DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, CHP'nin açlık grevleri noktasında rol alması gerektiğini belirterek, “Halklar bir araya gelip, adaylara destek vermişse CHP’nin politikalarını beğendikleri için değildir. Türkiye’nin normalleşmesi, alternatif güç için oy verdiler. CHP; bu saatten sonra bu zulme sessiz mi kalacak?" diye sordu.
DİYARBAKIR YENİGÜN - Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, partisinin il eş başkanlarıyla Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır il binasında bir araya geldi. Mezopotamya Ajans’ta yer alan habere göre Arslan, açlık grevleri ve 31 Mart yerel seçimi gündemleriyle yapılan toplantı öncesi kısa bir konuşma yaptı. Türkiye’de olağanüstü bir süreci ve seçimleri geride bıraktıklarını ifade eden Arslan, “Hem siyasal ve çatışmalı dilin toplum tarafından kabul edilmediğinin bir sonucu oldu. Seçimler, Türkiye halkları nezdinde demokratikleşme ve normalleşmenin yaşanması için siyasi partilere önemli bir mesaj vermiştir. Türkiye halklarının normalleşmesi için bir dönüm noktası ve başlangıç olmasını istiyoruz” dedi.
“Tecridi kabul etmiyoruz”
Türkiye’nin son 4 yıllık sürecine değinen Arslan, “İktidarın politikaları, kutuplaştırılan ve ayrıştırılan bir süreç olarak gelişti. Türkiye artık kriz zili vermektedir. Hem ekonomik, toplumsal ve kriz yaşanıyor. Kriz, tecrit politikasıyla paralel geliştirildi. Krizlerin ve sorunların demokratik yollarla çözülmesi konusunda tecridin kaldırılması gerekir” diye konuştu. Tecridin yaratmış olduğu bu sürecin ekonomi, siyasi ve toplumsal krizlere neden olduğunu ifade eden Arslan, “31 Mart’ı iktidar ve siyasi partiler doğrular okuması lazım. Türkiye halklarını kazanımları savaşa yatırılıyor. Türkiye’de üretim durmuş, toplum kan ağlıyor. Türkiye halkları çok ciddi krizler ile karşı karşıyadır. Tecridi kabul etmiyoruz” ifadesinde bulundu.
“Karanlık güçlere zemin hazırlıyor”
162 gündür açlık grevini sürdüren DTK Eş başkanı Leyla Güven başta olmak üzere Kürt siyasetçilerin, binlerce tutuklunun sürdürmüş olduğu açlık grevine dikkat çeken Arslan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu açlık grevleri, son noktaya gelmiştir. Kürt çocukları, kanunlar uygulansın diye canları ölüme yatırmışlar. Açlık grevcilerin başka ayrıcalıklı bir talebi yoktur. Bu talep hukuki, demokratik ve meşru bir taleptir. Bunun görmemek, duymamak ve gereğini yapmamak, suç işlemektir. Tüm siyasi partiler, hak savunucuları, tecridi görmezlikten gelerek insanlık suçu işliyor. Bağlı oldukları devletlerin kanunlarına göz yumuyorlar. Bunu hangi insan hakkıyla vicdanıyla açıklayabiliriz. Tüm açlık grevcilerin taleplerinin bir an önce yerine getirilmesi gerekir. Bu hukuksuz uygulamalar, bir takım karanlık güçlere meşru zemin hazırlıyor. Biz böyle bir zeminin oluşmasını istemiyoruz. Çünkü kanunsuzluktan hayır çıkmaz. Bu hususlarda herkes, bu hukuksuzluğun ortadan kalkması için tepkisini ortaya koymalıdır.”
“Kutuplaştırıcı dilin sonucudur”
2015 yılından beri kullanılan kutuplaştırıcı dilin sadece siyasetçilerin siyasi sahnede kullandığı sözler olarak kalmadığının altını çizen Arslan, “Kutuplaştırıcı dil, sadece konuşulduğu masada kalmıyor. Yazık ki bunun acısını bizler sokakta, çarşıda, pazarda yaşamak zorunda kalıyoruz. AKP’nin ayrıştırıcı dilinden kaynaklı Türkiye kentlerinde her gün Kürt emekçilerine saldırılmaktadır. Siyasetçiler, vekillere ve halka saldırılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde polis tarafından Recep Hantaş adlı Kürt genci katledildi. Bu saldırıların temeli, iktidarın bu karşıtlaştırıcı dilinden kaynaklıyor. Siyasetçilerin yapacağı her konu söylediği alanla sınırlı kalmıyor, toplumun her alanına yayılıyor. Bunun sorumlularının iktidarın kutuplaştırıcı dili olduğunu biliyoruz” diye belirtti.
“Siyasi iktidar bunun hesabını nasıl verecek”
Polisin en basit demokratik talebe bile saldırdığını savunan Arslan, şunları dile getirdi:
“En ufak bir talebe polis saldırıyorsa, bu iktidarın yaratmış olduğu iklim sonucudur. İnsanlık dışı tecridin kaldırılması ile Türkiye’de normalleşme ve demokratikleşmenin yaşanması için tüm siyasi partiler ve iktidarın seçim sonuçlarını iyi okuması gerekir. Kürtleri demokratik siyaset hakkı tanınmayarak bu sorun çözülmüş olsaydı, bu topraklarda Kürt denilen bir şey kalmamış olacaktı. Dersim’deki, Zilan’daki katliamları unutmadık. Cizre, Silopi ve Şırnak’ı unutmadık. Kürtler taleplerinden vazgeçmiş olmuş olsaydı, Kürt denilen bir şey yoktu bugün. Kürtler, tüm hukuksuzluklara rağmen bu topraklarda demokratik siyaset alanında varlıklarını sürdürmek için yoğun bir enerji sarf ediyor. Kürtler, açlık grevlerine giriyor. AKP, söze anlam biçmediği için insanların yaşamı tehlike altındadır. Can kayıpları artarsa bunun sorumlusu kim olacak? Siyasi iktidar bunun hesabını nasıl verecektir. Biz bundan kaynaklı, AKP tecridi bir an önce kaldırması için yasayı yerine getirmedir.” CHP ve Saadet Partisi’nin açlık grevlerine gözlerini kapattığını belirten Arslan, “Öcalan’ın ideolojisi beğenir ya da beğenmez. Yasalar kişiye göre uygulanmıyor. Sorumlu olan tüm kesimler tecridin sonlanması için taleplerini yerine getirmelidir. Bu talep, tüm Türkiye ve Kürtlerin talebidir. Sadece Öcalan’a değil Türkiye’nin tamamına uygulanıyor. Türkiye’de normalleşme olması için tecridin sonlanması gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.
“Gölge düşmüştür”
Türkiye’de demokratik şartlar altında seçime girmediklerine dikkat çeken Arslan, seçimlerde yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekerek, “Seçimlere gölge düşmüştür” dedi. İstanbul seçimlerine değinen Arslan, “İstanbul seçimlerini zar zor da olsa vermek zorunda kaldılar. Toplum artık iktidardan bıktı. Halk, AKP’nin politikalarına onay vermedi. Sandıktan çıkan sonuca saygı duymadı Erdoğan. Gücünün yettiği yerde sonuçları değiştirmiştir. Türkiye hukukuna gölge düşmüştür. Bu da bugünkü iktidar tarafından yapıldı” dedi. Kürtlerin kendileri yönetme talepleri ve iradesinin sandığa yansıdığını dile getiren Arslan, “Bir kez daha görülmüştür, Kürtlerin kendi kendini yönetme talebi, iradeleri sandığa yansımıştır. Belediyeler el değiştirmiş olabilir ama Kürtler kayyumu kabul ettiği anlamına gelmez. Kürdistan’da kayyumlara cevap verilmiştir. Kayyuma cevabı aynı zamanda İstanbul, Ankara da verdi. Kürtleri ülkeden sürme anlayışına metropoller de cevap vermiştir. Demokratik çözümün tekrardan gündem oluşturabilmesi için iktidar bu seçimleri doğru değerlendirmelidir. Halkın gerçekliğine uygun politikalar üretmek zorundadır. Bugün İstanbul, yarın iktidarını kaybeder, bununla da yüzleşmek zorunda kalacaktır. Kürtler ve halklar ile inatlaşmamalıdır” ifadesinde bulundu.
“CHP rol almalıdır”
Açlık grevcilerinin taleplerine dönük CHP’nin rol alması gerektiğini vurgulayan Arslan, “CHP, atıl bir siyaset izleyemez. Türkiye cephesinde halklar bir araya gelip, adaylara destek vermişse CHP’nin politikalarını beğendikleri için değildir. Türkiye’nin normalleşmesi için alternatif güç için oy verdiler. Alternatif olabilecek siyasi bir partinin başkanları, vekilleri, açlık grevi ve tecrit ile ilgili bir cümle kuramıyor. Kürtler, CHP adaylarına destek vermiştir. CHP; bu saatten sonra bu zulme sessiz mi kalacak? Tecrit ve hukuksuzluğa sessiz mi kalacak? Açlık grevcilerinin aileleri oy vermiştir. Cenazeleri mi bekleyecek? Tabutların çıkmasını mı bekleyecek? Kürtlere dönük uygulanan hukuksuzluğa kayıtsız kalamaz. CHP de doğru okumalıdır. Kürtler, politik bir seçmendir. Kayyum anlayışına Cizre ve Şırnak katliamına İstanbul’da cevap verdiyse, bunun siyasi sorumluğunun taşımadığı durumunda Kürtler CHP’ye cevap verecektir” şeklinde konuştu. Türkiye’deki aydın ve demokratik kesimlerin eleştirilerine yanıt veren Arslan, “Tecrit kalksın diye bir cümle kurmayanların samimi olduklarını düşünmüyoruz. Ölümlerin yaşanmaması için ilk önce tecridin kaldırılması gerekiyor” dedi. Arslan, tecridin kaldırılması için başta iktidar olmak üzere siyasi parti, aydın, demokratik ve toplumun tüm kesimlere çağrıda bulundu. Arslan’ın konuşmasının ardında DBP’nin il eşbaşkanları toplantısı basına kapalı devam etti.