Sular altında kalacak Hasankeyf’i ziyaret eden enerji jeopolitiği uzmanı Mehmet Öğütçü ve EMO Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek, Türkiye’nin enerji ihtiyacı adı altında bu projeye ihtiyacı olmadığını yineleyerek, “Hala bu yanlıştan dönülme şansı vardır” diyerek alternatif çözümler önerdi
DİYARBAKIR YENİGÜN - Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) adına, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından Diyarbakır Şubesinin ev sahipliğinde "Enerji, Ekoloji ve Toplumsal Barış" başlığıyla düzenlenen 12'nci Enerji Sempozyumu’nun katılımcıları sular altında kalacak Hasankeyf’i ziyaret etti. Ziyarete katılanlardan The Bosphorus Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü ve EMO Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek, gözlemlerini ve çözüm önerilerini Mezopotamya Ajansı’yla (MA) paylaştı.
‘Manzara ürkütücü, utandım’
Hasankeyf’i ziyaret edenlerden enerji jeopolitiği uzmanı Öğütçü, gördüğü tablo karşısında çok üzüldüğünü ve utandığını belirterek, “Gördüğünüz manzara gerçekten ürkütücü. Evler yıkılmış, karşıdaki tepede Selahaddin Kalesi’nin hemen altında muazzam bir beton ve taş var. İstinat duvarı yapılmış. Tarihi köprünün ayakları aslına uymayan bir şekilde restore edilmiş. Bazı türbeler, eserler kaydırılmış ama tarihi mekanın bütünlüğü bozulmuş” dedi.
‘Enerji ile tarih ve çevre bağını kuramıyoruz’
Türkiye’nin orada üretilecek elektriği ihtiyacı olmadığını verilerle ortaya koyan Öğütçü, “Enerjiye ulaşmak için medeniyetin izlerini tahrip etmek, betona ve suya gömmek kabul edilebilir bir şey değil. Hele ki geldiğimiz aşamada. Biz medeniyete yeni izler bırakacağımıza geçmişten gelen izleri silmeye başladık. Enerjiyle tarih ve çevre arasındaki bağlantıyı iyi kuramıyoruz. Bu sadece Hasankeyf’te yaşadığımız bir olgu değil. Ülkemizin neresine giderseniz gidin, hidroelektrik, altın madenleri, termik santrallerde insan sağlığını ve doğayı tahrip eden bir yaklaşım izliyoruz. Savunma olarak ‘Enerjisiz kalacağız’ demek, basit bir izahat. Kendi yeteneklerimize, zekâmıza, tarihimize ve medeniyet mirasımıza ihanet olur. Ne su ne enerji ne güvenlik mülahazaları böyle bir şeyi haklı gösterebilir. Ben burada tamamen Hasankeyf’in tarihi özelliğine odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu her türlü siyasi, ekonomik mülahazanın üzerindedir” diye belirtti.
‘Maliyeti karşılanabilir’
“Hala bu yanlıştan dönülme şansı vardır” diyen Öğütçü, şöyle devam etti:
“Ya suyun akış yönü değiştirilebilir ya barajın belki mühendisliğinde zamanında hatırlıyorum bir takım çalışmalar yapılmıştı kademeli olarak yükselttirilirse ya da alçaltılırsa ona göre bu alan kurtarılabilir. Bunun için maliyeti ne olursa olsun Türkiye maliyeti karşılayabilir. Böyle bir medeniyet mirasının koruyabilmek için bunu geri çevirecek adımlar atılmalıdır. Bu konuda hükümetin tamamen inşaat, enerji ve su odaklı hareket etmesi doğru değildir. Çünkü öyle şeyler vardır ki onlara değer biçemezsiniz. Bu onlardan bir tanesidir. Yani Topkapı müzesine koyabileceğiniz değerde nitelikteki eserleri suyun altında bırakmak betona boğmak anlaşılır bir şey değil. Hele hele oranın doğal yapısına uygun evleri yıkıp tepede beton yığınlardan TOKİ inşaatları yapmak bu o çevreye o habitata, o tarihe hakarettir. Ben işin politik güvenlik mülahazalarından bağımsız olarak Hasankeyf’i bir kültürel tarihi miras olarak görüyorum.”
‘Çağ ve insanlık dışı bir proje’
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek de gördüklerinin karşısında duygulandığını dile getirdi. Böyle bir projeye ihtiyacın olmadığını vurgulayan İpek, “Çok rahatlıkla çözülebilir bir sorun olduğu halde adeta bir hesaplaşma gibi görüyorum. Toplumla hesaplaşma, zıtlaşma ve bölge içerisinde ben istediğimi yaparım diyen ve toplumu dikkate almayan projeler çok eski çağların, dönemlerin politikaları. Günümüzde yereldeki insanların desteğini almadan, onların ihtiyaçlarına uygun bir hale getirmeden hiç kimsenin böyle projeler yapmaya hakkı yok. 12 bin yıllık bir mirası kalkıp bir iktidarın ben istediğim gibi kullanırım deme hakkı da yok. Bu çok çağ dışı insanlık dışı bir proje. Tarihler sular altında kalıyor. Kalmaya devam ediyor. Tarihsel yapıyı taşıdığınızı söylüyorsunuz. Anlaşılır şeyler değil, evet bu çok çağdışı, adeta gözü dönmüş siyasal bir iktidarın toplumda hesaplaşması gibi görünüyor” diye konuştu.
‘Hızla durdurulmalı’
Projenin hızla durdurulmasının bir zorunluluk olduğunu ve alternatifinin olduğunu ifade eden İpek, “Bunun dışında bir çözüm yok. Bir kere projeyi durdurup sonra bunu nasıl kurtarabileceğimizin tartışmasını yapabiliriz. Su hızla dolmaya başladı. Şuanda yüzde 30 civarında bir doluluk var. Yılbaşından sonra Ocak- Şubat’ta da tamamen sular altında kalacağını görüyoruz. Bu tabii kurtarılabilir ama öyle bir niyet yok, sağır duvara konuşuyoruz. Türkiye’de olağanüstü bir güneş var. Rüzgar projeleri var. Bunlar desteklenebilir. Gelecekte çok büyük iletim hatları, dağıtım hatları yapmamıza gerek kalmayacak. Güneş ve rüzgar gibi diğer bir takım imkanlar artık daha küçük boyutlu depolanabilir. Kontrol edilebilir. Böyle bir çağda kör kör parmağım gözüne anlaşılır gibi değil. Hızla durdurulması gerekiyor” dedi.
‘Rant ve lobi belirleyici’
İktidarın enerji politikalarındaki tercihleri ve lobilerin etkileyici olduğunu belirten İpek, Karadeniz’deki HES’ler dahil, doğaya ve tarihe zararlı projelerin tamamının durdurulması gerektiğini yineledi. Ekonomik krizin bir anlamda enerji sektöründe rant dağıtılarak çözülmeye çalışıldığını da sözlerine ekleyen İpek, sözlerini şöyle tamamladı:
“İhtiyaçtan fazla üretim yapılıyor. Üstelik de yanlış tercihler yürütmelerinin altında gördüğümüz temel faktör rant ve lobi faaliyetleri. Sahipsiz bir ülkeye dönüştük. Yani hiç kimsenin sözü dinlenmiyor. Ne söylerseniz dinleyen yok, karşılığı yok. Yetki bir elde toplanmış oradan adeta parmak basılıyor. O parmağa göre her taraf yürüyor. Bu bir rezalet ama biz inanıyoruz ki Türkiye böyle gitmeyecek. Aklın ve bilimin hakim olduğu yeni günler yaratılacaktır. Ve hepimiz de bunun mücadelesini veriyoruz. EMO olarak halka karşı sorumluluklarımız var. Uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz.” (MA)