Gazetecilik, gazetecinin yaptığı iş. Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına çabuk ulaşmak ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunma işini üstlenmiştir. Gazetecilik mesleğinin belki de en derinlemesine yapıldığı şekli araştırmacı gazeteciliktir. Aşağıda; gazetecilik mesleği üzerine izlenmesi gereken beş filmi sıraladık;
Yurttaş Kane (Citizen Kane, 1941)
Dünya sinemasının kültlerinden olan “Yurttaş Kane” filminde olaylar; şatafatlı bir hayat süren medya patronu Charles Foster Kane’ın aniden ölümü ve ölmeden önce söylediği son söz olan ‘Rosebud’ kelimesinin gizemini çözmeye çalışan gazeteci Jerry Thompson’ın etrafında gelişir. Gazeteci Jerry, ‘Rosebud’ kelimesinin anlamını çözebilmek için Foster’ın yakın çevresiyle röportaj yaparak parçaları birleştirmeye çalışır. Filmin gazeteciliği anlatmadaki rolü, güçlü birine yaranma çabalarının dürüst gazeteciliği bitirip yandaş gazetecilik kavramını bize ta o günlerden göstermesindedir.
Gelmiş geçmiş en iyi filmlerden olan, yeni tekniklerin denendiği ve iletişim okullarında ders niteliğinde izletilen “Yurttaş Kane”in yönetmen koltuğuna Orson Welles otururken; oyuncu kadrosunda Joseph Cotten, Dorothy Comingore ve Agnes Moorehead bulunmaktadır.
Spotlight (2015)
Golden Globe adlı gazetede çalışan yazarlar, Katolik kilisesindeki çocuk tacizlerini araştırmak için görevlendirilirler. Devletin desteğine sahip olan Katolik kilisesinin itibarına zarar gelmemesi için olayı örtbas ettirmeye çalışan gazetenin üst düzey yöneticilerinin aksine bu yazarlar vicdanlarını dinleyip mesleklerinin hakkını vermek için ciddiyetle olayın derinlerine dalarlar.
Tüm dünyanın ortak sorunu olan pedofili suçlarını, dincilerin istismarlarını ve gazetecilik ahlakını ele alarak böyle hassas konuları cesaretle beyaz perdeye yansıtan Oscar ödüllü filmin yönetmenliğini Tom McCarthy yaparken; oyuncu kadrosunda Michael Keaton, Mark Ruffalo ve Rachel McAdams gibi kaliteli isimler bulunuyor.
Gece Vurgunu (Nightcrawler,2014)
Orson Welles şaheseri Yurttaş Kane’in en ünlü sözlerinden biri olan ‘Bir sürü para kazanmak büyük numara değildir, eğer tek yapmak istediğin bir sürü para kazanmak ise’, filmin yapımından 70 sene sonra bile yerinde bir gözlem. Amerika hiç bir zaman kapitalizme olan aşkını gizlememiştir, fakat günümüzde ahlaktan yoksun, sadece hırs ve açlık ile işleyen sosyopatik parazitlerle dolu bir canavara dönüşmüş durumda. Etik ve empati eksikliği bu tarz insanları sürünün başına koyuyor.
Konu Amerikan sinemasında hırs ve açgözlülüğü eleştirmek olduğunda filmlerin daha sert ve umitsiz bir hava takındıklarına şaşmamak lazım, özellikle dünyanın en zengin 85 kişisinin en yoksul 3.5 milyar (evet, milyar) kişisi kadar parası olduğunu ve dünyanın bir sürü ülkesinde bu tarz açgözlülüğünün normal karşılanmasını bırakın, devletler tarafından desteklendiğini akılda tutarsak.
En azından Oliver Stone’un Wall Street’inde etik iç çatışmadan yakınan birkaç karakter vardı. Son yılların kapitalizm karşıtı There Will Be Blood ve Wolf of Wall Street gibi şaheserleri protagonistlerine o kadar yumuşak yaklaşmıyor, ana karakterlerini kendi kazançları için sistemi içten yiyen sosyopat parazitler olarak gösteriyor. Hollywood her zaman içinde bulunduğu dönemin halktaki etkisini aktarmıştır, ve günümüz filmlerine göre bu tarz açgözlülüğe olan sinirimiz artık taşmış durumda.
Savaş Fotoğrafçısı (War Photographer, 2001)
2002 yılında En İyi Belgesel Oscarı’nı alan filmin yönetmen koltuğunda Christian Frei oturuyor. Savaş fotoğrafçısı James Nachtwey’in kendisini canlandırdığı belgeselde, savaş alanlarındaki yaşam mücadelesini bir foto muhabirin cephesinden izliyoruz. İyi bir gazeteci insanların gözü, kulağı, söyleyemedikleri olmalıdır ya hani, bu eşiğe en yakın duranlar savaş muhabirleridir. O kadar yakındırlar ki, bu tehlike unsuru hayatlarını ikinci plana atmalarına neden olur. Ne özel bir hayatları vardır, ne sağlam bir psikolojileri ne de hayatta kalma garantileri… Onlar birilerinin umudu ve savaşın tam ortasında yaşayan çocukların oyun arkadaşları oluverirler. Nachtwey, dünyaca ünlü bir foto muhabir ve oldukça idealist biri… Savaştan nefret ediyor ve her seferinde olayın tam göbeğine girip geniş açı bir lensle gerçekçiliği hat safhada tutarak “medeniyeti” tokatlıyor. Belgesel, fotoğraf makinesine bir mikro kamera entegre ederek seyirciyi savaşın, açlığın, sefaletin tam ortasına bırakıyor. Seyirciye ise sadece algılarını açıp Nachtwey’in çektiği kareleri izlemek ve savaşların tekrarlanmaması için çözümler üretmek kalıyor.
İyi Geceler ve İyi Şanslar (Good Night and Good Luck, 2005)
1950’ler Amerika’sında radyo-televizyon gazeteciliğinin ilk günlerinde geçen bir hikâyeyi konu eden Good Night and Good Luck; televizyon haberciliğinin öncülerinden Edward R. Murrow, Senatör Joseph McCarthy ve Amerikan Karşıtı Eylemler Senato Komitesi arasındaki çekişmeyi, kronolojik bir perspektif içerisinde ele alıyor. Gerçekleri yazma ve kamuoyunu aydınlatma arzusuyla CBS’in haber merkezinde sivrilen Murrow, kendini işine adamış haber şefi prodüktörü Fred Friendly ve Joe Wershba komünist avı yıllarında hedef haline gelir. McCarthy tarafından yayılan yalanları sorgulamak üzere baskı kurmaları için şirket ve sponsorlara başkaldırırlar. Senatör, ana haber sunucusunu komünist olarak suçladığında halkın çoğunluğunda düşmanlık duyguları gelişmeye başlamıştır bile. Bir gazeteci, eğer başarabilir de tarafsız kalabilirse tarafların hedefi haline gelmiştir tarih boyunca. Bu misilleme ortamında, McCarthy’nin yalanları ve Kasımpaşalı tavrı açığa çıkıp da zatıâlileri saf dışı bırakıldığında CBS elemanları görevlerine devam ettikleri için azimlerinin karşılığını görürler. Yine de sistemin çarkları şaşmaz bir şekilde dönmektedir elbette. Sistem, Murrow ve ekibini programlarını geç bir zaman dilimine alarak sindirmeye çalışır. Ama idealist gazeteciler hedeften hiçbir koşulda vazgeçmez ve işin aslı budur.
Hazırlayan: Remziye Çelik