Diyarbakır Barosu'nun öldürülen Tahir Elçi için yaptığı açıklamada bu hafta ayrı yaşadığı eşi tarafından öldürülen Müzeyyen Boylu Issı cinayetine de dikkat çekildi. Baro Kadın Hakları Merkezi Başkanı Aslı Pasinli, artan kadın cinayetlerinin bütün toplumu ilgilendiren hayati bir mesele olduğuna dikkat çekmek adına 'ulusal yas' ilan edilmesini istedi.
DİYARBAKIR YENİGÜN - Diyarbakır Barosu, öldürülen başkanları Tahir Elçi’nin faillerinin bulunup yargılanması için her hafta Adliye önünde gerçekleştirdiği oturma eyleminin 177’ncisini gerçekleştirdi. Mezopotamya Ajans’ta yer alan habere göre birçok avukatın ve insan hakları savunucusunun katıldığı eylemde, üzerinden Tahir Elçi’nin fotoğrafının bulunduğu “Em te ji bir nakin/Seni unutmayacağız’ yazılı pankartlar açıldı. Bu haftaki eylemde, ayrı yaşayıp boşanma sürecinde olduğu eşi tarafından öldürülen Baro üyesi Av. Müzeyyen Boylu’nun fotoğrafının yer aldığı “Kadın cinayetleri politiktir” pankartı da açıldı. Baro Yönetim Kurulu Üyesi Muhlis Oğurgül tarafından yapılan açıklamada, Elçi cinayetine dair Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümüne hazırlatılan raporun savcılıkça Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği, buradan gelecek rapor beklendiği gerekçesiyle hiçbir işlem yapılmadığını belirtti. ATK’den raporun biran önce hazırlanarak savcılığa gönderilmesini isteyen Oğurgül, faillerin yargılanacağı ana dek cinayetin peşini bırakmayacaklarını söyledi.
“Tehdit, şantaj, hakaret, iftira…”
Baro Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Başkanı Aslı Pasinli ise, kurulan Tahir Elçi İnsan Hakları Kürsüsü’nde Av. Müzeyyen Boylu cinayetine ilişkin konuştu. İşlenen cinayete dair basına yansıyan bazı haberlerde eksik ve yanlış bilgilerin olduğunu belirten Pasinli, failin başından itibaren boşanmak istemediğini, Müzeyyen’i davasından vazgeçirmek için şiddet uygulayarak sürekli tehdit, şantaj ve iftiralarda bulunduğunu söyledi. Boşanma davası devam ederken failin çocukları kaçırması üzerine Müzeyyen’in 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında çocuklarla failin kişisel ilişkinin kaldırılması ve kendisi için de koruma tedbirlerine başvurduğunu kaydeden Pasinli, bu talebine rağmen sadece 15 gün gibi kısa, ihtiyacını karşılamayan ve işlevsiz kalan önleyici tedbir kararı verildiğini söyledi.
“Emniyet’e şikayyete bulunmuş”
14 Nisan 2019 tarihinde failin, Müzeyyen ve annesinin beraber yaşadığı evi basarak Müzeyyen’i darp ettiği ve tehditler savurduğunu ifade eden Pasinli, “Müzeyyen bu olay üzerine emniyete giderek şikayetçi olmuştur. Fail boşanmak istemediğini yinelemiştir. 19 Mayıs 2019 tarihinde fail hedef gözetmek suretiyle her biri bağımsız nitelikte öldürme kastı, isteği ve iradesiyle 11 kurşun yarası ile Müzeyyen’i katletmiştir. Cinayete müdahale etmek isteyen görgü tanıklarının ifadesine göre, fail Müzeyyeni vurduktan sonra etraftan yaklaşmaya çalışan insanlara silah doğrultarak ‘yaklaşma sana da sıkarım’ diye soğukkanlılıkla tehditler savurmuştur. Soruşturma dosyasına olay yerine ait kamera görüntüleri girmiştir” dedi.
Nergiz, Şule, Ceren…
Kamuoyunda ciddi tepkiler yaratan Müzeyyen Boylu cinayetinin yaşanan kadın cinayetlerinden hiçbir farkının olmadığını söyleyen Pasinli, aynı gün Nergiz Yavaş, Gizem Tabak’ın da erkek şiddetiyle katledildiğini ve yine Şule Çet, Sakine Oğuz, Ceren Damar cinayetleri de hep aynı erkek zihniyetinin sonucu katledildiğini hatırlattı. Pasinli yaşanan cinayetlerin özünde kadınları eşit, özgür ve hakları olan birey olarak görmeyen eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklandığını söyledi.
“Devlet de sorumludur”
Kadın cinayetlerinde erkek şiddeti kadar devlet mekanizmalarının da sorumluluğuna işaret eden Pasinli, “Kadınların şikayetleri üzerine gerekli özen ve yükümlülüklerin gösterilmemesi sonucu kadınların ihtiyacı olan koruma mekanizmaları layıkıyla işletilmemektedir. Tutuklama kurumunun erkek fail üzerinde etkin bir şekilde uygulanmaması, kadın üzerinde baskı kurmaya devam etmesine neden olmakta ve kadını şikayeti konusunda dirençsiz bırakarak şikayetinden vazgeçirmeye zorlamaktadır. Etkisiz ve yetersiz soruşturmalarla caydırıcı cezaların verilmemesi nedeniyle ortaya çıkan cezasızlık kültürü de erkekleri şiddet uygulama ve öldürme konusunda cesaretlendirmektedir. Kadınların hak arama mücadelesi önündeki bürokratik engeller, işlevsiz ve kısa süreli göz boyayan tedbirler, boşanmaların önlenmesine dair iktidar söylemleri, uzayan yargılama süreçleri, taleplerin sonuçsuz kalması kadınları yıldırarak adalete olan inançlarını zedelemekte ve erkek şiddeti karşısında yalnızlaştırmaktadır” diye konuştu.
Hukuka bağlı kararlar
Kadınlarla erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliği sağlanması gerektiğine vurgu yapan Pasinli, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve şiddeti ortadan kaldıracak kapsamlı politikalar üretmek ve hayata geçirmek. Kişisel ilişkilerde şiddet içermeyen çatışma çözümleri, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konuların resmi müfredata eklenmesi, medyanın cinsiyetçilikten arınmış bir yayın politikası gütmesi ve buna uygun bir dil kullanması önemli değişimler yaratacaktır. Yine siyasetçilerin ve yetkililerin şiddete karşı net tutum alması ve buna uygun davranmaları, hukuk uygulayıcılarının ve yargının beslendiği ataerkil kültürün etkisinden çıkıp uluslararası ve ulusal hukuka bağlı karar vermeleri önemlidir” şeklinde konuştu. Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi ile şiddete sıfır tolerans taahhüdünde bulunduğuna değinen Pasinli, “Her geçen gün artan kadın cinayetlerine karşı net tutum almak ve yaşanılan bu cinayetlerin bütün toplumu ilgilendiren hayati bir mesele olduğuna dikkat çekmek adına ulusal yas ilan edilmelidir” dedi.