1991 yılında Kulp İlçesi'nde 7 köylünün ölümü ve 2 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda 37 asker hakkında "meşru müdafaa" kullandıkları gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne taşınan davada karar çıktı. Başvuruyu kabul eden AYM, 7 kişinin öldüğü olayla ilgili “yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine” karar verdi. Bu kararla birlikte takipsizlik kararı verilen soruşturma tekrar açılacak
Deniz TEKİN/Yenigün Özel
DİYARBAKIR YENİGÜN - Bingöl'ün Solhan ilçesinde çıkan çatışmada ölen 3 PKK üyesinin cenazesini 24 Aralık 1991'de ilçe girişindeki Kulp-Muş karayolu üzerindeki Kulp çayı köprüsünde karşılamaya giden ilçe sakinlerinin üzerine ateş açıldı. İddiaya göre yolu trafiğe kapatan askerlerin açtığı belirtilen ateşte, Mehmet Nesip Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtuyi, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Ali Miltaş ve Şahin Tekin isimli ilçe sakinleri hayatını kaybetti. Mehmet Şah Tekin ve Şeyhmus Altındağ ise yaralandı. Olay sırasında gözaltına alınarak haklarında dava açılan 54 kişi ise, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanıp beraat etti. Olayla ilgili soruşturma başlatan Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı, olay tarihinde Diyarbakır İl Jandarma Komutanı olan, tuğgeneral rütbesine yükseldikten sonra emekliye ayrılan ve 1999’da Trabzon’da trafik kazasında ölen Albay İsmet Yediyıldız hakkkında "Görevin ifası sırasında adam öldürmek ve aynı suça teşebbüs" suçundan yargılanması için 25 Ağustos 25 Ağustos 1992 yılında fezleke hazırlayarak Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Fezlekede, dönemin İl Valisi’nin karşı çıkmasına rağmen askerlere ateş emri verdiği, “Maktullerin ölümü ile sonuçlanan olayların meydana gelmesine sebep olduğu, görevini kötüye kullandığı iddiasının mevcut olduğu" belirtildi. Ancak Yıldız'ın yargılanması için istenen fezleke ile ilgili işlem yapılmadı.
37 subay ve astsubayın ifadesi alındı
üSavcılık, olay günü Kulp’ta görevli olan Hazro, Silvan, Ergani ve Lice jandarma personelleri hakkında soruşturma izni verilmesi için de il ve ilçe idare kurullarına yazı yazdı. Savcılık olaydan 2 yıl sonra 7 Temmuz 1993 tarihinde dosyada görevsizlik kararı vererek, gereğinin yapılması için olay yerinde olan askerlerin görevli olduğu il ve ilçe idare kuruluna gönderdi. Ailelerin avukatı Nahit Eren olayla ilgili 2005 yılına kadar işlem yapılmadığını belirterek, Diyarbakır Valiliğine başvurdu. Eren, 2012 yılında Kulp Cumhuriyet Savcılığı yeni bir suç duyurusu dilekçesi vermesi üzerine dosya zaman aşımına uğramasına kısa süre kala yeniden soruşturma başlatıldı. "Adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs"ten açılan soruşturmada olayın yaşandığı gün Kulp’ta görevli olan 37 subay ve astsubayın ifadesi alındı. Soruşturma sürecinde Albay İsmet Yediyıldız’ın da aralarında bulunduğu 4 askerin hayatını kaybetmesi üzerine dosyada şüpheli sayısı 33'e düştü. Ailelerinin avukatı Nahit Eren, 23 yıl geçmesine rağmen olayın etkili ve hızlı bir şekilde soruşturulmaması nedeniyle yaşam yaşam hakkının ihlal edildiği gerekçeleri ile 2014 yılında AYM'ye başvurdu.
26 yıl sonra takipsizlik kararı
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olaydan 26 yıl sonra 2 Kasım 2017 günü soruşturmayı tamamlayarak 33 asker hakkında " “Adam öldürme ve silahla yaralama” suçundan takipsizlik kararı verdi. Albay Yediyıldız’ın dosyasının izin talebi ile Diyarbakır Valilliği’ne, diğer askerlerin dosyalarının ise Kulp Kaymakamlığı’na gönderilerek soruşturma izni istendiği belirtilen kararda, dosyaların akıbeti sorulduğunda Diyarbakır İl İdare Kurul’unda konuyla ilgili belge ve bilgiye rastlanmadığı, Kulp Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulu’nda dosyanın kayıtlarda mevcut olmadığının bildirildiği kaydedildi. 7 kişinin ölümüne sebebiyet veren ateşli silahın olay yerindeki jandarma personeline ait olduğuna ve dolayısıyla jandarma personelinin bu kişilerin ölümüne sebebiyet verdiğine dair hiçbir delil bulunmadığı savunulan kararda, ölenlerin vücutlarından çıkarılan ya da olay yerinde ele geçirilen mermi çekirdeği ve boş kovanların hangi jandarma personelinin silahından ateş edildiğine dair bilirkişi incelemesi de bulunmadığı kaydedildi. Kararda, olayı tarafsızca anlatabilecek bir tanık ifadesi olmadığı ileri sürüldü. Kararda "jandarma personelinin maktullerin ölümüne sebebiyet verdiği kabul edilse dahi meşru meşru müdafaa şartlarının oluştuğu kanaatine varıldığı" ifade edildi. Askerlerin, protestocuları dağıtmak ve yaşam haklarını korumak için ateş etmek zorunda kaldıkları kaydedilen kararda, "saldırı ve savunmanın orantılı" olduğu savunuldu.
Karar itiraz edildi
Avukat Nahit Eren, takipsizlik kararının kaldırılması için Diyarbakır Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurdu. Olayda ölenlerin örgüt ile bir bağlantılarının olmadığını, üzerlerinde herhangi bir ateşli silah bulunduğuna dair delilin bulunmadığı belirtilen itiraz dilekçesinde, “Güvenlik güçlerinin silah kullanma koşullarına ilişkin hiçbir yükümlülüğe uymadan orantısız bir şekilde ateşli silahlarla kitle üzerine hedef gözetmek suretiyle ateş etmişlerdir. 26 yıl sonra olay tarihinde alınan ifadeler ışığında dönemin Cumhuriyet savcılarının yapmış olduğu hukuki değerlendirmeler ve tespitler görmezden gelinerek takipsizlik kararı verilmiştir. Savcılık makamının kendisini yargılama makamı olarak görerek meşru müdafaa nitelemesi ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı ceza hukuku açısından kabul edilemez” denildi. Takipsizlik kararının kaldırılması için Sulh Ceza Hakimliği'ne yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine dava 2018 yılında ikinci kez AYM'ye başvuru yaptı. Başvurada, olayın yaşandığı 24 Aralık 1991 tarihinden günümüze kadar yapılan soruşturmanın yeterli ve etkili bir şekilde yürütülmediği ifade edilerek, şüphelilerin belli olduğu olayda insanlığa karşı işlenmiş bu ağır suçun faillerinin yargı makamının önüne çıkarılamadığı belirtildi. Başvuruda, güvenlik güçlerinin orantısız bir şekilde ateşli silahlarla üzerine hedef gözetmek suretiyle ateş ettiğini ve bunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) düzenlenen yaşam hakkının ihlal edildiğini ve soruşturmanın takipsizlikle sonuçlanmasının etkin bir soruşturma yürütülmediğini göstergesi olduğunu savunuldu.
Soruşturmanın tekrar açılması bekleniyor
AYM, Avukat Eren'in 2014 yılında yapılan başvuruyu olaydan koşulları oluşmadığı halde silah kullanarak 7 kişinin ölümüne ve 2 kişinin yaralanması neden olmaları ve adli makamların da bu olayı etkili ve süratli biçimde soruşturmamaları nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği dair başvurunun "Kabul edilebilir" olduğuna karar verdi. AYM, olayla ilgili "Yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine" hükmetti. İhlal kararıyla ilgili gerekçeli kararı yazmayan AYM, gerekçeli kararı tamamladıktan sonra ihlallerin giderilmesi kararı ilgili taraflara gönderecek. AYM, gerekçeli kararında belirtilen ihlaller doğrultusunda olayla ilgili takipsizlik kararı verilen soruşturmanın tekrar açılması bekleniliyor.