Diyarbakır’da kendi işlerini yaparak yaşamlarını sürdüren kadınlar, iş hayatının zor olduğunu, buna rağmen kadınların erkeklerden daha iyi olduğunu söylüyor. Dört yıldır lokanta işletmeciliği yapan ve eşinin çalışamamasından dolayı ailenin ekonomik anlamda sorumluluğunu üstlenen Zeliha Ünal,“Her kadın başarabilir, yeter ki çabalasınlar. Kentte bu sektörde çok fazla kadın yok ve erkekler ön planda ama kadınlar daha başarılı” dedi
Remziye ÇELİK/Ebru TAŞKIN ÖZEL
DİYARBAKIR YENİGÜN - Hayatın her alanında ayakta kalmak için mücadele eden kadınlar, iş sektöründe de farklı alanlarda yer alıyor. Giyimden, tekstile; gıdadan üretime birçok alanda çalışan kadınlar, aynı zamanda yaşam şartlarının zorluklarının da üstesinden gelmeye çalışıyor. Kimisi de kendi işlerini kurarak ekonomik özgürlüklerini kazanmaya çalışıyor. Bölge illerinde de kadınların çoğu tarlada, giyimde ve kafe gibi işlerde çalışarak ev ekonomilerine katkı sunuyor. Bazı kadınlar kendi iş yerlerini işleterek gerek kendi ve gerekse de ailelerine destek oluyorlar. Bunlardan biri de 20 yılı aşkın bir süreden beri esnaflık yapan Şükran Özbek. Özbek, bir kadının esnaflık yapmasının zor olduğunu ve erkeklerin kadın esnaflara karşı güç dahi kullandıklarını söylüyor: “Erkeklerle mücadele ediyorsunuz ve kadınlar için hayat çok daha zor. Çocukluğumdan beri esnaflık yapıyorum. Kadın, hem erkek hem anne hem de eş olmak durumunda. Kadının yükü çok daha fazla.”
“Kadınlar için hayat çok zor”
Yaklaşık 22 senedir eşarp ve iç giyim işinde çalışan esnaf Şükran Özbek esnaflığa giriştiği günden bu yana yaşadıklarını anlatarak hayatın bir kadın için zor olduğunun altını çiziyor. Esnaflığa evlenmeden başladığını belirten Özbek, yaşadığı süreci şöyle anlatıyor:
“Sevdiğim için bu sektöre girdim. Esnaflığı da kendime yakıştırdım. Şu an en kritik dönemdeyim. Galiba en çok ben etkilendim. Bu gidişle kapatma durumuna da gelirim. Ödemelerimi yapamıyorum, kiramı vermekte zorlanıyorum. Müşteri de gelmiyor. İki yıldır buradayım. Evlendim, boşandım. Oğlum ile yaşıyorum. Ondan sonra tek başıma kaldım. Çocuğumu kreşe bırakırdım. İşi bir yandan yapmaya çalışırdım. Eskiden iş yerim Ofis Yer altındaydı. Bir kadın için hayat çok zor. Ürün alırken erkeklerle muhatap oluyorsunuz. Burada erkeklerle mücadele ediyorsunuz. Yanda fastfood var. Dumanları hep dışarıdaki ürünün üzerine geliyor. Söylediğim halde takmıyorlar. Ama bir erkek olsaydı söyler söylemez halledilirdi. Ben de çevremle halledebilirdim bu sorunu ama bana yakışmaz. Toplumda dul olmak da zor. Ben yıllardır esnaflık yaptığım halde bu durumumu kimseye yansıtmadım. Mücadele ediyorum ve etmeye devam edeceğim. Kadın müşteriler ile daha iyi anlaşıyorum.
‘Hayat beni çok yordu’
Geçen sene erkek bir müşterimle çok kötü tartıştım. Ürün almıştı, değişim süremiz az olduğu için müşteri uzun aradan sonra getirdi. Ben de değişim yapamam deyince üstüme yürüdü. Beni dövmeye kalkıştı. Dükkanımdaki eşyalara vurup yerlere savurdu. Esnaflar geldi. Kendimi savunamadım diye oturup saatlerce ağladım. En son parasını verdim. Adam sonra tüketici haklarına başvuru yaptı. Ben de savunmamı yaptım. Kadın esnaf olmanın avantajı da çok. Kadın olmam dolayısıyla gelen müşteri daha rahat ediyor. Evde olduğum saatlerde bile aklım dükkanda oluyor… Hayat beni çok yordu. Eşim olsaydı bana da destek çıkardı. Kadınlar çalışsın ama esnaflık yapmasınlar. Gerçekten bir kadın için çok zordur. Rezalet bir iş.”
“Esnaflık işinde eşimden daha başarılı oldum”
Çocukluktan beri esnaflık yaptığını söyleyen Hatice Özek, eşi ile aynı anda açtıkları dükkanlarında eşinden daha başarılı olduğu konusunda iddialı:
“Bekarken babamın bakkalına bakıyordum. Baba mesleği yaptım aslında. Evlenince biter zannediyordum ama devam ettim. Evimizin karşısında çaycı yeri vardı, eşim orada çay satıyordu. Elinde tepsiyle gezip çay satması ve çok yorulması beni çok etkiledi. Ben de kendi kendime ‘Yazık, bu kadar yoruluyor’ diye düşünerek bir şeyler yapma düşüncesi ile alışveriş yapmaya karar verdim. Bunun üzerine eşim İstanbul’dan eksper tarzında normal bir giysiler getirdi. O giysileri kendi dışarıda yere bırakıp spot olarak sattı. Ben de komşulara satmaya başladım. Ben ondan daha başarılı oldum. Belki ikna kabiliyetimden, belki de çocukluktan gelen esnaflıktan mı kaynaklandı bilmiyorum, yapabildiğimi gördükten sonra bir konfeksiyon dükkanı açmaya karar verdik ve başladık. Zor şartlar altında başladık. Ürünlerimizi İstanbul’dan getirmek zorundaydık. Uçak biletleri ve oteller çok pahalıydı. Poşetleri sırtımızda taşıyorduk, hamallıktı bir nevi. Benim için çok zordu. Pansiyonlarda kalırdık ve temiz olmadığı için pardösümle uyuyordum. İstanbul'a ürün için gittiğimde ise şaşkınlık içindeydiler. Eşime bazen anlatırım o dönemi ama ekmek parası neticede. Eşimin o durumunu da gördüğüm için ona bir kadın olarak destek vermek için girişmiştim. Kadının yapamayacağı işler de var. Hem ev, hem iş hem de eşinizle ilgilenmek zorundasınız. O dönemler iki çocuğum vardı ve babaannelerine bırakıyordum. Evde sabah yemeğimi yapar çocuklarımı da çoğu zaman beraberimde dükkana getiriyordum. Bir yıl sonra dükkana geçtim. 93-94’te Koşuyolu’nda işyerimiz vardı. İç giyim, erkek, çocuk ve kadın giyimi üzerine çalışıyordum. Sonra da yer altı çarşısı açılınca eşimle ayrı ayrı yer açtık. İç çamaşır ve eşarp satmaya başladım. Diyarbakır’da bu işi yapan ilk kişiyim. Şimdi artık AVM’leraçıldı, fiyatlar arttı bizim de pek önemimiz kalmadı. Yoksa o dönemde herkes tarafından tanınırdım. Benim işim hala devam ediyor. Eşim ise dükkanına oğlumuza verdi. B enim gibi bu işi yapan kişiler arttı hem de mağazalar arttı.Ekmeğim ikiye bölündü. Pasajda olmak da aslında dezavantaj. Önceki dönemlerde yaptığım işin yarısını bile yapamıyorum.”
“Kadının yükü çok daha fazladır”
Kadınların yükünün çok olduğunu vurgulayan Özek, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Gelen müşteriler de bana çok olumlu yaklaşıyorlar. ‘Kadın olarak bu işi başarıyorsunuz. Tebrik ediyoruz’ diyorlar. Kadın köyde de çalışabilir, şehirde de çalışabilir. Kadın hem erkek hem anne hem de eştir. Kadının yükü çok da daha fazladır. Şimdi tavsiye eder misiniz diye sorarsanız da inanın tavsiye etmem çalışmayı. Çünkü kadın zorlanıyor ama yine de erkeğe yaranamıyor. Şu an pasajda benim gibi kadın bir esnaf daha var. Komşu esnaf beni tebrik eder. Kadın ürünleri satmanız, çalışmanız takdir edilesi diyorlar. Yarım günüm evde geçiyor. Geç saatte eve gittiğimiz için yemeğimi yapıp öyle geliyorum. Bir yardımcı personelim de yardım ediyor ama ben yine de dükkana gelir bakarım. Kadınlara tavsiyem de, kendi paralarını kazansınlar. Bunun için illa dışarı çıkmaya gerek yok. Kendi yengem evde oya yapıp satar kendine ve ev ekonomisine yıllardır katkıda bulunur. Gittiği gezmede bile yapar. Kadın aktif olmalı. Kadın yedi yirmi dört televizyon karşısına da oturup vakit harcamamalı. Ya da çocuğunu mazeret göstermesin. Hem anne olun hem de eşinize destek çıkın. Çünkü geçinmek çok zor. Sürekli eşinizden para isteyemezsiniz. Kendi paranızı emek verip kazanıp harcamak güzel bir duygu. Ama zorlukları da var. Kadın çalıştığı zaman yıpranır da ama eşi destek çıktığında her şey hal olur.”
“Çocuklarımın eğitimi için çalışmaya başladım”
Aslen Mardinli olan Zeliha Ünal 35 yaşında ve iki çocuk annesi. Diyarbakır’a gelin geldiğini söyleyen Ünal, eşinin iflas ettiğini ve bunun üzerine çalışma hayatına sırtını dönmesi yüzünden ailesinin yükümlülüğünü almış. Evde kimse çalışmayınca sorumluluk almaya başlayan Ünal, dört senedir çalışıyor. Eşinin kardeşleri ile işlettiği lokantada aşçılık yapan Ünal, "Eşim çalışmadığı için mecburen birimiz çalışmak zorundaydık. Çocuklarımızın eğitimi ve güzel bir hayat için çalışmaya başladım. Kadın olmam avantajdı bir yandan. Müşteri, ‘Temizdir, sıkıntı olmaz’ diyerek daha çok benimsedi. Böylece müşteri de kazandım. Gelenlerin çoğu daimi müşteri ya da gelen ertesi gün arkadaşını alıp gelir. Birbirlerine tavsiye ederken, ‘Bir ablamız var. Temiz, güzel yemek yapıyor’ diye öneriyorlar. Gelen müşterinin çoğu asker ya da memur. Bu şekilde tanındık. Kaynımın düşüncesiydi burayı açmak. Bizim de o zamanlar durumlar iyi değildi. İlkin usta ile başladılar. Usta da yaşlıydı, çok duramıyordu. Bir gün beni çağırdı; ‘Kızım bir haftalığına yerime bakar mısın?’ diye sordu. Ben gidip geleyim düşüncesi ile yaptım işleri. Doktora gidecekti. Gidiş o gidiş. Gelmedi bir daha. Ev hanımı olduğum için şimdiye kadar da çalışma hayatım olmadı. Bizimkiler de, ‘Yapabilir misin?’ diye sordular. Bunun üzerine ben de bir deneyeyim deyip başladım. Benim de ihtiyacım vardı. Ha burası ha başka yerde çalışmaya başlamam gerekiyordu” diyor.
“Hasta olsam bile saatinde işimin başında olmam gerekiyor”
Bir gününü anlatan Zeliha Ünal, sosyal hayatının olmadığını ve hasta dahi olsa aynı saatte işinin başında olması gerektiğini söylüyor. Ünal; “İşe sabah altıda gider, gece de saat ona kadar çalışırım. Bir günüm buraya gidip gelmekle geçiyor. Kayınlarımın işi çıksa, hastalık durumları olsa kendilerine vakit ayırabiliyorlar. Benim öyle bir şansım yok. Hasta olsam dahi aynı gün, aynı saatte yerimde olmam gerekiyor. Onun zorluğu var biraz. Bir yandan ev, bir yandan da burası zor oluyor. Çalıştığım için çocuklarıma fazla vakit ayıramıyorum. Eve gece yorgun gidiyorum. Sabah erken saatlerde işe geliyorum. Pek ilgilenemiyorum çocuklarımla. İlgisiz kalıyorlar biraz da. Ben çalıştığım için kızım daha çok eşimin ailesi ile kalıyor. Oğlum ise sürekli benimle beraber. Okuldan geldiği zaman yanıma geliyor. Akşam da beraber gidiyoruz. İlk başlarda çok tedirgindim. Yaptığım yemekleri beğenmezlerse korkusu vardı. Sıkıntı çıkar mı? Yiyen her müşteriye tek tek, ‘Yemek nasıldı? Yemekte bir şey var mıydı? Eğer varsa söyleyin. Ben şu ana kadar ev hanımlığı yaptım. İlk defa böyle bir deneyimim oldu. Eksiğim varsa söyleyin ki tamamlayayım’ diye sordum. Onlar da ‘Annemizin yemeğini yemiş gibiyiz. Yemeğin harika’ dediler. Burası askeriyeye yakın olduğu için gelen müşterilerin çoğu zaten asker ve memur. Anneleri gibiyim. Yengeleri, ablalarıyım. İçeri girdiklerinde direk otururlar. Haftanın dört günü lokantamızdalar. Diğer günlerde herhalde ızgaraya gidiyorlar. Hepsi müşterim değil de kardeşim gibi. Çevre esnafı da bana karşı iyi. Herkes selam veriyor bana. Kayınlarım da şaka yollu muhtar adaylığını da koy diyorlar. Kayınlarım da zaten kadın olduğun için daha çok tutulur dediler. Başladım, bir iki ay sıkıntı yok. Müşteri de arttı” diye ifade ediyor.
“Erkekler hep pohpohlandı ama kadınlar daha başarılı!”
Kadınların geri planda bırakıldığını söyleyen Ünal, hayalinin ise ileride bir iş yeri açmak olduğunu belirtiyor; “Kadın olarak çalışmanın sıkıntıları çok. Evli olmam daha da zor. Evine, çocuklarına yetişmen gerekiyor. Çoğu zamanı işe verdiğin için hayatında çoğu şeyler kısıtlanıyor. Yapmak istesen de yapamıyorsun. Pazar günleri benim için bir tatil günümüz var. Çocuklarımla, eşimle ilgileneyim diye iyi geliyor o bir gün. Biraz değişik bir zaman geçiyorum. Hayalim, kayınlarım burayı idare edebilseler ileride kendi iş yerimi açmak isterdim. Yine bu alanda olur. Aile olması da iyi. Birbirimize nazımız geçiyor. Birbirimizi idare ediyoruz. Kadınlara tavsiyem kendilerini ezdirmesinler. Ben yapamam düşüncesine kapılmasınlar. O bilinçte durmasınlar. Her kadın başarabilir. Yeter ki azimli ve çabalasınlar. Kentte çok fazla bu sektörde kadın yok. Çünkü erkekler hep pohpohlandı. Erkek aşçılar çok fazla. Kadınlara bu alanda pek yer verilmedi. Yapamazlar dendi. Ama öyle bir şey yok. Yeter ki yapma inancı olsun. Bu konuda devletten destek bekliyoruz. Kadınlara destek veriyor. Eşlerini öne çıkarıyorlar. Belli bir ücret alıyorlar. İş yeri açtıktan sonra ise kadınlar yine geri planda bırakıyorlar. Bunu yapıyorsan kadınlara önceki vermen gerekiyor eşin yanında yer almalı” ifadelerini kullanıyor.