Cezaevlerindeki açlık grevi eylemlerine ilişkin basın açıklaması yapan Açlık Grevleri Takip Platformu, cezaevlerinde olası ölümlerin yaşanmaması için siyasal iktidarı bir an önce harekete geçmeye çağırdı. Platform, ulusal ve uluslararası hukuk ve insan hakları kurumlarını ise konuya duyarlı olmaya davet etti
Rıdvan KÖSEN
DİYARBAKIR YENİGÜN - İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği (TİHV), Diyarbakır Tabip Odası (DTO), Diyarbakır Barosu ve Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), tarafından kurulan Açlık Grevleri Takip Platformu, İHD Diyarbakır Şube binasında basın açıklaması düzenledi. Hapishanelerde devam eden ve aralarında DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in de bulunduğu 300'ü aşkın siyasi mahpusun sürdürdüğü açlık grevi eylemine ilişkin düzenlenen basın toplantısında grevdeki eylemcilerin sağlık durumuna dikkat çekildi. Açlık grevindeki mahpusların durumuna nedeniyle tespit ve değerlendirmelerde bulunan Platform üyesi Gulan Çağın Kaleli; “313 açlık grevcisinin tek bir talebi vardır. Bu talebin yerine getirilme sorumluluğu ise siyasal iktidarındır. Taleplerin karşılanmayıp eylemci mahpusların sağlık ve yaşam hakkına yönelik ortaya çıkacak üzücü sonuçlarından da yine siyasal iktidar sorumlu olacaktır” dedi
“Açlık grevcilerinin sayısı 313 kişiye ulaştı”
Aralarında HDP Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in de bulunduğu açlık grevcilerinin sayısının 313’e ulaştığını belirten Kaleli; “Kamuoyunun da bildiği üzere İmralı Hapishanesi’nde hükümlü olarak bulunan Abdullah Öcalan’ın Nisan 2015 tarihinden bu yana ailesi, avukatları ve vasisi ile görüştürülmemesi nedeniyle kendisine uygulanan “mutlak tecrit” koşullarının son bulması için, 8 Kasım 2018 tarihinde DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in başladığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi bu gün itibarı ile 96. gününe ulaşmıştır. Türkiye Hapishanelerinde bulunan birçok mahpus Leyla Güven’in talebinin haklı ve meşru olduğunu dile getirerek, bir an önce bu talebin yerine getirilmesi amacıyla öncelikli olarak 27 Kasım 2018 tarihinde Süresiz-Dönüşümlü, daha sonra 16 Aralık 2018 tarihi itibarıyla gruplar halinde Süresiz-Dönüşümsüz Açlık Grevi eylemine başlamıştır. Bu gün itibariyle ile Türkiye Hapishanelerinde Süresiz-Dönüşümsüz açlık grevcilerinin sayısı 313 kişiye ulaşmıştır. Leyla Güven’den sonra 16 Aralık 2018 tarihinde Süresiz-Dönüşümsüz Açlık Grevine başlayan 41 kişilik birinci grup ise eylemlerinin 58.günündedir. Açlık Grevlerinin sonlanması için siyasal iktidar ve yetkili kurumlar, eylemcilerin taleplerini yerine getirmeye yönelik herhangi bir adım atmamıştır. Bu nedenle süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemcilerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Leyla Güven ve ilk grupta bulunan açlık grevindeki mahpusların sağlık durumları gelinen gün itibariyle kritik aşamaya yaklaşmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Uzun süreli açlık grevlerinde ölümler yaşanabilir”
Uzun süreli açlığın; insan vücudundaki tüm sistemler üzerinde olumsuz etkileri yarattığını ifade eden Kaleli; “Uzamış açlıkla birlikte bağışıklık sisteminin zayıfladığı, Açlık grevi yapan eylemcilerin enfeksiyonlara yatkın hale gel(ebil)dikleri, çoklu organ yetmezliği geliştikten sonra ölümlerin yaşanabildiği geçmiş acı deneyimler bize göstermiştir. Açlık grevi eyleminin uzaması ile birlikte eylemcilerde ciddi kilo kaybı, bitkinlik, yorgunluk, yürümekte güçlük, görme bozuklukları, tansiyon düşüklüğü, baş, eklem ve kas ağrıları, bulantı-kusma, uykusuzluk, ses ve gürültüye karşı aşırı hassasiyetin gelişebildiği bilinmektedir. Yine Sürecin uzaması ile birlikte sıvı ve tuz alımından sonra kusmaların başlaması ve sıvı al(a)mamaya bağlı sağlık açısından yıkıcı bir takım sonuçların ortaya çıkması olasılık dâhilindedir” diye belirtti.
“Zamana yayılmış işkence ele alınabilecek bir tutumdur”
Hapishanelerde kalanların onurları, yaşam hakkı ve sağlık hakları başta olmak üzere tüm hakları devletin sorumluluğundadır ifadelerini dile getiren Kaleli; “Açlık grevlerinin herhangi bir aşamasında hapishane kurumlarının olası şeker, tuz ve vitamin yasağı, yaşam hakkı bağlamında zamana yayılmış işkence ve kötü muamele olarak ele alınabilecek bir tutumdur. Tüm açlık grevi eylemcilerine yaşamın devam etmesi için en az alınması gereken 5 büyük su bardağı su/sıvı, 2 çay kaşığı (2 gr) tuz, 5 yemek kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı karbonat ile 500 mg B1 vitamini içeren kompleks B vitamini preparatları sağlanmalıdır. En az alınması gereken bu maddelerin kısıtlanması durumunda geçmiş yıllardaki açlık grevlerinde yaşandığı gibi kalıcı bir takım hasarların oluşmasına ya da ölümle sonuçlanabilecek ağır sonuçların yaşanmasına neden olacaktır. Bu nedenle açlık grevi yapanların sağlık çalışanları tarafından onamlarına uygun olarak düzenli takip edilmesi, ihtiyaçları olan su, tuz, şeker ve B vitamininin sağlanması, kendilerine bakamayacak duruma geldiklerinde refakatçilerinin olması, gibi konular ek sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını engelleyecektir. Açlık grevlerinde “sıvı, B grubu vitamin, tuz, şeker ve karbonat” alımı yaşamsal olduğu kadar, eylem sonlandıktan sonra kalıcı beyin hasarlarının önlenmesi açısından da kritik önemdedir” dedi.
“Açlık grevi eyleminin temel amacı ölüm değildir”
Açlık grevi eylemlerinin temel amacı ölüm olmadığını belirten Kaleli; “Açlık grevleri genellikle demokratik hukuk ilkelerinin işlemediği, kendini ifade etme yollarının daraldığı ortam ve süreçlerde vücut bulan ve bir protesto amacı taşıyan eylemlerdir. Bu nedenle açlık grevi eyleminin temel amacı ölüm değildir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yiyeceği reddetmektedir. Fakat günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam etme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik hasarların görülmemesi için B Grubu Vitaminin mutlaka alınması gerekir. Nitekim Dünya Tabipleri Birliği 1991 tarihli Malta Bildirgesi'nde açlık grevcisini “zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlamıştır. Bizler; hukukçular, insan hakları savunucuları ve sağlık örgütü temsilcileri olarak açlık grevi eylemine başvuran mahpusların başta sağlık hakkı olmak üzere, yaşam haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.
“313 açlık grevcisinin tek bir talebi var”
Kaleli, Siyasal iktidarın, açlık grevcilerinin talebini süreç daha tehlikeli bir noktaya evirilmeden değerlendirmeleri gerektiğini dile getirerek sözlerine şu şekilde devam etti; “Bu gün itibariyle 313 açlık grevcisinin tek bir talebi vardır Bu talebin yerine getirilme sorumluluğu ise yine siyasal iktidarındır. Taleplerin karşılanmayıp hapishanelerde devam eden süresiz- dönüşümsüz açlık grevleriyle ilgili olarak, eylemci mahpusların sağlık ve yaşam hakkına yönelik ortaya çıkacak üzücü sonuçlarından da yine siyasal iktidar sorumlu olacaktır. Bu nedenle öncelikle Adalet Bakanlığının ve ilgili kurumların bir an önce hareket geçmesi gerekmektedir. Mahpusların açlık grevi eylemi konusunda siyasal iktidarın ölümler yaşanmadan barışçıl yollarla gerekli tedbirleri alması ve talepleri değerlendirmek üzere harekete geçmesi gerekmektedir. Soruna temel hak ve özgürlüklerin esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması için biran önce Adalet Bakanlığını, ulusal ve uluslararası hukuk ve insan hakları kurumlarını duyarlı olmaya davet ediyoruz.” Açlık Grevi Platformu üyesi Gulan Çağın Kaleli’nin konuşmasından sonra sonra Diyarbakır Tabipler Odası Başkanı Mehmet Şerif Demir açlık grevindeki mahpusların sağlık durumuna ilişkin tespit ve değerlendirmelerin yer aldığı bir rapor paylaştı.