Çocukluğumuzda yağmurun yağmadığı zamanlarda öyle şimdiki gibi koca koca adamlar yağmur duasına çıkmazdı. Çocukların masumiyetinden yararlanılırdı.
Çocuklar uzunca çubuklara kız çocuk elbiseleri giydirir ve kapı kapı dolaşarak, "Çemçe gelin ne ister? Allahtan yağmur ister" diyerek evlerden, bulgur, pirinç, şeker, ekmek veya kuru yemiş toplarlardı. Ev sahipleri istenilen yiyecekleri getirirken de bir tas suyu çocukların ellerindeki Çemçe Gelinin başından aşağı dökerlerdi. Çocuklar topladıkları yiyecekleri kendi aralarında piknik benzeri bir organizasyonla pişirip yerlerdi.
Sonrasında günlerce yağmur yağardı.
Şimdi aşağıda yağmur duasına çıkan köy babamın çocukluk ve gençliğinin geçtiği, halen amcalarımın yaşadığı köydür. Adı: Ağaçsever. O kadar ağaç varmış ki yabani hayvanlardan geçilmeyen adeta kocaman bir ormanmış. Köylüler odun ticaretine başlayınca müthiş bir zenginlik yarışı da başlamış. Ağaç kalmayınca bu kez pulluklarla yer altındaki kökler bile çıkarılarak satılmış ve sonuç kupkuru bir çöl ortaya çıkmış.
Rahmetli babam bu köye kendince "Ağaçs.ker" adını takmıştı, haksız da değildi. Yeşillik düşmanı bu insanlara az bile söylemiş..
Bu köyde o kadar çok pislik olmuş ki anlatmaya utanıyor insan.. İyiki babam evlenince hemen Diyarbakıra yerleşmiş. Neler mi oluyor bu köyde?
Faili meçhul cinayetler, birbirinin evli kadınlarını kaçırma, birbirlerinin gelinlerine asılma, taciz, tecavüz, arazi sınırlarını kendi yararlarına genişletme, hırsızlık, birbirlerinin bağını tarlasını yakma gibi burada anlatmaya utandığım daha bir çok iğrençlik.
İşin ilginç yanı bu bozuk zihniyetli insanlar, "Müslümanlık" denince mangalda kül bırakmamaları.
Yani haşa siz …. olsanız bu insanlara bir damla yağmur verir miydiniz? Bütün ağaçları kesin, ekolojik dengeyi allak bullak edin, ardından yağmur isteyin. Yok öyle yağma! Herkes çalıştığı kadar not alır, ektiği kadar biçer. Şimdi gidin evinize ne pislikler yaptığınızı düşünün ve "Müslüman" olmadan önce insan olmaya çalışın.