Büyük acıların üzerine inşa edilen yeni Sur’da evlerin teknik sorunları önemli oranda bitti. Sur’da yeniden yaşamaya başlayan yoksul insanların umudu, vadedildiği gibi Sur’un cazibe merkezi olması.
Hz. Süleyman Camisi’ne açılan kapı, surlarda devam eden restorasyon nedeniyle kapalıydı. Hevsel’e inmek isteyenler kapının sağındaki yolu kullanıyordu. Yol, Hevsel’in yanı sıra belki 100 metre sonra Sur’da yeni yapılan mahallelere uzanıyordu. Yolda yaya trafiği yoğundu ancak yeni inşa edilen mahalle sakindi.
Duvardaki Kaymakamlık tabelasından Süleyman Nazif İlkokulu’nun bundan böyle Kaymakamlık binası olarak hizmet vereceği anlaşılıyor. Ancak mahalleye girerken Kaymakamlık binasından önce Nasuh Paşa Cami, Zincirkıran Türbesi ve Kurşunlu Cami gibi tarihi yapılar karşılıyor insanı. Beyaz badanalı yeni evlerin arasından bazalt taşı ya da tarih kendisini gösteriyor demek de mümkün elbette. Bu yapılar 2015’teki çatışmalardan zarar görmüştü, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından tadilatı yapıldı. Tadilat uygun şekilde yapılmış mı? Bu soruya işin ehli olanlar daha sağlıklı cevap verebilir ancak bana çok doğru yapılmış gibi gelmedi.
MAHALLEDE ÇAY KEYFİ
Kaymakamlık binasının karşısındaki boş arsada çocuklar top oynuyordu. Birkaç genç adam ise Hevsel tarafından esen rüzgara siper olan duvara sırtlarını dayamış, arada kendisini gösteren kış güneşine karşı çay içiyordu. Semaver ta uzaktan görünecek şekilde orta yerde duruyordu.
Çayın fiyatı 2 liraydı. “Çok değil mi?” diye sordum. Suriçi’ndeki kafelerde çayın 5 lira olduğunu hatırlayıp daha sorarken pişman olmuştum. Ancak sırtını duvara dayamış gençlerden biri sadece pişman etmedi, perişan da etti beni. “Ucuz bile” dedi, “Bak ne güzel açık havada çay içiyoruz. O kafelerde hiç çay içilir?” Doğru söylüyordu, açık havada çay içmenin keyfi bir başkaydı.
YAŞAYAN MAHALLE KÜLTÜRÜ
Gençlerden biri çay kapıp getirdi, “Çayımız güzeldir abê” diyerek. Para falan almadı tabii. Gidenler gelenler oluyordu ve hepsi birbirini çok uzun zamandan beri tanıyordu. Sur’daki evleri yıkılmadan önce de komşuluk yapmışlardı.
Çaydan sonra yemek de teklif edildi. Sur’daki mahalle kültürü, evler ve sokaklar değişmiş olsa da hala devam ediyordu. Mesela Davut Koluman, beni evine götürdü gezdirmek için. Ancak evde kimse yoktu. Hemen yanındaki eve götürdü bu sefer. “Kimseyi rahatsız etmeyelim” dedim çekinerek. Ama Koluman, mahalledeki bütün evler kendisininmiş gibi rahat davranıyordu, “Yabancı kimse yok” diyerek. Nitekim selam verip evlerden birini gezdik.
Evini gezdiğimiz adam, evini kiralamak istiyormuş ancak kapısını çalan olmamış henüz. Koluman, sabırlı olmasını istedi, “Bu evler çok değerli olacak” dedi. Az sonra öğrenecektim, Sur’daki yeni mahallelere taşınanların büyük çoğunluğu 'evlerin biraz daha değer kazanmasını' bekliyordu. O zaman ya kiraya verecekler ya da satacaklardı.
'TOLEDO OLMADI, MOLEDO OLDU'
Evlerinden çıktıktan sonra her biri bir tarafa dağılmış. “Neler gördük neler” diyor biri. Şimdi evlerine dönmüş olmaktan memnun görünüyorlar. Sokakların daha düzenli olmasından, evlerin yeni olmasından hoşnutlar. Kendileri de evleri, evlerin avlularını cezaevine benzetiyorlar ama yine de yeni bir ev işte. Üstelik ileride değer kazanacağı tahmin edilen bir ev.
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu “Sur Toledo olacak” demişti. Bu sözü hatırlatınca, gençlerden biri “Toledo olmadı, moledo oldu” diyor gülerek. Bir başkası, Davutoğlu’nun “Sur’dan ev alacağım” dediğini hatırlatınca, “Davutoğlu Sur’dan ev aldı mı almadı mı” tartışması çıkıyor. Biri, şöyle bağlıyor tartışmayı: “Ev almamışsa da işyeri satın almıştır.” Yorum yapmadan sadece dinliyorum ve Alipaşa duvarlarındaki “Toledo’ya hayır” sloganını düşünüyorum.
'İŞYERİNİ SUR’DA YAŞAYANLAR AÇSIN'
Boş alanda gürültüyle top oynayan çocuklara bakarak konuştuğumuz Ahmet, devlete her ay 4 bin 500 lira ödemek zorunda. Ahmet, “Benim yıkılan evim iki katlıydı. Onun yerine yapılan evi verdiler, şimdi 15 yıl boyunca her ay 4 bin 500 lira vermem gerekiyor. Ev ondan sonra benim olacak” dedi.
Ahmet işsiz. Nasıl ödeyecek bu kadar parayı? Parayı ödemenin bir iki yolunu anlattı. Çok aklıma yatmadı ama o, bu yollardan birinin tutacağından emin. Bu yollardan biri, bir-iki sene hiç ödeme yapmamaktı. Ahmet’e göre bu süre içinde mahallenin ve evlerin değeri artacak, o da kârlı bir fiyata evi satacak, borç falan da kalmayacaktı.
“Yanılıyorsun, bu şekilde bu evi sana bırakmazlar” demek istemedim Ahmet’e. Belki gerçekten yanılmıyordur. Olumsuz düşünceyi aklımdan geçirdim ama umarım ben yanılıyorumdur ve Ahmet bir kez daha mağdur olmaz.
'BİR KEZ DAHA GÖÇ YOLU'
Yeni binaların önünde konuştuğumuz insanların neredeyse tamamı işsizdi. Geçici işlerde ve inşaatlarda çalışıyorlardı. Esas niyetleri buradan bir daha ayrılmamaktı, hatta gençlerden biri, sınıfsal bir göndermede bulunarak, “75’tekiler (Mahabat Bulvarı’nda oturanları kastediyor) burada işyeri açsın istemem. Sur’da yaşayan insanlar burada işyeri açsın” dedi.
Bu temenni tutar mı bilinmez. Çünkü dediklerine göre şimdiden burada evleri ve işyerlerini kiralamak ya da satın almak isteyenler vardı. Eğer dedikleri gibi yeni mahalleler cazibe merkezi haline gelirse ve evlerle işyerleri kıymete binerse Surlulara bir kez daha göç yolları görünecek. Kader gibi yakalarına yapışmış yoksulluk yüzünden evlerini kısa zamanda elden çıkarmak zorunda kalabilirler çünkü.
UMUTLAR KAYMAKAMDA
Evlere taşınanların en önemli sıkıntılarından biri doğalgaz olmuştu. Konutların doğalgaz bacaları yatay yerine dikey yapıldığı için Diyargaz, bu şekilde doğalgaz vermeyi kabul etmedi. Evlere taşınanların bir kısmı yaklaşık 13 bin lira arası masraf yaparak doğalgaz bacasını düzelttirdi. Ödeme durumu olmayanların bir kısmı evlerine yerleşmeyi ertelerken bir kısmı da elektrik sobasıyla ısınmaya çalışıyor.
Bu teknik hatanın ve kombinin müteahhitler ya da TOKİ tarafında karşılanması gerekmiyor muydu? Öyleydi ama acele etmişlerdi taşınmak için ve harcadıkları parayı geri alabilmek için mahkemeye başvurmaları gerekiyor. Peki, mahkemeye başvuracaklar mı? Bu soruya cevap vermek için biraz düşündüler. Öyle anlaşılıyor ki kimse mahkeme kapısına düşmek istemiyor. Ahmet, “Kaymakam beye gideceğiz” dedi. Kaymakam dediğin devletin bir memuruydu ama çaresizdiler ve umutları kaymakamdaydı yani.
DAVUT’UN İŞYERİ HAYALİ
Umutları sahiden de kaymakamdaydı. Kaymakamlığın bir hafta, on gün sonra buraya taşınması bekleniyor. Ardından 9 otel ve 147 işyerinin bulunduğu alışveriş merkezinin faaliyete geçmesini bekleyecekler. Vaatler Yenikapı Caddesi’nin prestij ve cazibe merkezi olması. Bu vaatlere tutunmuş yeni Sur’a taşınan eski Surlular. Prestij ve cazibe merkezinde ekonomik olarak kalkınmayı hayal ediyorlar.
Davut Koluman mahalle içinde iki katlı bir işyeri gösteriyor bana. “Alabilirsem burayı ya market yapacağım ya da kuaför. Kuaför yaparsam alt katı erkek, üst katı da kadın müşteriler için hazırlayacağım. Kapıları da ayrı olacak” diyor. Davut Koluman, bütün hayatı Sur’da geçmiş genç bir adam. Anlattıklarından girişimci bir ruha sahip olduğu anlaşılıyor. Ayrıca o kadar içten anlatıyor ki bütün dileklerinin gerçekleşmesini diliyorum.
SURLULARIN AKIBETİ NE OLACAK?
Davut’u ve diğer Surluları semaverin yanında bırakarak boş arsada top oynayan çocuklara katıldım. Çocuklar canavar gibi, gol attırmayacaklarını anlayınca yoluma devam ettim.
Yeni yapılan evlerin büyük çoğunluğu hala boştu. Caddeler ve sokaklar ıssızdı. Ne kapı önünde oturan kadınlar vardı ne de koşturan çocuklar. Keçiburcu’na kadar harabe de olsa tescilli birkaç yapıyla karşılaştım. Kim bilir kimler yaşadı burada, avludaki ağaçların gölgesinde ne sohbetler edildi? Cezaevine benzetilen yeni evlerin ve sahiplerinin akıbeti ne olacak? “Sur Toledo olmadı, moledo oldu” ama umutsuz yaşanmıyor ve büyük acıların üzerine inşa edilen yeni Sur’da yeşeren umutlar da insanın canını yakıyor. Kaynak: Vecdi Erbay/Gazete Duvar