Şanlıurfa'da 27 yıldır hattatlık yapan Eyyüp Yıldız, Hüsn-ü Hat sanatının sabır gerektiren bir sanat olduğunu söyledi.
Şanlıurfa Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) tarafından hizmete açılan Rızvaniye - Balıklıgöl El Sanatları Külliyesi'nde Rızvaniye Camisinde 27 yıldır Hüsn-ü Hat sanatını icra eden Eyüp Yıldız (42), Hüsn-ü Hat sanatının sabır sanatı olduğunu vurguladı. Hat sanatının Hazreti Peygamberin İslam'ı yayması ve Hazreti Osman döneminde Kur'an-ı Kerim'in mushaf haline getirilmesinin ardından yayıldığını belirten Yıldız, o günden bugüne kalan sanatı yaşatmaya çalıştıklarını kaydetti.
Hüsn-ü Hat sanatına başlama serüvenine değinen Yıldız, "Yazıya olan ilgim ve düşkünlüğüm imam hatip ortaokulunda başladı. Daha sonra kurşun kalemle yazılara bakarak, çizerek, resmederek veya onları kopyalayarak kendimi hat sanatının içerisinde buldum. 1992 yılında Şanlıurfa İmam Hatip Ortaokulunda okurken, Şanlıurfa'ya bir hattatın geldiğini duydum. O hattat ile tanışmak için gün saymaya başladım. Rabbime şükürler olsun, 1992 yılının nisan ayında hocamız Hattat Mehmet Memiş ile tanıştık. Kendisine yapmış olduğum karalama çalışmalarımı gösterdim. Bu karalama yazılarımı ona gösterdiğim zaman bana 'Sen bu yazıları bırak sadece bizim tekniğimizle hüsnü hat tekniği olan kamış ve mürekkeple yazmaya başla.' dedi. Bu şekilde Hüsn-ü Hat sanatına başladım." diye konuştu.
"Hat sanatı Peygamberimizin İslam'ı yaymasıyla başlamıştır"
Yıldız, "Hat sanatı tamamıyla Peygamber Efendimizin İslami yayması ile başlamıştır. Hazreti Osman döneminde Kur'an-ı Kerim mushaf haline getirilirken sonuçta hattatlardan yararlanılmıştır. Tabii ki zamanla hat sanatı yavaş yavaş gelişmeye ve şekil almaya başladı. Günümüze gelinceye kadar belli evrelerden geçti. Hat sanatı, 19'uncu yüzyılda Mehmet Şevki Efendi ile 'Sülüs, Nesih, Rika' gibi dallarda bir şekil almıştır. Günümüzde hat sanatı ile yazılan yazılar Şevki Efendi ve Sami Efendinin ekolünün ürünüdür." ifadelerini kullandı.
"Talebelerimiz hat sanatında bayağı ilerlemiş durumdalar"
ŞURKAV tarafından Rızvaniye Camisinde kendilerine tahsis edilen odada sanatlarını icra ettiklerini belirten Yıldız, "1992 yılında Mehmet Memiş hocamla Hüsn-ü Hat sanatına başladığımız zaman zamanın Valisi Ziyaeddin Akbulut'un tavsiyesi üzerine 1996 yılında Rızvaniye Camisinde bize bir oda verdiler. Günümüze kadar Rızvaniye'de hocamızın Hüsn-ü Hat sanatını icra ediyoruz ve bize bırakmış olduğu mirası da devam ettirmek için öğrencilere ders veriyoruz. Rabbime şükürler olsun 10 ile 15 arasında talebemiz var. Talebelerimiz hat sanatında bayağı ilerlemiş durumdalar." şeklinde konuştu.
"8 tane caminin yazılarını bitirdim"
Hat sanatını Rızvaniye'deki çalışmalarının yanında camilerde yazmış olduğu yazılarla da icra ettiğini dile getiren Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çalışmalarımız bunlardan ibaret değil; yeni yapılan camilerdeki yazıları yazmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar 8 caminin yazılarını bitirdim. Yaptığımız ürünleri hat sanatına meraklı olan insanlar gelip alıyorlar, hediye ettiğimiz de oluyor. Özellikle bunları İstanbul ve Şanlıurfa'da sergiledikten sonra meraklıları gelip alıyorlar. İstanbul ve Ankara'dan sipariş üzerine aldığımız yazılar da var. Onlara da yazıp gönderiyoruz."
"Zaman süreci yok, ölüme kadar devam etmesi gereken bir sanattır"
Hüsn-ü Hat sanatının diğer sanatlardan devamlılık yönünden farklı olduğunu ifade eden Yıldız, son olarak şunları kaydetti:
"Hüsn-ü Hat sanatı, sabır sanatıdır ve aynı zamanda sabrın mihenk taşıdır. Çünkü bu yazı, kolay kolay elde edilebilir bir yazı değildir. Normal sanatlarda, resim olsun, kaligrafi olsun, bir evre vardır, zaman süreci vardır. Hüsn-ü Hat sanatında ise zaman süreci kesinlikle yok, ölümüne kadar devam etmesi gereken bir sanattır. Çünkü Hüsn-ü Hat'ta, '3 gün yazmasan, 4'üncü gün Hüsn-ü Hat seni bırakır' diye bir ibare vardır. Hüsn-ü Hat'ın her gün yazılması ve çizilmesi lazım. Bu nedenle biz başta diyoruz ki, sabırlı olan kişilerin buna gönülle bağlanması lazım. Yani yazılmaya başlandığı zaman sabretmesi lazım, sabrında bu yanını öğrenmesi lazım. Hüsn-ü Hat sanatına gönül veren kişilere biz, mürekkep takdim ediyoruz. İstanbul'dan getirdiğimiz kamışlar var. Kamışları da gelen kişilere hediye olarak veriyoruz. Ondan sonra 'Rabbi Yessir' ile çalışmalarımıza başlıyoruz." (İLKHA)