Ercan Güler, garson olarak işe başladıktan 8 yıl sonra Aslan Lokantası'nın patronu oldu ama kriz baş gösterdi, müşteri yarıya indi. Güler “Başka iş bilmiyorum, dayanmaya çalışacağım" diyor
YENİGÜN HABER - Yaklaşık 20 yıldır Aslan Lokantası’nda yemek yiyorum. 20 yıl aynı yerde yemek yemek biraz konformizmi çağrıştırıyor ki öyledir de. Gittiğin mekan hem ekonomik hem de lezzet olarak korunaklı bir yer olduğu içindir bu müdavimlik. Bir süre sonra zaten kendini evinde gibi hissedersin, fark etmeden bir masan bile oluşur bilinçaltında. Garson damak tadını bilir, yemek önerisinde bulunur, “Sen bunu seversin abi” diye hüküm bildirir. 20 yıl önce Diyarbakır’da yaşamıyordum ama yılda birkaç kez değişik vesilelerle gelirdim Diyarbakır’a. Kalabalık bir ekiple birlikte değilsem mutlaka uğrardım Aslan Lokantası’na. Kapının hemen yanındaki kasada oturan Habip ustayla ayaküstü laflardık. Elbette siyaset konuşurduk. Beni biri mi tanıştırmıştı Habip ile hatırlamıyorum. Ama gazeteci olduğumu biliyordu ve İstanbul’dan gelen gazeteci muamelesi yapardı. Türkiye’nin ahvalini sorar, Diyarbakır’a ve Kürt meselesine nasıl baktığımı çaktırmadan anlamaya çalışırdı. “Sen gazetecisin, bilirsin” derdi ve aslında imtihana çekerdi. Yüzünde muzip ve meraklı bir ifade olurdu. Oysa ben anlatmak değil, dinlemek istiyordum. O ise söze takla attırır, sorularının arasında gizlediği fikirlerini bulmamı isterdi. Bunu söylemezdi elbette, hissettirirdi. İş hesap ödemeye gelince, “Misafirsin, bizden olsun” derdi ve bu konuda çok samimi olurdu. Yolcu ederken, “Hele bakalım ne yazacaksın” derdi, yine muzipçe.
Görmüş geçirmiş olma hali
Muzipçe çünkü o tarihlerde ve günümüzde de Diyarbakırlılar, gazetecilerin doğruları yazabileceğine inanmadı, inanmıyor. Bu, öyle bir günde değil, yıllar içinde deneyimlenerek oluşmuş bir kanıdır. Faili meçhullere, köy yakmalara, gözaltında kayıplara ve daha bir sürü vahşete tanıklık etmiş ancak gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında bambaşka gündemlerle karşılaşmışlardır hep. Vahşetin ortasında attıkları çığlığın hep sessizlik, duyarsızlık, insafsızlık duvarlarına tosladığını defalarca görmüşlerdir. Gazeteciye güven eksikliği buradan geliyor işte. Elbette hafızalarında birkaç gazeteci isimi vardır güvendikleri ama onlar da her zaman yanlarında olamıyor ve etki alanlarının yetersiz olduğunu biliyorlar. Habip ustanın, “Hele bakalım ne yazacaksın” deyişindeki kinaye bu yüzden. Bunu bildiğim için Habip ustaya hiç alınmadım. Birkaç kez kasada Habip ustayı göremeyince merak edip sormuştum. “Vefat etti” dediler. Nasıl bir eder, anlatması çok zor. Televizyonda yine haber kanalı açıktı, yemeklerin lezzetinde bir değişiklik yoktu, garsonların ve kasadaki yeni şahsın edasında bir değişiklik yoktu. Ama kiminle atışacaktım? Üstelik mekanı korunaklı yapan, görmüş geçirmiş olmanın mütevazılığıyla sohbet eden Habip usta gitmişti? Bir süre ayağımın Aslan Lokantası’ndan kesilmesi bu nedenle miydi, bilmiyorum.
Ercan Güler’in hikayesi
Bir aile işletmesi olan Aslan Lokantası ile hikayem böyle. Ercan Güler’in hikayesi ise daha farklı. Güler, 8 yıl garsonluk yaptığı lokantaya patron oldu. Hikayesini anlatırken “Ben İstanbul’da, Tophane’de büyüdüm” diyerek eskilere gidiyor Güler. Memleketi Diyarbakır’a 18 yaşında geliyor ve bulaşıkçı olarak yemek sektöründe işe başlıyor. Birkaç bilinen restoran ismi sayıyor Güler ve “Sonunda burada garsonluğa başladım” diyor. 45 yıldır aile işletmesi olarak hizmet veren mekanın patronu olma süreci ise bütün dünyayı etkileyen korona virüsü ile başlıyor. “Korona virüsü yüzünden lokanta kapandı. Diğer garsonlarla birlikte işsiz kaldık. Devletten her ay aldığım bin lira ile geçinmeye çalıştım. Evde 5 çocuk var, faturalar var... Patron ‘Para yok’ diyerek destek olmuyor. Çok zor geçti benim için. İşten de ayrılamıyorum, ayrılsam tazminat alamayacağım.” Korona virüsü tedbirleri gevşeyip mekan açıldığında ise patron, bu kez eleman eksiltme yoluna giriyor. Kalanların da yevmiyesini düşürüyor. Bu koşullarda çalışamayacağını söyleyen Güler, uzun uğraşlardan sonra tazminatını alıp ayrılıyor 8 yıl çalıştığı Aslan Lokantası’ndan. Yıllar önce başka iş bulamayınca garsonlukta karar kılmış Güler, 40 yaşından sonra ne iş yapabilirdi? Kredi çekip küçük bir tostçu dükkanı açıyor. Asla zengin olmayacağını biliyor ama tost satarak hayatını idame ettirme, çocuklarının ihtiyacını karşılama imkanı buluyor. Sonra bir gün Aslan Lokantası’nın devredileceği haberini alıyor. İki arkadaşıyla konuşup anlaşıyor ve 8 yıl garsonluk yaptığı Aslan Lokantası’nı devralıyor.
Pandemi bitti ekonomik kriz başladı
Güler, 3 ay önce devraldığı mekanda ciddi bir değişikliğe gitmedi. Televizyonda yine haber kanalı açık. Güler yine garson ve edasında bir değişiklik yok. Döner ve kebap servisi yine yapılıyor. Son yıllarda lokantada yemek çeşitleri azalmıştı, şimdi biraz artış var. Bir de ekonomik krizden dolayı fiyatlarda artış var elbette. Artışın nedenini şöyle anlatıyor Güler: “Bize rokayı Hevsel Bahçeleri’nden getiren adam yüzde yüze yakın zam yaptı. Dolar yükselmiş, yakıta zam yapılmış, adam yanında çalıştırdığı elemanın yevmiyesini arttırmış. Ne yapsın, o da rokaya zam yapmış. Bu en basiti. Yağ, tüp, et, su fiyatları, hepsi, hepsi arttı. Mercimek yüzde yüz arttı. Ben mercimek çorbasını nasıl eski fiyattan sayabilirim, hadi sen söyle. Bizim de zam yapmaktan başka çaremiz kalmadı. Senin yediğin yemeğe mesela, 5 lira zam yaptım.” Malum, dolar istikrarlı bir şekilde yükseldi ve daha yükseleceği beklenirken bir gecede hızla düştü. Açık televizyonda bu hızlı düşüş yorumlanıyor. Bu hızlı düşüşten memnuniyetle söz eden için Güler, “Hepsi palavra” diyor, “Hepsi Erdoğan’ın adamı. Erdoğan ne dese doğru diyorlar. Hepsinin bir menfaati var” diyerek kestirip atıyor.
‘Yakıtta indirim olmadan hiçbir şeyde indirim olmaz’
Fiyatlar iner mi? Daha ben bu soruyu sormadan kendisi soruyor: “Hani yakıtta fiyatlar indi mi? İnmedi. Yakıtta indirim olmadan hiçbir şeyde indirim olmaz. Ha, Erdoğan çıkar der ki ‘Mercimeğin fiyatı şu kadar olacak’, onu bilemem.”
Bir de şu örneği veriyor Güler: “Şimdi market yağı 100 liraya aldı, ona göre satacak. Dolar bu seviyede kalırsa ileride ona göre düşer yağın fiyatı. Şimdi sen adama diyemezsin ki 100 liraya aldığın yağı 50 liradan sat. Adam iflas eder, biter.” Televizyonda dinlediğim ve neredeyse hiçbir şey anlamadığım insanlardan farklı olarak günlük hayatın içinden ve anlaşılır şeyler söylüyor Ercan Güler. Aslan Lokantası nasıl etkilendi durumdan, biraz daha irdelemek istiyorum. Krizden dolayı müşteri sayısında azalma oldu mu mesela? “Olmaz mı?” diye soruyla karşılık veriyor Güler ve şöyle devam ediyor: “Bizim müşterimiz daha çok bankacılar, doktorlar, polisler. Şimdi bankacı diyor ki ben bu yemek kartıyla her gün lokantada yemek yiyemem. Haksız değil, her gün lokantada yemek yerse kartın üstüne cebinden para koyması gerekecek. O yüzden daha az gelmeye başladılar. Çorba içip gidenler, daha ucuz diye dürüm isteyenler çoğaldı. Diyebilirim ki yüzde elli azaldı müşterimiz. Sen bize güvendiğin için ne kadar hesap geldi diye bakmıyorsun ama böyle devam ederse maaşın yetmeyecek ve sen de hesap yapmaya başlayacaksın.” Müşteri azaldıysa önlem almak gerekiyor ve maalesef işverenlerin aklına ilk gelen önlem de eleman çıkarmak. Güler henüz bu yola başvurmamış. “İnşallah bu kriz zamanında kimseyi işten çıkarmak zorunda kalmam” diyerek yakın zamanda Suriyeli bir elemanıyla yaşadıklarını anlatıyor: “Ortaklarımla konuştuk, dedim ki çalışanlara 10 lira zam yapalım. Ortaklarım zor durumda kalacağımızı söyledi. Ama her şeye zam gelmiş, onlara da yazık. Çalışanlara 10 lira zam yapmaya karar verdik. Suriyeli bir garson vardı, 10 lira zam yaptığımızı söyleyince, ‘10 lira ayıp değil mi?’ dedi. Her şeyin fiyatı acayip artmış, adama 10 lira zam yapmışız. O böyle deyince ben de utandım 10 lira zam yaptığımız için. Ama ancak bu kadar yapabildik.” Suriyeli garson işten ayrılmış “Bu krizde daha iyi bir iş bulabilir mi bilmiyorum” diyor Güler. Garsonların yevmiyesini de bu söyleşi sırasında öğrendim: 110 liradan 120 liraya çıkmış. Bütün günü ayakta geçiren garsonların aldığı 120 liranın nasıl uçup gittiğini Güler hesaplayıp anlatıyor. Benim “Yahu 120 lira ne işe yarar” dememe fırsat vermeden. Öte yandan şu belirsiz ekonomik ortamda Aslan Lokantası’nı daha ne kadar işletebileceğini düşünüyor. “Elimden başka iş gelmiyor. Dayanabildiğim kadar burada kalacağım” diyor. Şeyh Said Meydanı’na bakan, yemekleri lezzetli ve fiyatı mütevazı Aslan Lokantası’na ben de gitmeye devam edeceğim. Ama ne kadar dayanırım, Ercan Güler gibi ben de bilmiyorum. Kaynak: Vecdi Erbay/Gazeteduvar