Toni Morrison, Gabriel García Márquez gibi Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüş yazarlardan, yazar olmak isteyenlere öneriler...
1 - Ölü dil kullanma
Toni Morrison, 1993 yılında Nobel’i kazandı. Konuşmasında Morrison, farkındalık ve özenle kullanılan dil ile “zekâyı engelleyen, vicdanı durduran, insan potansiyelini bastıran ‘ölü dil’i” karşılaştırır. Eski dili ırkçı ve cinsiyetçi olarak sınıflandırıp, “ustalığın polislik dilleri olduğunu ve bunların yeni bilgiye izin vermeyeceğini, fikir alışverişine teşvik etmeyeceğini” söyler.
Morrison’un konuşmasının devamında, yazılarımızda ‘ölü dili’ nasıl kullanmayacağımıza dair rehberlik eder.
“Dil, sadece bir kere ve hepimiz için hayat gelmez. Gelmemeli de. Dil, hiçbir zaman köleliğe, soykırıma ve savaşa mecbur etmez. Bunu yapabilmek için kibirle kıvranmamalı da. Onun gücü, sadakati kendi tarifsiz erişiminde yatıyor.”
Burada Morrison’ın önerdiği şey, ağır konulara ‘her şey’ demeye çalışmadan, tanımlama yapmayı denemeden yaklaşmaktır. Senin için bir anlamı olan tek bir gerçek hikâye anlat. Sana önemli gelen konuyu ve fikri arayan bir hikâye...
2 - Geniş ve soyut temalar hakkında yazarken somut imgelem kullanın
1996’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Polonyalı şair Wislawa Szymborska, bir Polonya gazetesi olan Literary Life’taki köşesinde yazarlara tavsiyeler veriyordu. En iyi tavsiyelerinden birinde, gelecek vaat eden bir şaire şunları önerdi (tavsiyeler kurgu yazarlarına da uygun):
“Çoğu şairin hata boyu başaramadığını, siz üç kısa şiirin içine yüce sözler sıkıştırarak başardınız. ‘Anavatan’, ‘gerçek’, ‘özgürlük’, ‘adalet’: bu sözler ucuza kaçmaz. İçlerinde kan akar, mürekkeple taklit edilemezler.”
Bu, Morrison’ın yazma tavsiyesine uyar. Bütün dünyanın saygı duyduğu yazarlardan gelen ipuçları, özel bir ilgiyi hak eder. Büyük ya da tarihi temalar, bütüne ve özele uygun kullanılarak en iyi şekilde nakledilir ve hikâyelere dönüştürülür. Bir karakteri ‘özgürlüğüne düşkün’ olarak tanımlamak yerine, örneğin karakterin özgürlük sevdasına işaret eden hareketlerini ve deneyimlerini anlatmak gibi. Bu, okura daha bir görsel ve empatik okuma deneyimi sağlar.
3 - Yazamadığınız zamanlarda, kafanızdan hikâyeler çıkarmaya çalışın
2013 yılında Nobel Edebiyat Ödülü verilen Kanadalı yazar Alice Munro, yazım hayatını neredeyse sadece kısa öykülere adamıştır. İlk önce hikâyenin taslağını oluşturup oluşturmadığı sorulduğunda, Munro şöyle der:
“Çoğu zaman, daha yazmaya başlamadan hikâyeyle çok fazla aşinalığım olur. Yazmaya düzenli bir zamanım olmadığı zamanlarda, kafamın içindeki hikâyeler o kadar uzun zamandır dönüp duruyordur ki, yazmaya başladığımda içlerine dalarım.”
Buna ek olarak, bir ses kayıt cihazı kullanabilir ya da akıllı telefonunuza sesli not kayıt alabilirsiniz; aklınıza bir fikir ya da bir cümle gelir gelmez kaydetmiş olursunuz. Bu, oturup yazmak için çok az zamanınız olduğu zamanlarda bile yaratmaya devam etmenize yardımcı olur.
4 - Geniş çaplı okuyun ve tasarlayın ancak çalışmanızı başkalarının fikriyle kısıtlamayın
1986 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Nijeryalı oyun yazarı ve şair Wole Soyinka, verdiği bir röportajda okuma alışkanlıklarını ve okumanın nasıl yazmasını etkilediğini anlatır:
“Dünya edebiyatını geniş çapta takip ederim: Avrupa, Asya, Amerikan... Diğer bir deyişle, deneyimimin ne olduğunu ve sonucunda dünyanın deneyimini kesip atamam, atmaya da teşebbüs etmeyeceğim. Dünyada iletişimlerarasına dair büyük bir mesele var. Birçok insan bunu unutma eğiliminde. İfadelerin anlamlarını, benim o anki okurluğuma yabancı olmayan bir iletişim formu bulduğum sürece, çalışmalarımı çalışmanın anlaşılmaz olduğu bir noktaya değinen yabancı referanslarla kasten sıkıştırmam —bunlar hiçbir ciddi yazar tarafından düşülmemesi gereken hatalardır."
İyi yazmanız için çok okumanız gerektiği doğrudur. Ve çeşitli okumak sizin yazımınızı da zenginleştirecektir. Fakat bilerek içerdiğinizi referanslar hakkında seçici olun çünkü romanınız kesinlikle sizin kendi hikâyeniz olmalı, etkilendiklerinizin kolajı değil.
5 - Evvela insanları hikâyenize inandırın
Kolombiyalı yazar Gabríel Garcia Márquez Nobel Edebiyat Ödülü’nü 1982’de aldı. Yüzyıllık Yalnızlık romanıyla ünlenen yazar aynı zamanda bir gazeteciydi. Gazetecilikle kurgu yazmak arasındaki fark sorulduğunda, Márquez şöyle cevap verdi:
“Gazetecilikte, yanlış olan tek bir gerçek tüm çalışmaya önyargı oluşmasına sebep verir. Tam tersi, kurmacada doğru olan tek bir gerçek bütün işe meşruiyet kazandırır. Tek fark bu ve yazarın sadakatine bağlıdır. Bir romancı istediği sürece insanları inandırmak için istediğini yapabilir.”
Anahtar cümle bu: Günümüz Londrası’nda gerçekçi bir kurgu yazmanız ya da bir Mars kolonisinde geçen fütüristik bir bilimkurgu tasarlamanız fark etmez. Takdire değer itkileri ve kusurları, sürükleyici düzeni ve gerçekçi gerilimleri olan inandırıcı karakterler yaratın, böylelikle kurmacanız inandırıcı olacaktır.
6 - Yazdığınız son hedefinize aşırı derecede odaklanmayın
Yazarların tüm tavsiyelerinin yanında, John Stenbeckin önerileri en iyilerinden biri. The Paris Review’ün 1975 Sonbahar sayısında Steinbeck şunları der:
“Öyle ya da böyle bitireceğiniz fikrinden vazgeçin. 400 sayfanın izini kaybetmek ve her gün bir sayfa yazı yazmak, bu yardımcı olur. Bittiğindeyse, sizi her zaman şaşırtır.”
Romanın sadece ne zaman biteceğine odaklanırsanız, sabırsız ya da endişeli hissetmeniz çok kolay olur. Onun yerine elinizdekine odaklanın. Günde sadece bir sayfa yazın: dün sahip olduğunuzdan daha fazlasına sahip olacaksınız. Ve ertesi gün bir sayfa da yazın (böyle devam ettikçe, siz ivme kazanırken yazdığınız sayfaların sayısı da artıyor olacak.
7 - Düzenli olarak yazdığınıza emin olun, böylelikle ilham gelecektir
Otuzdan fazla roman, oyun ve kompozisyon yazan Perulu yazar Mario Vargas Llosa, 2010’da Nobel’i aldı. The Paris Review’ün bir röportajında, Vargas nasıl yeni fikirler bulmaya devam edileceğine dair tavsiyeler verir:
“İlhamın geleceği an için beklemeye başlasaydım, asla bir kitabı yazmayı tamamlayamazdım. Bana göre ilham düzenli çabadan gelir.”
Bir yazma takvimi tutun ve olabildiğiniz kadar bu konuda disiplinli olun. Bu öykü fikirleri akışınızı devam ettirmeye yardımcı olacaktır.
8 - Birleşmek/birleştirmek için yazın
On dört roman ve uzun öykü yayımlayan, 1976’da Nobel’i kazanan Kanadalı-Amerikalı yazar Saul Bellow, okur ve yazar arasındaki yakınlığı güzel bir şekilde tanımlıyor:
“Bir romanı açtığınızda, yazarıyla birlikte bir yakınlığa başlamış olursunuz. Bir ses duyarsınız ya da daha önemlisi kelimelerin altından gelen birinin ses tonunu... Sözelden ziyade müzikaldir ve bir insanın, bir ruhun karakteristik imzasıdır. Dikkat dağılımı ve parçalanma üzerinde böylesi bir güce sahip yazar, kaosun sınırlarından bile birlik olmayı getirebilir ve bizi aksamasız bir dikkat durumuna taşıyabilir. İnsanlar buna ihtiyaç duyuyor.”
Okurla bir olmak için yazın. Onlara sizin ve karakterlerinizin düşündüğünü, hissettiğini ve deneyimlediğini gösterin. Gişe rekorları kıran bir roman gerilime ve kesintiye ve iyi bir hikâyenin diğer içeriklerine ihtiyaç duyar. Okurla bağlantı kurduğunuz, eşsiz bakış açınızı ve mizacınızı çalışmanıza aktardığınız sürece, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi yazı biçimine ve taslağına sahip olmasanız da okura aktarım yapabilirsiniz.
Öteki yazarlarla da bağlantı kurun, böylelikle işe yarayan geri dönüşlerle kurmacanızı geliştirebilirsiniz. (Kaynak: Oggito-Foto: Arşiv)