Neredeyse tüm Türkiye’ye satışı yapılan kurutmalıklar Batman’da büyük zorluklar ve emeklerle hazırlanıyor.
DİYARBAKIR YENİGÜN - Özellikle kış mevsiminde tüketmek amacıyla hazırlanan ve mutfağın vazgeçilmez yiyecekleri arasında yerini alan kurutmalıklar, askılardaki yerini almaya başladı. Batman’da bir kenar mahallede yaklaşık 10 aşamadan geçerek bin bir zahmetle doğal yöntemle kurutulan biber ve patlıcanlar, askılarda güzel bir görüntü oluşturuyor. Gaziantep, Mersin, Adana başta olmak üzere çevre illerden Sebze ve Meyve Hali’ne gelen ve tarlalardan toplanan patlıcan, biber, kabaklar kurutmacılar tarafından alınarak ev kadınları tarafından büyük bir zahmetle içleri oyulup iğne aracılığıyla 50’şerli olarak iplere diziliyor.
Bir müddet suda bekletilen sebzeler, daha sonra güneş gören boş arazilerde hazırlanan askılara kurutulmak üzere bırakılıyor. Askılarda adeta görsel bir şölen oluşturan kurutmalıklar burada günlerce kavurucu güneşin altında bırakılıyor.
Askılara asılan kurutmalıklar tamamen kuruduktan sonra tekrar toplatılıp paketlenerek neredeyse tüm Türkiye’nin illerine satılıyor.
Batman'da kurutmalıkları yapıp Türkiye'ye satışını gerçekleştiren kurutmacı Tahir Fidan, kurutmalığın çok lezzetli olduğunu, bunun vatandaşlar tarafından büyük bir rağbet gördüğünü belirtti.
Yaklaşık 150 kişiye iş imkânı sağladığını söyleyen Fidan, yer sıkıntısının olduğunu, kendisine güzel bir alanın tahsis edilmesi halinde bu sayıyı yaklaşık 500’e çıkarabileceğini kaydetti.
“Sebzeleri ev ev dağıtıyoruz”
Fidan, “Her sene 20-30 dönüm tarla ekiyoruz. 2-3 senedir Aydın’dan Batman’a geldim. Buradaki halde, Mersin’de ve dışardan da mal uygun bulduk mu getirip burada kurutmalığı yapıyoruz. Yaklaşık 150 işçimiz var. Haziran ayında başlıyoruz. Getirdiğimiz sebzeleri evlere veriyoruz, onlar dizi bazında yapıyorlar. Haftada bir onların hesabını görüyoruz. Mal geldiği zaman yine ev ev dağıtıyoruz. Çocuklarım arabalarla gidip evlerden sebzeleri alıyorlar. Getirilen sebzeleri önce suya bandırıyoruz acısı alınsın diye, sonra asıyoruz.” dedi.
“İnternet üzerinden satış yapıyoruz”
Havalar elverişli olduğu müddetçe bu işi yaptıklarını aktaran Fidan, “Genelde biber, patlıcan, kabak, acı, süs biberleri, bamya kurutuyoruz. İnternet üzerinden müşterilerimize bunları satıyoruz. Batman’da da toptancı arkadaşlara satıyoruz. Genellikle İstanbul’da satıyoruz. Orada pazar yerlerimiz var. Bu işi 2007’den beri yapıyoruz. Kayseri’den, Çorlu’dan, Kastamonu’dan, Maraş’tan isteyen var.” diye konuştu.
“Kurutmalığın lezzeti de farklı olur”
Kurutmalığa rağbetin olduğunu vurgulayan Fidan, şunları söyledi: “Bu sene fiyatlar aşırı uçuktu, piyasada mal yoktu. Geçen sene pahalı olduğundan dolayı bizde az yapmıştık. Bir dizi 20-25 TL arası satılıyor. Bir dizide yaklaşık 50 tane var. Ekimin sonuna kadar bu işi yapıyoruz. Kurutmalığın lezzeti de farklı olur. Kurutmalığa rağbet var. Sadece yer sıkıntımız var. Yetkililerden bize yardımcı olmalarını istiyoruz. En azından 3-5 dönümlük bir yerimiz olsa çalışan sayımızı 500’e kadar da çıkarabiliriz. Yetkililerden destek bekliyoruz. Bunun Batman’ın ekonomisine de faydası olacaktır.”
“İşimizi seviyoruz”
Ailesiyle birlikte her yıl kurutmalık işi yaptıklarını ifade eden Osman Fidan, “Patlıcan, biber, bamya, çarliston biber çeşidinin kurutmasını yapıyoruz. Yazın 3-4 ayı buradayız. 4-5 ay İstanbul’dayız. Burada kuruttuğumuz malları İstanbul’da perakende ve toptan olarak satış yapıyoruz. Kendi kazancımızı bu patlıcan ve biberlerden çıkarıyoruz. İşimizi seviyoruz, güzel. Ancak zorlukları baya oluyor. Bazen sabahlara kadar mal asıyoruz, yorucu oluyor. Ancak insanın kendi işi olduğu zaman bir problem olmuyor.” ifadelerini kullandı.
“Bu işten ekmeğimizi çıkarıyoruz”
İşçilerden Fikriye Keskin ise kurutmalık sayesinde geçimlerini temin ettiklerini söyledi. Keskin, “Burada patlıcanları ipe diziyoruz. 3 yıldır bu işi yapıyoruz. Bir aydır yapmaya başladık. Gelinlerim, çocuklarımla beraber yapıyoruz. Bunu ücret karşılığı yapıyoruz. Bu işten ekmeğimizi çıkarıyoruz. Çok da yoruluyoruz ama ekmeğimizden dolayı da mecburuz çalışmaya. Eşlerimiz de maaşlı değil. Bu sene inşaat da olmadığı için çocuklarımız boşta kaldılar. Bizde kimseye muhtaç olmamak için çalışmak zorunda kalıyoruz.” dedi. (İLKHA)
Yeni kent, Kadifekale yamaçlarýndan, denize doðru uzanýyordu. Kentin varlýðý yine deniz ticaretiyle yakýndan ilgiliydi. Çünkü kentin konumlandýðý alan, Kadifekale'nin bulunduðu yer ile küçük bir koydan oluþan doðal liman arasýnda bulunuyordu. Kent esas olarak bu doðal limanýn var ettiði bir yerleþim olacak ve geleceði bu limanýn canlýlýðýna göre þekillenecektir.
Ýzmir, Ý.Ö. III. yüzyýl baþlarýnda Efeslilerin tavsiyesi üzerine on üçüncü üye olarak Ion kentleri arasýndaki birliðe kabul edildi. Daha sonra Bergama Krallýðýna baðlanan Ýzmir, Ý.Ö. 133'de Bergama kralý III. Attalos'un vasiyeti gereðince, Roma Ýmparatorluðu'na katýlýnca, diðer Ion kentleriyle birlikte Roma topraklarýnýn bir parçasý oldu. Ýzmir'in Roma döneminde giderek önem kazandýðý ve ticaret kenti olma özelliðini geliþtirmeye baþladýðý görülmektedir.
Roma Ýmparatorluðu Ý.S. 395 yýlýnda ikiye ayrýldý. Bu bölünmede Anadolu, dolayýsýyla Ýzmir, Doðu Roma topraklarý içinde yer aldý. Ý.S.476 yýlýnda Batý Roma'nýn yýkýlmasýyla birlikte Doðu Roma, bölgenin hakimi oldu. Ýzmir, önemli bir ticaret kenti olarak varlýðýný sürdürdü.
608 yýlýndaki Sasaniler'in saldýrýlarýný, 637 yýlýndan baþlayarak bir süre devam edecek olan Arap akýnlarý izledi. 665 yýlýndaki Emevi seferinde, Ýzmir Araplarýn eline geçti.
Ýzmir, XI. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren tarihinde yaþadýðý önemli dönüþüm evrelerinden birisine daha girdi. Kentteki Doðu Roma egemenliði tartýþmalý hale geldi. Bu dönemde Doðu Roma Ýmparatorluðu ile bölgeye ulaþan Türkler arasýnda Ýzmir'in birkaç kez el deðiþtirdiði bilinmektedir.
1071 yýlýnda Büyük Selçuklu Ordusu'nun Doðu Roma Ordusu karþýsýnda kazandýðý zafer, Anadolu tarihi açýsýndan bir dönüm noktasý olmuþtur. Nitekim 1071'den kýsa bir süre sonra 1076 yýlýnda, Ýzmir önlerinde Türk kuvvetleri görülmeye baþlamýþtýr. Ayný yýl, Ýzmir kýsa bir zaman sürecek olan Türk egemenliðini de tanýyacaktýr. Bu dönemi, büyük Türk denizcisi Çaka Bey'in 1095 yýlýna kadar devam edecek olan egemenlik yýllarý masaj salonu izler. Ýzmir'deki bu ilk dönem Türk egemenliði, yaklaþýk yirmi yýl sürer. Bu olaydan sonra ilk haçlý seferini (1096) izleyen günlerde, Doðu Roma kuvvetleri kenti ele geçirirler. Türklerin kýsa bir dönem yönettikleri Ýzmir, yeniden bir Doðu Roma kenti haline gelir ve 1317 yýlýna kadar kentin bu konumu deðiþmeden kalýr.
XIV. yüzyýlda Ýzmir, Doðu Roma yönetiminde olmakla birlikte, 1261 Nif antlaþmasýyla Ýzmir'de yerleþim hakkýný elde eden Cenevizliler ve Venedikliler, kentte ticari açýdan etkin bir konuma yükselmiþlerdir. Ýzmir, 1317 yýlýnda bir Türkmen Bey'i olan Aydýnoðlu Umur Bey'in denetimi altýna girer.
1344 yýlýnda Papa VI. Clement'in örgütlediði, Venedik, Kýbrýs ve Rodos þövalyelerinin katýldýðý bir Haçlý seferinde Liman Kalesi Latinlerin eline geçer ve Pagos Daðý'nýn zirvesindeki Kadifekale ise Türklerin egemenliðinde kalýr. Böylece kent, uzun bir süre devam edecek olan bu yapýsýna kavuþmuþ olur, yukarýda "Türk Ýzmir" ve aþaðýda "Hýristiyan Ýzmir" olmak üzere ikiye bölünür. XV. yüzyýlýn baþýnda Timur Ýzmir'e bir sefer düzenleyerek, Rodos þövalyelerinin egemen olduðu Liman Kale'yi ele geçirir ve onu yýktýrarak, Türkmen Aydýnoðlu Beyliði'nin canlanmasýný saðlar ve Ýzmir'i Umur Bey'in torunu Aydýnoðlu Cüneyt Bey'e verir.
1426'da Osmanlýlar, Aydýnoðlu Beyliði'ne son vererek, Batý Anadolu ve Ýzmir'i egemenlikleri altýna aldýlar. Böylece, Osmanlý egemenliðine dek süren Ýzmir'in yönetsel belirsizliði de sona ermiþtir. Osmanlý egemenliðine girdiði dönemde küçük bir kasaba konumunda olan Ýzmir, Osmanlý Barýþýyla birlikte nüfusu artmaya baþlayýnca, 1528-1529 yýllarýnda Türkler, tepedeki yerleþim yerlerinden limana doðru yönelerek, Yukarý Kale ile Liman Kalesi arasýnda kesintisiz bir Türk yerleþim kuþaðý oluþturmuþlardýr.
Ýzmir'in ticaret merkezi olarak yükseliþinin ardýnda, Doðu Akdeniz ticaretinde egemen olan Fransa ve Venedik ile rekabete giriþen Ýngilizlerin Yakýn Doðu'da yayýlma çabalarýnýn etkisi büyüktür. 1610 ile 1630 yýllarý arasýnda Ýngilizler ve Fransýzlardan sonra Hollandalýlar da Ýzmir'e gelerek, Batý Anadolu'daki ticareti yeniden biçimlendirmeye baþladýlar. Böylece Ýzmir Doðu Akdeniz'in en önemi liman kentlerinden biri haline geldi.