DBB Kültürel Miras ve Turizm Daire eski Başkanı Arkeolog Nevin Soyukaya, Sur’da yıktırılan 6 mahalledeki tarihi yapıların taşlarının tükendiğini, şimdi ise yasak dışında kalan alanlardaki tescilli yapıların tahrip edilerek taşlarının satıldığını ileri sürdü
YENİGÜN HABER - UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Diyarbakır'ın tarihi Sur ilçesinin Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahalleleri yaklaşık 5 yıldır girişlere yasaklı. TMMOB tarafından hazırlanan raporlara göre, ilan edilen yasakla birlikte çatışmalara sahne olan bu mahallelerde yaşayan 22 bin 323 insan yerinden edildi, uydu görüntülerinden yapılabilen tespitlere göre ise 334'ü tescilli olmak üzere 3 bin 569 yapı yıkıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetiminde yapılan yıkımdan kalan taşlar, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünün yıkımı yapılan yapıların taşlarının yerinde kalması yönündeki kararına rağmen yasaklı mahallelerin dışında taşındı.
Taşlar bir ticari alana dönüştü
MA’da yer alan habere göre taşınan taşlar zamanla bir ticari alana dönüştü. Diyarbakır’ın birçok yerinde ticari malzemeye dönüşen bu tarihi taşların izine rastlamak mümkün. Bazen işyerlerinde bir dekor, bazen bir evin önünde istiflenmiş, bazen de yeni yapılan evlerin yapı malzemesi olarak kullanılmasına tanıklık ediliyor. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınmasında çalışmalarıyla bilinen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras ve Turizm Daire eski Başkanı Arkeolog Nevin Soyukaya, Diyarbakır Kalesi’nin ve Hevsel Bahçelerinin Dünya Kültür Mirası Listesi’ne 8 Temmuz 2015’te alındığını hatırlatarak, bunun bileşenleri arasında surlar, İçkale, Ongözlü Köprü ve Dicle Vadisi’nin olduğunu söyledi. Bu alan ek olarak Suriçi, Yenişehir’in bir kısmı ve Dicle Nehri’nin doğu yakasının ise tampon bölge olarak kabul edildiğini dile getiren Soyukaya, tampon bölge ile birlikte Türkiye’nin sadece Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan bileşenleri değil tampon bölgeyi de koruma taahhüdünde bulunduğunu zaten bu taahhüt nedeniyle ilgili bölgelerin Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındığının altını çizdi.
[caption id="attachment_57990" align="alignnone" width="600"]
‘Temel kalıntısı dahi bırakılmadı’
Söz konusu yerlerin Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmasından sonra Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Daire Başkanlığını kurduklarını ifade eden Soyukaya, “2 ay sonra çatışmalar ve abluka başladı. Abluka o günden beri devam ediyor. Çatışmanın yaşadığı 6 mahalle, özelliklede Fatih Paşa, Cemal Yılmaz, Savaş, Dabanoğlu ve kısmi olarak Hasırlı mahallelerinde çatışmalar bitikten sonra başlayan inanılmaz bir yıkım başladı. Bu yıkım öyle bir noktaya geldi ki dibinden kazınarak hiçbir şekilde temel kalıntısı dahi bırakılmadan kalıntıların hepsi kazınıp atıldı, birden ve dümdüz bir araziye dönüştürüldü. Yıkım öyle bir yapıldı ki sanki burası tarihi bir alan değil, dünya miras alanının tampon bölgesi değil, binlerce yıldır yaşam süren bir şehir değil, tescilli kentsel sit alanı değilmiş gibi işlem yapıldı” diye konuştu.
‘Anıtsal yapıların içinden yollar geçirildi’
Çatışmalar sonrası Kültür Bakanlığı ve Valilikten, çatışma sonrası yıkım tespiti için alana girme taleplerinin reddedildiğini ifade eden Soyukaya, “Fakat bizler dahil edilmedik acele bir şekilde Kültür Bakanlığının yereldeki birimlerinden oluşan bir komisyon kuruldu, tespitler yapıldı, ama onlar tespite çıktığında büyük bir oranda yıkımlar başlamıştı. Bütün bu olay sonrası bizde Alan Başkanlığı ve Büyük Şehir Belediyesi İmar Dairesi olarak farklı bir çalışma yaptık. Uydu fotoğraflarını alarak kadastral haritalarını birleştirip nerelerin yıkıldığını, hangi parsellerdeki yapıların tahrip gördüğünü, ağır tahribatlı olduğunu ve daha az tahribatlı olduğunu ya da tamamen yıkılmış olduğunu farklı tarihlerde aldığımız uydu fotoğraflarıyla kadastral haritaları birleştirerek tespit ettik. Biz bu tespiti yaptık çok fazla sayıda tescilli yapı yıkılmıştı, bunların içinde anıtsal yapılarda vardı. Fatih Paşa Cami, Hasırlı Cami, Katolik Kilisesi gibi anıtsal yapıların içinden yollar geçirildi, bunun yanı sıra çok sayıda sivil mimari yıkılmıştı. 2012 imar planında çevresel değerde korunması gerekli yapılar tespit edilen, plan notlarına işleyen, koruma kurulunda onaylanan elliye yakın tescilli yapının yüze yakın çevresel değerdeki yapının yıkılmış olduğunu tespit ettik” ifadelerini kullandı.
‘Yıkıntılardan kalan her şey atıldı’
“Şimdi her şey belirgin ve tespitliyken dünya miras alanında çatışmalar sonrası çatışmalarda yıkıldı deyip alanda ciddi bir yıkım hemen arkasından da kentsel dönüşüm projesi başlatmak ciddi bir kıyımdır” diyen Soyukaya, şöyle devam etti:
“O dönemde Koruma Kurulu’nun bir kararı vardı: ‘Yıkılan tescilli yapıların taşlarının yapının içinde korunması’ kararı. Restorasyonda tekrar kullanılması kararının olmasına rağmen 2020 Ocak ayında TMMOB Diyarbakır ile birlikte Valilik izniyle ilk kez alana girdiğimizde hiçbir yapının bahçesinde yapıların içinde yıkıntıdan kalan hiçbir şeyi görmedik, çünkü hepsi atılmıştı. Ki bu yıkımı Çevre ve Şehircilik Bakanı üstlenmişti. Böyle bir tahribat yaşanınca taşların yok olması sonrasında taşların ikinci kullanımla başka yapılarda kullanılması, taşların ticareti ki bir dönem taşların ticareti basına yansıdı. Kurumlar buna yol açınca birileri bunu çıkar amaçlı kullanabilir. Buna yol açan uygulamalara bakmak gerekiyor. Yıkım sonrası bütün özgün malzemenin nereye atıldığı belli değil, nereye verildiği belli değil, kimin aldığı belli değil. Zaman zaman basından satılıyor diye ve Sur’da başka yapıların inşa edildiği diye haberler izledik. Bu ikisi birbirinin nedeni ve sonucudur.”
‘Diğer tescilli yapılarda tahrip başladı
Sur’da yıkım sonrası, taşların taşındığını ve bu taşlardan eser kalmadığına işaret eden Soyukaya, şöyle konuştu:
“Dolayısıyla Suriçi’ndeki bu yapı taşlarının başka yapılarda kullanılması çoktandır; ama Suriçi’nde yıkılan alanın taşlarının dışında (sanıyorum o alandaki taşlar tükendi) şimdi de Sur içindeki diğer mahallelerde başka tescilli yapıların tahrip edildiği ve taşlarının satıldığına tanık olduk. 2019 sonlarında Surp Sarkis Kilisesi’nde ciddi bir yıkım ve o yıkımla taşların satılması tespit edildi. Her Surp Sarkis Kilisesi’ne gittiğimizde yapının biraz daha yıkıldığına ve taşların dışarı çıkarıldığına tanık oluyoruz. Hiçbir şekilde korunmuyor. Harabe durumda olan tescilli birçok yapıda bu durumda, sivil mimari örnekleri de bu durumda. Bütün bunlara baktığımızda bütünlüklü bir korumanın olmadığı, bunları yaratan nedenleri ne yazık ki ortadan kaldırılmadığı ve bu kalkmadığı içinde bunun devam ettiğini söyleyebiliriz.”