Güney Afrika'da barışının tesis edilmesi için yapılan müzakerelerde yer alan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Müzakerecisi Mohammed Bhabha, mücadelemizi etnik kimlik üzerinde değil özgürlük ve insan hakları çerçevesinde verdiklerini belirterek, korkularıyla yüzleşerek Güney Afrika’da başardıklarını söyledi.
DİYARBAKIR - Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), "Toplumsal barışın inşasında sivil toplum örgütleri rolü: Güney Afrika Deneyimi" toplantısı düzenledi. Sur ilçesinde bir otelde yapılan toplantıya, deneyimlerini aktarmak üzere gelen Güney Afrika'daki barış sürecinin baş müzakerecileri Mohammed Bhabha ve Roelf Meyer, toplumsal barışı anlattı. Toplantıya, Barış Vakfı'ndan Hakan Tahmaz, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuklu Mızraklı, Yenişehir Belediye Eşbaşkanı Belgin Diken, AKP Batman eski Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, gazeteci-yazar Aydın Selcen ve Hicri İzgören’in yanı sıra bir çok yazar, akademisyen ve Sivil Toplum Örgütü (STÖ) temsilcisi katıldı. Toplantının açılış konuşmasını DİTAM Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Vural yaptı.
Bölgede 35 yıldır bir çatışma ortamı olduğunu dile getiren Vural, savaşın hala sürdürdüğünü belirtti. Kürtlerin yaşadığı bölgelerin 1920'lı yıllarda emperyal güçler tarafından 4 parçaya bölündüğünü hatırlatan Vural, "Kürtleri bölen ülkeler rahat yüzü görmedi ve Kürtler de görmedi. Türkiye'de ciddi bir kan döküldü. Kürt meselesi 1920'lerde 4'e bölündü. Kürt sorunu bölge ülkelerinin meselesi oldu. Bununla kalmadı ve artık Kürt sorunu uluslararası bir sorun haline geldi. Bunun da çözümü uluslararası olacak. Bu da kolay olacak" dedi.
'KÜRT DİLİ ASİMİLASYONA UĞRUYOR'
Devam eden savaşta resmi rakamlara göre 40 bin, ancak yüz bin insanın bu çatışmalarda öldüğünü dile getiren Vural, "Can kaybı hala devam ediyor. Savaş beraberinde ekonomik sıkıntılar da getirdi. Özellikle savunma sistemi yüzde yüz arttı. Toplumun geliri askeri harcamalara aktarıldı. 1990'dan sonra köylüler göç ettirildi. Toplum kendi mecrasından koptu" dedi. Kürt dili üzerindeki baskılara dikkat çeken Vural, "Kürt dili asimilasyona uğruyor. Kürtler bu baskıya direniyor ama nereye kadar direnecek" ifadesinde bulundu.
'TARAFLARIN CESARETLİ OLMASI LAZIM'
Kürtlerin bölünmesinin Türkiye, Suriye, Irak ve İran'a bir fayda sağlamadığını dile getiren Vural, bu durumunda bu ülkelere demokrasi getirmediğini söyledi. Kürtlerin bölünmüşlüğünün bu ülkelerdeki halklara zülüm getirdiğini aktaran Vural sözlerini şöyle tamamladı: "Bu savaş ortamının hiç bir halka faydası olmadı. Her kavganın sonunda bir barış umudumuz vardır. 1984'ten sonra Türkiye'de çözüm görüşmeleri oldu. Bildiğimiz 6 görüşme oldu. Ancak, hiçbirinden bir sonuç alamadık. Çözüm süreci büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Çözüm sürecinde iki taraf da cesaret gösteremedi. Niyetleri vardı ama cesaretleri olmadı. Tarafların cesaretli olması lazım."
'ADAYI DA KAPATIRSANIZ BARIŞI DA KAPATIRSINIZ'
Vural'ın ardından kısa bir konuşma yapan DBB Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı ise Kürtlerin tarihlerinde çok acılı seanslar olduğunu belirterek, "Bu mazlum halk, çok acılara rağmen barış talebini yükseltiyor" dedi. Bugünkü ortamda barış demenin suç sayıldığını dile getiren Mızraklı, "İnadına barış demeye de devam edeceğiz" diye belirtti. Beyaz tülbentli annelerin sesinin yükseldiği Diyarbakır'da olduklarını aktaran Mızraklı, "Barış için bir pencere açılsın arayışı var. O adalarda çok şey var. Adayı kapattığınızda barışı da kapatıyorsun. Savaşın kazananı yoktur. Hakikati ve gerçeği öldüren savaş sarmalından çıkılması gerekir. Bunun için kapıların aralanması isteniliyorsa bu kapılar aralanmalıdır. Barışı mucize olmaktan çıkarmak gerekir" ifadelerini kullandı.
'MÜCADELE SONUCUNDA BARIŞ GERÇEKLEŞTİ’
Mızraklı'nın konuşmasının ardından DİTAM yöneticisi Sedat Yurttaş moderartörlüğünde "Güney Afrika Barış Süreci Deneyimi" adlı sunuma geçildi. Barışın bir mucize olduğunu bildiklerini belirten Yurttaş, bu mucizeye nasıl gidildiğinin yolunu arayacaklarını ifade etti. Mandela adına bir çok kitap yazıldığını ve filmlerinin çekildiğini dile getiren Yurttaş, Mandela'nın 27 yıl cezaevinde kaldığını hatırlatarak, "Çok büyük bir mücadele sonucunda barış gerçekleşti. Biz de neden gerçekleşmesin" dedi.
'BAŞARDINIZ DEDİM'
Güney Afrika Ulusal Parti Başmüzakereci Roelf Meyer de geçen yıl Ankara'ya geldiğini belirterek, "Diyarbakır ismini duyduğumda haritaya bakmak durumunda kaldık. Diyarbakır, benim bilgim dışarısında bir yerdi. Burada olmak harika bir şey. Umuyorum ki bu son ziyaret olmayacak" dedi.
Diyarbakır'a öğretmeye değil paylaşıma geldiklerini belirten Meyer, 30 yıl önce müzakere ettiği Mohammed Blapha ile düşman olduklarını, ancak bugün dost olduklarını ifade etti. ANC'nin o dönemde Güney Afrika'yı yönetilemez hale getirdiğini dile getiren Meyer, "Yıllar sonra Mohammed'e başardınız dedim. Ülkeyi yönetilebilinir hale getirdiniz" diye belirtti.
'MANDELA LİDERLİĞİ SAYESİNDE OLDU'
Mandela’nın hapishaneden çıkarılmasının ardında yapılan müzakereler sırasında onunla arkadaş olduklarını dile getiren Meyer, "Birleştik. Çok iyi bir geleceğe hazır olduk. Bir arada geleceği değiştirecektik. Geçmişten gelen şeyleri tutmak yerine, geleceğe bakmamız lazım" diye konuştu. Barış süreçlerinin her yerde farklı olduğunu dile getiren Meyer, "Bu süreçler her yerde farklıdır. Birçok yerde çalıştık. Güney Afrika'da barışı sağlayabiliyorsak, dünyanın her yerinde barış sağlanır. Güney Afrika, dünyanın iç savaşının kaçınılmaz yeri olarak görünüyordu. Gerçekten iç savaşın eşiğindeydik. Çoğumuz için bu kaçınılmazdı. Bir şekilde başardık. Aslında savaş Mandela'nın liderliği sayesinde alt edilebildi. Böyle masalarda konuşarak yapabildik. Çok uzun süremizi aldı. Bu müzakereler 60 yılımızı aldı" ifadelerini kullandı.
'DURMADAN ÇALIŞTILAR'
Barışın mucize olmadığını aktaran Meyer, "Barışı gittiğimiz her yerde öğrenebiliriz. İnsanlar mucize yaratamazlar. Yaptığımız zor ve yorucu bir çalışmaydı. Durmadan çalıştılar. Bir takım zorluklarla karşı karşıya kaldık. Ama yılmadık. Yüreğiyle ve ruhuyla bağlanmış insanların eseri bunlar" diye konuştu. Güney Afrika'da Apatheid rejimi ile büyüdüğünü kaydeden Vural, "Bu Apatheid'in tuzağında yaşadık. Faydalandım da ondan. Benin kuşağım bu iktidarların çıkardığı yasalardan faydalanan ilk kuşaktı" şeklinde konuştu.
'SORGULAMAYA BAŞLADIK'
Güney Afrika'da ırkçılığın 1948'den sonra Ulusal Parti tarafından kurumsallaştırıldığını hatırlatan Meyer, "İnsanlara sadece siyah ve beyaz denilmekle kalmadı. Ekonomik olarak Afrikan grubu iktidardaydı. Özünde Afrikan grubu ile Britanya grubu arasında bir ayrım vardı. Apatheid bizim için doğaldı. Sonuçlarını düşünmedik. Sadece ayrıcalıklarını yaşadık. 1960'larda, 1970'lerde genç bir avukattım. Hukuk kitaplarında yazılanlar ile yaşanmayacağını anladım. Bundan sonra da değişimim başladı. Yasada yazanları sorgulamaya başladık. Aparheid'i sorguladık. 1980'de değişim sürecindeydi. O saat geldiğinde karşı tarafa geçmiştim" dedi.
'LİDERLİĞİNİ STÖ'LER YAPTI'
Müzakere döneminde yaşadıkları sorunlara da dikkat çeken Meyer, şunları söyledi: "Mandela'nın serbest bırakıldığı dönemde müzakereciler ile bu süreci nasıl normalleştirebiliriz, tam demokrasiye nasıl geçebiliriz, diyorduk. Tahliye edildikten sonra geriye dönmeyi bir an bile aklımıza getirmedik. Artık geri dönüş yoktu. İşte bu yüzden biz bu noktalara geldik. Ülkede hala siyasi şiddet devam ediyordu. 1990-94'te insanlar öldürüldü. Mandela bırakıldıktan sonra daha fazla insan öldü. Toplumun içerisinde yeni itirazlar ortaya çıktı. Hatta büyük Mandela, bu soruna bir çözüm getiremedi. Siyasi şiddet devam ediyordu. Siyasi partiler, hükümetler bir araya geldi. Barış antlaşması olarak bilinen belge üzerine çalıştı. Siyasi müzakereler başlamadan önce bu bir belgeydi. Barışa doğru gidilecek yolun belgesiydi. Bunun liderliğinde sivil toplumlar vardı. Güney Afrika Barış antlaşmasıydı. Barış operasyonları topluluk seviyesinde olmalıdır."
'ULUSLARARASI DESTEK ALDIK
Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Müzakerecisi Mohammed Bhabha ise Diyarbakır'ın güzelliği karşısında şaşkınlık yaşadığını aktardı. Güney Afrika, Afrika ülkeleri içerisinde demokratik halklar için mücadele eden son ülke olduğunu aktaran Bhabha, "Aparheid'in ortaya çıktığı andan itibaren etnik temelde bölünmesinin geldiği noktaydı. 11 etnikten oluşuyoruz. Kabile iç güdüleri, iktidar diline tercüme edildi. Eğitimli insanlar bile kabileciydi. Diğer ülkelerdeki sömürgeciler başka ülkelere gidiyordu, ama bizim düşmanımız hiç bir yere gitmiyordu. O kişiler Afrika'da bulunuyordu. Hiçbir ülke onları kabul etmeyecekti. Çözüm bulmamız gerekiyordu, o insanlar burada kalacaktı. Mücadelemizi etnik kimlik üzerinde değil özgürlük ve insan hakları çerçevesinde gerçekleştirdik. Bu çerçeve sayesinde uluslararası destek de aldık. Mücadelemizi intikam hırsıyla çerçevelemiş olsaydık, uluslararası topluluğun desteğini almayacaktı" diye konuştu.
'GERÇEKÇİ OLMALIYIZ'
Aparheid'e karşı silahlı mücadelede verdikleri ifade eden Bhabha, ancak bu alanda iyi olmadıklarını dile getirdi. Dünyadaki en büyük altıncı silahlı güce karşı savaştıklarını hatırlatan Bhabha, "İki başarı alanımız diplomatik topluluk içerisinde gerçekleşti. Uluslararası topluluğun desteğini mücadelemizi insan hakları temelinde yapmamış olmasaydık, alamayacaktık. Mandela, çok önemli bir katkıda bulundu. Sadece siyah insanlar Aparheid'in mağdurları değil beyaz insanlar da mağdur. Bazı ayrıcalıkların tadını çıkarıyor ama onları da insanlıktan çıkarıyor. Çok ilginç bir şekilde, Mandela'nın hapishanenin çıkarılması Berlin duvarının çökmesinden sonra oldu. Berlin duvarının yıkılmasından sonra Doğu'dakiler de bizi destekledi. Beklentiler karşısına gerçekçi olmalıyız" dedi.
'BARIŞ VE ADALET AYNI ŞEY DEĞİL'
Barış ve adaletin aynı şeyler olmadığını aktaran Bhabna, "Liderler için destekçilerimizi ikna etmek zordur. Siyasetçiler çok ödlek olabiliyor, ben de dahil olmak üzere. STÖ'ler bize yardımcı oldu. Toplumda bir gerçekçilik rolü yaratarak. Bizler insanız ve adapte olabiliyoruz. Herhangi bir siyasi mutabakat yukarıdan zembille inmeyecek, kişiler bir araya gelecek ve STÖ'leri de içine katacak. STÖ'nün katkısı tabandan tavana çözümünde çok büyük rolü oldu" şeklinde konuştu.
'DÜŞMANINIZ BİLE OLSA BİR ARAYA GELMELİSİNİZ'
O dönemde kendileriyle ilgili korkularının olduğunun söyleyen Bhabna sözlerini şöyle tamamladı: "Kendimizle ilgili korkumuzu vardı. Korkularımızla yüzleşmeliydik. İki tane kötü dönemden geçtik. Çok korkunç bir dönemde nasıl müzakere yapabilirdik. Kendi destekçilerimize dönmemiz gerekiyordu. Sevdiğimiz insanı öldürdüler. Eğer kanla cevap verirsek, tuzağa düşerdik. Bu insanları kontrol etmek çok zordu. Bu şekilde Güney Afrika'da başarabildik. Düşmanınız bile olsa bir araya gelmelisiniz"
'DAHA DUYARLI OLUNSUN'
Tutuklu Aileleriyle Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) adına konuşan Yıldız Doğanay ise cezaevlerindeki açlık grevi ve ölüm oruçlarına dikkat çekerek, "Cezaevlerinden tabutlar gelmesini istemiyoruz. Barış istiyoruz. Uzun bir süredir açlık grevleri devam ediyor. Kardeşim ve iki çocuğum açlık grevinde. Annelerin göz yaşlarının son bulmasını istiyoruz. Daha duyarlı olunsun" dedi.
Toplantı, basına kapalı bir şekilde devam ediyor.
ROELF MEYER KİMDİR?
Ulusal Parti Hükümeti Baş Müzakerecisi olarak Roelf, Güney Afrika ihtilafının çözümüyle yakından ilgilendi. Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Baş Müzakerecisi, mevkidaşı Cyril Ramaphosa ile birlikte, Roelf apartheidin sonunu müzakere etti ve 1994’te Güney Afrika’daki ilk demokratik seçimlere yol açmaya yardımcı oldu. Cumhurbaşkanı Nelson Mandela Kabinesinde Anayasa Bakanı Roelf, Güney Afrika Savunma İnceleme Komitesi’nin (2011-2014) başkanlığını yaptı ve şu anda çeşitli şirketlerin kurullarında görev yapıyor. Barış süreçleri konusunda aktif bir danışman ve Kuzey İrlanda, Sri Lanka, Ruanda, Burundi, Irak, Kosova, Bask Bölgesi, Guyana, Bolivya, Kenya, Madagaskar ve Güney Sudan’daki partilere danışmanlık yaptı.
MOHAMMED BHABHA KİMDİR?
Eski bir Milletvekili, nitelikli avukat ve deneyimli müzakerecidir. Demokratik Güney Afrika Konvansiyonu’ndaki (CODESA) Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ekibinin bir parçası ve daha sonra son Güney Afrika Anayasası ile ilgili anlaşmaların bir parçası olarak görev yaptı. 1994 yılında ilk demokratik parlamentoda Senatör olarak atandı ve Anayasa İşleri Seçme Komitesine başkanlık etti. 2001 yılında Mpumalanga’da bir İl Yerel İdare Bakanı (MEC) olarak atandı. 2004 yılında kamu görevinden ayrıldığından bu yana çeşitli bakanlıklara danışmanlık yapmıştır ve şu anda Kooperatif Hükümeti ve Geleneksel İşler Bakanı’nın danışmanıdır. Mohammed, Kenya, Güney Sudan, Madagaskar, Sri Lanka, Yemen, Filistin, Bahreyn ve Zimbabwe’de geçici ve anayasal destek projeleri üzerinde çalıştı. (MA)