20 Eylül 1992 tarihinde Diyarbakır’da katledilen Kürt düşünür ve yazar Musa Anter’in katledilmesine dair açılan davada kararını açıklayan mahkeme heyeti, Musa Anter davasının zamanaşımından düşmesine karar verdi.
Diyarbakır’da 20 Eylül 1992 tarihinde katledilen Kürt yazar ve gazeteci Musa Anter’in ölümüne ilişkin açılan davanın 37’nci duruşması Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti Musa Anter cinayeti davası için 30 yıllık zaman aşımının uygulanması ve davanın düşürülmesine karar verdi.
Karar ardından adliye çıkışında açıklama yapıldı. Açıklamada konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, karara tepki gösterdi.
1992 yılında JİTEM tarafından katledilen Musa Anter’in katliamına ilişkin Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada karar çıkması ardından açıklama yapılmak istendi. Adliyenin D kapısından çıkan duruşma izleyicilerinin önü kesilerek, adliyenin diğer tarafından yapılacak açıklamaya katılmalarına izin verilmedi. Milletvekilleri ve HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ı kitleden ayıran polis, avukatlar, insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin etrafını ablukaya aldı.
Polisler ile kitle arasında yaşanan gerginlik uzun sürdü. Avukatlar ve polisler arasında yaşanan tartışmalar ve arbede yaşandı. Duruma tepki gösteren kitle, İHD Ankara Şube’sine açıklama yapmak üzere geçti.
Adliyenin A Kapısı’nda HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Musa Anter’in oğlu Dicle Anter ile Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyeleri, milletvekilleri açıklama yaptı.
‘Bu cinayet sıradan bir eylem olarak görülemezdi’
Açıklamada konuşan Sancar, “Musa Anter dosyasında sürpriz bir karar çıkmadı, beklendiği gibi zaman aşımından dava düşürüldü. Bunun iki açıdan değerlendirilmesi gerekiyor: Hukuki ve politik açıdan. Mahkeme zaman aşımı kararı vermek zorunda değildi. Çünkü bu cinayet sıradan bir eylem olarak görülemezdi. Bu devlet içinde örgütlenmiş siyasi bir kararla planlanmış cinayetler serisinin önemlilerinden biri. Dolayısıyla insanlığa karşı suç kapsamında kabul edilmesi gerekiyordu. Evrensel hukuk böyle emrediyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları içtihatları da böle bir karar vermeyi emrediyordu. Ama mahkeme bunlara uymadı, 30 yıllık sürenin dolduğunu belirterek davayı düşürdü” dedi.
‘Cezasızlık bu ülkede derin bir devlet politikasıdır’
Bugün yargının içinde bulunduğu bir durumun başka bir karara imkan vermesini beklemenin fazlasıyla iyimserlik ve naiflik olacağının altını çizen Sancar, şunları söyledi: “Uzun süredir cezasızlık politikasının bütün benzer davalarda zamanaşımı bahanesiyle hayata geçirildiğine tanık oluyoruz. Cezasızlık bu ülkede derin bir devlet politikasıdır, siyasal kültürün ihtiyaç duyulduğunda devreye sokulan sabit bir unsurudur. Cezasızlık devlet suçlarının, devletle bağlantılı suçların devlet içindeki örgütlenmeler tarafından işlenen suçların örtülmesinin bir yöntemidir.”
Sancar’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
AKP ve MHP iktidarı da kendisinden önceki dönemlerin bu kültürünü sahiplenmiş bu politikasını kararlı bir şekilde hayata geçirmeye devam etmektedir. Bugün bu davalar, Musa Anter Davası ve bundan önce başka davalar bu şekilde düşürüldüyse bunda iktidarın cezasızlık politikasını en ileri boyutlara taşıması belirleyici rol oynamaktır. Bu iktidar başka alanlarda da cezasızlık politikasının yayılmasını sağlamıştır, uygulamalarıyla politikalarıyla bu ülkede ve toplumda bir suç imparatorluğunun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bizler bu davaların peşini bırakmayacağız. Cezasızlık politikası bir tahakküm ve sindirme aracıdır. İktidardakilerin ve devlet içindeki güçlerin muhalefeti ve toplumu sindirme politikasının etkili bir yöntemidir. Bu iktidar da bu yöntemi her alanda hayata geçirmeye devam ediyor.
‘30 yılda bitirilmemesi politiktir’
Musa Anter Davası’nda bütün gerçekler ortadadır itiraflar en üst düzeyde devlet görevlileri tarafından yapılmıştır. Meclis Araştırma komisyonunda yapılan çalışmalar rapora dönüşmüş ve orada da bütün bağlantılar bu cinayetin işlenmesine giden süreçlerin bu cinayetin işlenmesinde rol alanlar açıkça yazılmıştır yer almıştır. Bütün bu gerçeklere rağmen her şey çıplak bir şekilde ortada olmasına rağmen davanın 30 yılda bitirilmemiş olması hukuki gerekçelerle asla açıklanamaz. Tam tersine politik bir tercih, son derece net bir yansımasıdır. Bu davaların bu şekilde düşürülmesi hakikat ve adalet mücadelesine elbette engel olmayacaktır. İktidar hakikat peşinde koşanların, adalet isteyenlerin sesini kısmak için her yönteme başvurmaktadır. Bugün İstanbul’da Cumartesi Annelerinin maruz kaldığı saldırı da yine aynı zihniyetin ve politikanın ürünüdür. Cumartesi Anneleri de failli meçhuller ve kayıplar konusunda hakikat ve adalet mücadele sini kararlılıkla sürdürdükleri için her türlü engellemeye baskıya ve şiddete maruz kalmaktadırlar.
‘Bu suç imparatorluğunu cezasızlık politikasıyla büyüten rejim değişecektir’
Hakikat mücadelesinin bitmeyeceğini adalet arayışının büyüyerek devam edeceğini buradan herkese duyuruyoruz. Bu dosyalar bugün kapatılmış olabilir, yargısal süreçlerin bundan sonraki aşamalarında da farklı kararların bu şartlar altında beklemek de iyimserlik olabilir, ama bu şartlar değişecektir. Bu suç imparatorluğunu cezasızlık politikasıyla büyüten rejim değişecektir bu suçlarda yer alan devlet içindeki çeteler onların siyasi hamileri ve işbirlikçileri onların suçlarının örtülmesinde rol oynayan her kademedeki görevliler bu rejim değiştiğinde adalet mücadelesinin sonuçlarıyla mutlaka yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Adalet arayışı aynı zamanda bu suç rejiminin cezasızlık politikasını her yere ve alana yayan bu iktidar zihniyetinin son bulmasını da hedeflemektedir. Adalet mücadelesi aynı zamanda gerçekten bir adaleti sağlama ve bütün bu devletçi örgütlenmelerin çeteleşmenin işlediği korkunç suçların hakikatin ortaya çıkmasında yeni bir başlangıç yapma hedefini de içermektedir.
‘Ape Musa’nın sesini de mirasını da yaşatacağız’
Bu ülke demokrasi için, adalet için ve hakikat için yeni bir bir başlangıç mücadelesini yürütenlerin başarı hikayesini yakın zamanda mutlaka görecektir. Bu sayfayı bütün demokrasi güçleri birlikte açacaktır. Yeni bir inşayı mutlaka başaracaktır. Apê Musa’nın katledilmesi davasının bu şekilde sonuçlanması Apê Musa’nın sesinin bizlere ve bizden sonraki kuşaklara hakikati ve mücadeleyi telkin eden bizlere bunu görev olarak yükleyen duruşunu mirasını ve sesini sahiplenmeyi de emretmektedir. Apê Musa’nın sesini de mirasını da yaşatacağız. Hakikati ve adalet mücadelesinde onun bize bıraktığı bu değerler yol gösterici olacaktır. Adalet mücadelesi sürüyor. Daha da büyüterek bu mücadeleyi yürütme mecburiyetimiz açıktır. Bu konuda hiç kimsenin görevini, sorumluluğunu savsaklama sorumluluktan kaçma hakkını lüksü yoktur. En geniş adalet, hakikat, demokrasi mücadelesini ortaklığını kurma mecburiyetimiz vardır. Bunu da başaracağımıza inanıyoruz.” (Kaynak: MA)