Mustazaflar ile Dayanışma Derneği, 2012 yılında kapatılmasının ardından başlatılan hukuki süreç kapsamında yeniden hizmete girdi
Mustazaflar ile Dayanışma Derneği, 10 yıl aranın ardından aynı isimli yeniden hizmete girmesi dolayısıyla açılış programı düzenlendi. Açılış programı, Mustazaflar ile Dayanışma Derneği Genel Merkezinin bulunduğu Diyarbakır merkez Bağlar ilçesi Şanlıurfa Bulvarı HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığı önünde gerçekleşti. İTTİHADUL ULEMA Yönetim Kurulu Üyesi Molla Remzi Uçar'ın Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan açılış töreninde Mustazaf-Der'in yaptığı çalışmalar, dernek yöneticilerine yönelik yapılan hukuksuz yargılamalar ve derneğin kapatılması süreci hakkında katılımcılara ve basın mensuplarına bilgi verildi. Programda Mustazaf-Der Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, açılış konuşması yaptı. Mustazaf-Der'in fakirlikle mücadele, cehaletle mücadele ve ihtilaflarla mücadele gibi 3 temel ilke üzerine kurulduğunu belirten Yılmaz, derneğin kurulduğu günden kapatıldığı tarihe kadar hayırlı hizmetlerine devam ettiğini ifade ederek gerek insani yardım faaliyetleri ve İslami değerlere yapılan saldırılara karşı birçok etkinlik ve organizasyona öncülük ettiğinin altını çizdi.
"Kirli ve karanlık yapılar derneklerimize saldırmaya ve yasal faaliyetlerimizi engellemeye başladı"
Kapatılma kararı öncesinde gerçekleştirilen ve birçok kesimin dikkatini çeken etkinliklere kısaca değinen Yılmaz, "Danimarka’da peygamberimize hakaret içerikli karikatürlerin yayınlanmasını protesto için Diyarbakır’da Ocak 2006 da yapılan 'peygambere saygı' mitingi ile aynı yıl Nisan ayında yapılan 'kutlu doğum' mitinglerinin ardından derneğimize yönelik saldırılar ve karalama kampanyaları başlatıldı. Toplumdaki İslami bilinci artıran bu mitinglere yüzbinlerce kişinin katılmasından rahatsızlık duyan devlet içindeki ve dışındaki kirli ve karanlık yapılar, örgütler, çeteler eş zamanlı olarak derneklerimize saldırmaya ve yasal faaliyetlerimizi engellemeye başladılar." dedi. Devlet içindeki kirli yapıların derneğin çalışmalarını sabote etmek ve faaliyetleri kriminalize etmek için kontrollerindeki kolluk gücü vasıtasıyla derneklere baskınlar düzenleyip çalışmaları sabote ettiklerini dile getiren Yılmaz, "Kolluk ve yargı kumpasıyla yasal ve izinli çalışmalarımızı suçmuş gibi gösterip gözaltına alma ve tutuklamaların yanında onlarca üyemize hapis cezaları verdirdiler. 2007'de başlayan bu keyfi uygulamalar ve saldırılar derneğimizin mahkeme kararı ile kapatılmasına kadar devam etti." ifadelerini kullandı.
"Üye ve yöneticilerimize yönelik suçlamalar yapılarak ceza davası açıldı ve derneğimizin kapatılma süreci başlatıldı"
Derneklere yapılan baskınların yanı sıra terör örgütlerinin hedefi yapıldıklarını sözlerine ekleyen Yılmaz, "Öyle ki mobeselerin ve kolluk güçlerinin gözleri önünde farklı il ve ilçelerdeki şubelerimiz defaten saldırılara maruz kaldı. Bu saldırılarda bazı derneklerimiz kundaklandı, birçok üyemiz yaralandı. Hatta Yüksekova’da emniyet müdürlüğüne yaklaşık 500 metre mesafede bulunan dernek şubemiz çetelerce kundaklanmış, dernekte bulunan Şube Başkan Yardımcısı Ubeydullah Durna, kolluk güçlerinin gözleri önünde şehid edilmiştir. Bize yapılan tüm saldırılarda olduğu gibi bu saldırıda da failler yakalanmayarak dosya faili meçhule bırakıldı ve zamanaşımından kapatıldı." şeklinde konuştu. Yılmaz, "2008'de Konya merkezli kurulan kumpasla genel merkez ve şubelerimizin bazı yöneticileri gözaltına alındı. Bazı dernek üyelerimizin yakınlarının karıştırıldığı adli olayla üye ve yöneticilerimize yönelik suçlamalar birbiriyle ilişkilendirilerek ceza davası açıldı, suça bulaştığı algısı oluşturuldu ve bu gerekçe ile derneğimizin kapatılma süreci başlatılmış oldu. Söz konusu ceza davasındaki yargılama devam ederken Diyarbakır’da Mustazaf Der Genel Merkezinin kapatılması için alelacele dava açıldı. Hukuk mahkemesinde açılan bu kapatma davasında deliller toplanmadan ve ceza davasının neticesi beklenmeden derneğimiz hakkında kapatma kararı verildi." diye belirtti. Derneğin kapatılmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru sürecini de aktaran Yılmaz, "AİHM, 9 Şubat 2021 tarihinde başvurumuzu haklı bularak ihlal kararı verdi. 15 Temmuz sonrası yargıda yapılan bazı tasfiyelerden sonra Yargıtay incelemesinde üye ve yöneticilerimiz aleyhine açılan ceza davasındaki kumpasın farkına varıldı. Derneğimizin kapatılmasına gerekçe gösterilen bu ceza dava dosyası netice olarak Örgüt üyeliği ile suçlanan tüm üye ve yöneticilerimizin beraat etmesiyle sonuçlandı." dedi.
"Mustazaf-Der ile Hizbullah arasında bağlantı kuranlar hakkında hukuki süreç başlatılacak"
Bu gelişmelerden sonra derneğin feshine karar veren mahkemeye yeniden yargılama için başvuruda bulunduklarını ve yeniden görülen davada dernek hakkında daha önce verilen fesih kararı kaldırıldığını ifade eden Yılmaz, mahkeme kararı uyarınca valiliğin onayı ile derneğimiz yeniden aktif hale geldiğini açıkladı. Derneğin kapatılma sürecine katkı sunan tüm kesimlere yönelik hukuki süreç başlattıklarının altını çizen Yılmaz, şunları söyledi: “Mahkemenin bu kararından sonra Mustazaf-Der ile Hizbullah arasında bağlantı kuranlar veya Hizbullah bağlantısı nedeniyle kapatılan Mustazaf-Der diye başlayan haber yapanlar, yazı yazanlar ve konuşanlar hakkında hukuki süreç başlatacağımızın bilinmesini istiyorum. Dernekler sivil toplum kuruluşu olarak toplumun vicdanıdır, sesidir, soluğudur. Sivil toplum kuruluşlarının resmî ideolojiye göre hareket etmeye zorlamak, uymayanları bir bahane ile kapatmak çözüm değildir. Toplumdaki farklı kesimlerinin duygu düşüncelerini ifade edebilmek, ortak faaliyetlerde bulunmak, siyasal iktidarı etkilemek için bir araya gelmek ve örgütlenmek temel insani haklardandır. Bu hak sistemin yanlışlarını eleştiren, resmî ideolojiyi kabul etmeyen kişi ve toplulukları da kapsamaktadır. Legal alanda örgütlenme hakkı verilmeyen kişi ve kesimler devlet eliyle yasal alanın dışına itilmiş olacaktır.”
"Tekke ve zaviyeleri yasaklayan mevzuat değiştirilmelidir"
Diğer temel hak ve hürriyetler gibi örgütlenme özgürlüğü de sınırsız değildir. Toplumsal hayatın devamını zarar vermeyecek şekilde makul ve kabul edilebilir bazı sınırları olabilir. Bu münasebetle şiddeti bir hak arama yöntemi olarak görülmesi ve kurumsal olarak fiili olarak şiddete eylemlerine başvurulması, toplumun inanç ve ahlaki değerlerine saldırılması bu sınırlamalar içinde değerlendirilmelidir. Toplumsal yapımızı bozmayı ve aileyi yıkmayı hedef alan cinsel sapıklıkları yaygınlaştırmaya çalışan kesimlerin kurdukları STK’lar örgütlenme özgürlüğü kapsamı dışında tutulmalıdır.
"Devlet toplumdaki farklılıkları yok etme veya tek tipleştirme yerine bu farklılıkları bir zenginlik olarak görmeli, yasal zeminde çalışmalarının önünü açmalıdır. Bu kapsamda; dernek faaliyetleri kolaylaştırılmalı, dernek kapatma kriterleri zorlaştırılmalıdır. Fiili olarak suça bulaşan üye dışındaki diğer üyeler ve dernek tüzel kişiliği bu faaliyetlerden dolayı suçlanmamalıdır. İslami ilimler ve dini hizmet konusunda büyük bir boşluğu dolduran Medreselere yasal statü vermelidir. Toplumda fiili olarak bir sivil toplum kuruluşu görevi gören, halkın dini, ibadi ve kültürel ihtiyaçlarına cevap veren cemaatlere ve tarikatlara ve bunların toplanma mekanları olan dergahlara, cem evlerine, tekkelere yasal statü verilmelidir. Bunun için tekke ve zaviyeleri yasaklayan mevzuat değiştirilmelidir. Böylece bu kesimlerin seçim dönemlerinde bazı siyasetçilerce istismar edilmelerin önüne geçilmiş olunacak." (İLKHA)