Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu, Bir İdam Mahkumunun Güncesi gibi eserlerin yazarı Victor Hugo.
Victor Hugo romanları arasında en akılda kalıcı eser olan Notre Dame’ın Kamburu, Bu roman, yazarın sonraki eserlerinin politik içeriğine öncülük eden bir konumdaydı.
Ve Sefiller…
Sefiller, kitabı yazıldığı dönemde birçok edebiyatçı tarafından olumsuz eleştirilmesine rağmen kısa dönemde Avrupa’da ve Amerika’da büyük bir satış başarısı elde etti. Eser, daha sonra müzikallere ve filmlere uyarlandı. Sefiller romanı; adalet sisteminin, yasaların, ahlak felsefesinin, siyasetin, dinin, aşkın ve aile sevgisinin Fransa tarihiyle ve toplum yaşantısıyla en iyi şekilde harmanlandığı bir eser olarak büyük bir ticari başarı yakaladı. Roman, eski bir mahkum olan Jean Valjean’ın hapisten çıktıktan sonra hayata tutunmaya çalışmasını anlatır. Sefiller, aradan geçen yüzlerce yılda bile hâlâ Dünya Edebiyatı’nın başyapıtlarından biri olarak değer görmektedir.
Victor Hugo 19’uncu yüz yıl Fransa’sında ne gördüyse onu yazdı. Bu gerçeğin roman gerçeğine bir klasik roman olacak şekilde aktarımı ifadesi kadar basit bir eylem değildi. Hiçbir yazar, Hugo kadar bir insan çirkinliğini roman gerçekliğine aktarmayı başaramadı. Üstelik bunu da roman kurgusu nasıl olmalı adlı dersin ana kaynağı şeklindeki bir romanla yapmayı başaramadı. Sefiller, sadece toplumların geçirdikleri değişimi edebiyat yolu ile kalıcı bir şekilde nakletmenin aracı değil; zaten Hugo bir gerçeği göstermek için edebiyatı araç olarak kullanan yazarlardan değil. Onun ve Sefiller’in büyüklüğü bir roman kurgusunun kusursuz biçimde uygulanabilme başarısından geliyor. Öte yandan iyi romanların öğreticiliklerinin de yüksek olduğunu söylemiştik. Bir okur yok ki, Sefiller’i anlama kastı ile okuduktan sonra roman sanatına ilişkin birçok faydalı bilgi ile donatılmamış olsun.
…
GabrielGarciaMarquez’i Kırmızı Pazartesi ile tanıştım. Beklenmedik etkili bir son ve ardından Yüzyıllık Yalnızlıkve Kolera Günlerinde Aşk…
Nobel ödüllü yazarın en etkileyici kitaplarından biridir Yüzyıllık Yalnızlık.
Kimse ama hiç kimse Kolombiyalı bir gazeteci olan Marquez’in 1900’ün başından itibaren ailesinin hikayesini anlattığı romanın dünyanın en iyi metinlerinden biri olacağını düşünmüyordu. Çünkü 1960’lı yıllarda roman Avrupa ve Amerika için bir sanat dalıydı, onlarca kurama, akıma ve modern akıma bölünmüştü. Birinin kalkıp da babaannesinin yerel anlatı üslubunu alarak bunu roman gerçekliğine dönüştürebileceğini ummuyordu. Üstelik bu ifadelendirmeyi roman tekniklerini kusursuz olarak kullanarak yapmak, akla hayale sığmazdı. Fakat ummadık yerden gelen bu taş tüm roman nitelendirme sıralamalarını yerinden oynattı. Marquez, adına Büyülü Gerçekçilik denilen esasında ise Anadolu’da da sıkça kullanılan gerçeği anlatma iddiasındaki kurgu biçiminin alınarak yine gerçeğin ikinci ve üst bir bakış açısı ile gerçeğin değişmemiş hakikati şeklindeki formunu kullandı. Hep düşünürüm, eğer babaannenin tıpkı benim de anneannemin biraz sahip olduğu o ‘abartma’ dönük ama gerçeği anlatma iddiasındaki ifade formu olmasaydı da Marquez Batı formlarını kullanarak bir roman yazsaydı, biz bugün onu listemize alır mıydık? Yüzyıllık Yalnızlık, teknik özelliklerinin yanında aslında roman sanatının bir anlatı sanatı olduğunu dünyaya hatırlatması ve bu geleneğin devamını ona öykünen yazarlarla sağlaması yani benim verdiğim ismiyle bir Büyük Öğretici Yazar olması nedeniyle biriciktir.
Ve bir not: Yüzyıllık Yalnızlık, Marquez’i dünya çapında bir şöhrete kavuşturmuş.
Kitap ilk çıktığında büyük bir yoksulluk içinde olan yazar bütün borçlarını ödemeyi başarmış. 30 farklı dile çevrilen eser 50 milyondan fazla satmış. New York Times gazetesi Eski Ahitten sonra okunması gereken ilk edebiyat ürünü olarak tanımlamış. Devam Edecek