80 yıl önce topraklarından kopartılıp, Samsun'a, bir subay ailesine verilmişti. Hayatını "Taş olsa çatlardı, toprak idim dayandım" sözleri ile anlatıyordu.
DİYARBAKIR YENİGÜN - Herkes onun adını “İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları” belgeseliyle öğrendi. Sadece adını öğrenmekle kalmadı, 1938’de Dersim’de yaşananları birinci ağızdan dinledi. BirGün gazetesinden Anıl Ataş’ın haberine göre,Dersim’in Kayıp Kızları belgeselinde yaşam öyküsünü anlatan Huriye Aslan yaşamını yitirdi. 1938 yılında henüz 8-9 yaşındayken vatanından kopan Aslan, yıllarca köyüne, memleketine, akrabalarına, toprağına hasret yaşadı. Cenazesi İstanbul’da yapılan törenin ardından Dersim’e Pülümür’e bağlı Salördek Köyü’nde toprağa verildi.
Katliamdan kaçıp ormana saklanan Huriye Aslan, askerler ormanı bastığı sırada amcası, yengesi ve kuzenleri ile birlikte kaçamadı. Askerler tarafından yakalandı, Samsun’a bir asker ailesinin yanına gönderildi. Aslan o zaman yaşadıklarını, “Samsun’da beni verdiler bir hanıma. Kötü biriydi. Merdiven başında battaniye verdi. Bir katını altıma serdim, bir katını üstüme. Mutfakta yemek yiyordum. Evin hizmetçisine talimat verirdi. ‘Kürt kızının bulaşıklarını bizim bulaşıklarla yıkama, ayrı yıka’ derdi. Kendimi öldürmek istedim” diye anlatıyordu.
Yaşadıklarını anlatırken söylediği “Taş olsa çatlardı, toprak idim dayandım” sözleri ile hafızalara kazınmıştı.
Bir neslin acı hikayesi
Oğlu Prof. Dr. Şükrü Aslan ise annesinin hikayesini, “Annem, 2010 yılında yayınlanan Dersim’in Kayıp Kızları belgeselindeki kayıp aktörlerden biriydi. Bütün ülke 1938’de kız çocuklarının kaybedildiğini, subay aileleri arasında paylaştırıldığını bu vasıtayla öğrendi. Katliam Türkiye’de annesiz, babasız, kardeşsiz büyümek zorunda kalan bir nesil ortaya koydu. Annemin öyküsü de bu neslin bir öyküsüdür. Hayatı boyunca hep bunu söyledi. Her ne kadar beş çocuğu olsa da kendisini hep kimsesiz olarak tanımladı. Beş çocuğunun varlığını bile kimsesi varmış gibi görmedi. Yaşadıklarını hiç unutmadı. Bir nesli annesiz babasız, kardeşsiz bıraktığınızda hiç doldurulamayacak bir boşluk yaratıyorsunuz. O boşluğu yaşayan çocuklardan biri oldu annem” diyerek anlatıyor.
Annesinin kendi kültüründen yalıtılarak Samsun’a gönderildiğini anlatan Aslan, şöyle devam ediyor:
“İlk gittiği yer Samsun’du. Hiç tanımadığı, bilmediği bir evde kaldı. Çok sonradan kendi kültürüyle bağ kurabilmiş. Daha sonrasında sürgünde olan Dersimli bir aileyle tanışmış ve babamla bu vesileyle tanışıp evlenmiş. 1947 yılında sürgündekilerin dönebileceğiyle ilgili yasal değişiklik yapılınca memleketine geri gelmiş ve yeniden kendi kökleriyle buluşmuş. 90’lı yaşlarında kaybettik annemi. Bu ömür içerisine sığdırılan acı dolu, travmatik bir yaşantı var.”