Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde babadan oğulla geçen marangozluk mesleği bitme noktasında gelince, 27 yıl önce İstanbul’a giden marangoz ustası İrfan Manaz, ilçenin tarihi ve kültürel değerlerini ahşap oymacılığı sanatıyla buluşturuyor
DİYARBAKIR 1990’lı yıllarda Silvan İlçesinden, İstanbul’a göç eden marangoz İrfan Manaz, hediyelik, okul gereçleri, masa, sandalyenin yanı sıra Silvan tarihi yerlerini ahşapla buluşturuyor. Manaz, ana okulu öğrencileri için masa sandalye, yel ve su değirmenleri, hediyelik eşyalar, tarihi be kültürel değerleri ahşap oymacılığı sanatıyla buluşturuyor. Yapılan çalışmalarla Diyarbakır ve Silvan ilçesinde bulunan tarihi ve kültürel mirası ahşap üzerine aktarılarak hem Silvan'ın tanıtımına katkıda bulunulması hem de kaybolmaya yüz tutmuş olan ahşap oymacılığı sanatının devam ettiriyor. Manaz, “Bu mesleği yani marangozluk benim baba mesleğimdir. Bende babamın yanında bu mesleği öğrendim. 30 yıl Silvan’da babamın yanında çalıştım. 1990’lı yıllarda çocuklarımla birlikte İstanbul’a yerleştim. Orada çalıştım İstanbul’da yine marangozluk mesleğimi yaptım. 27 yıl İstanbul’da çalıştıktan sonra bende bir memleket hasreti oluştu İstanbul’dan bu kez Silvan’a geri döndüm. Silvan’a geldikten sonra tarihi eserlerin çok olduğunu gördüm. Ancak kimse ilgilenmiyor. Kimse tarih konusunda kimseyi aydınlatmıyor. Burada bir eksiklik olduğunu gördüm. Bizde o eksiklikleri gidermek için ahşaptan yapmaya karar verdik. Silvan tarihini ahşaplara nakşetmeye başladık. Acem Camisi, Malabadi Köprüsü, Kırık Minare, Altın Bulak Çeşmesi, Kulfa Kapısını ahşaptan yaparak, Silvan’da bir ilki gerçekleştirerek, vatandaşlarımızın aydınlanmasını sağladık” dedi.
“Çok güzel işler çıkarabiliriz”
İstanbul, Antalya, İzmir ve İzmit’ten siparişler aldıklarını dile getiren Manaz, “Burada gemi yapıyoruz, çocuklara üzerinde oyun oynuyor. Salıncaklar, tahterevalli, ahşap kay kaylar, ahşaptan yaparak çocuklar üzerinde kayıyorlar. Şu anda da gemi dümenleri, onları da sus aletleri yaparak, vatandaşlar evlerine, bürolara ve kafelere asıyorlar. Küçük çocukların anaokulunda kullanması için açılır, kapanır sandalye yapıyoruz. Yine çocukların kullanması için küçük atlar ve yürüteçler yapıyoruz. Ben insanlarımızın bir odun bile yakmasını istemiyorum. Bir parça odunu bile sanata dönüştürebiliriz. Emek vererek ekmeğini çıkarabilir. Ekmeğini taştan değil, ekmeğini ağaçtan çıkarsınlar. Herkes el ele vererek çok güzel işler çıkarabiliriz. Kimsenin İstanbul’a gitmesine gerek yok, burası da İstanbul’dur. Burada hayat daha ucuz. Burada imalatını yaparak yine İstanbul piyasasına satabilir. İsterse Avrupa’ya gönderebilir, nereye gönderiyorsa göndersin önemli olan burada üretmek. Bu sanatın kaybolmasını istemiyorum. Silvan’da sanatkarlar vardır. Nalbantçılık, kalaycılık, lehimcilik, sobacılık kalmadı diyorlar, herkes bir anda çok para kazanmak istiyor. Öyle bir düşünce yanlış bir düşüncedir. Az olsun temiz olsun öylece helal para olsun, bereketli olması yönünde düşünmek lazım. Ağaçla uğraştığın zaman kendi de bir huzur buluyorsun, hastalık bile senden uzak duruyor. İşinle mesleğinle uğraştığın zaman, sevdiğin zaman çocuğunla ilgilendiğin hissiyatı oluşuyor. Ağaçla bir yaşam sürdürdüğün zaman kesinlikle menfaat görüyorsun. O yüzden ben mesleğimi seviyorum” diye konuştu. (İHA)