Peki, bu gencecik insan nasıl kaptı bu illeti ve bir ay kadar süren çetin bir mücadelenin ardından yaşamdan nasıl koptu, bu noktaya nasıl gelindi, üstelik çalıştığı tam donanımlı bir hastanede?
Bu kısmı iyi irdelemek gerekiyor…
İddialara göre, Yılmaz Tarancı çalıştığı hastane yönetimi tarafından kapı kapı gezerek PCR testinin daha çok tercih edilmesi, yapılması için pazarlanması istenmiş...
Yılmaz, işte bu süreçte kapmış virüsü, zorunlu olarak hastane kazansın diye kapı kapı dolaşırken!
Herşeyden önce ‘Yılmaz Tarancı Gazatecidir, pazarlamacı değil!
Belli ki yapmaya ikna edilmiş bir şekilde. Bu süreçte işsiz kalmakta zordu tabi. Birçok yorum yapılabilir.
Hastalığı süresince hep sorardık, kötü olduğunu mesajlaştığı meslektaşlarımızdan duyuyordum.
Acil kendisi için kan aranıyor, hepimiz bütün sayfalarımızda duyurduk, koronavirüsü yakın zamanda atlatan birilerinden plazma antikor arıyoruz, onun için.. Bulduk sonun da, ne çok seveni varmış dedik. Sonra ona yazmamı istedi bir iki ortak arkadaşımız yazdım;
işte o mesajlaşmalardan bir kare ;
- Korkma Yılmazcığım iyi olacaksın, bütün gazeteciler, camia senin için seferber oldu kanı bulacağız.
- Yılmazcığım bulduk. Peki, ama neden çalıştığın hastanende bu testleri yaptırmıyoruz, niye istemiyorsun? Neden duyulsun istemiyorsun.
- Cevap: Yok abla hastane yönetimi duyarsa beni işten atarlar. Çok kötüyüm abla, iyi ki varsınız.
Ve bu yazışmalardan bir hafta sonra Yılmaz’ı sabaha karşı kaybettik.
Ve yine hastanenin basın direktör biriminden doğru bilgi edinemiyoruz.
Yılmaz eks olmuş bunu yakınlarından öğreniyoruz, teyit etmek için basın birimine soruyoruz, onlara göre tedavisi halen sürüyordu. Oysa ki Yılmaz gözlerini yummuştu. Bu nasıl aynı birim içinde iletişimsizlik.
Acımıza mı yansak, onlara mı kızsak bilemedik....
Şimdi bir meslektaşı olarak soruyorum herkese, onun ölümünde ihmal var mı, ne sebep oldu virüsü kapmasına kim ya da kimler zemin yaratı? Merak ettiğim bir diğer şey de, sizler de onun sizi düşündüğü kadar onu düşündünüz mü ? Çünkü O virüsle cebelleşirken dahi sizi düşündü, ölüm döşeğindeyken dahi o kapı kapı dolaştıran yönetiminizi düşündü?
Ne olursa olsun O hayata parlayan gözlerle bakan 33 yaşındaki genç yok artık. Geriye bizlere yürekleri nasırlaşmış olan, birçok olay ve ölüme şahitlik etmiş gazeteci dostlarına hüzünlü bakışlar bıraktın, güle güle git koca yürekli insan...