Eyleme kayıp yakınları, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile hak savunucuları katıldı. Eylemde, gözaltında zorla kaybedilenlerin ve faili meçhul saldırı sonucu katledilenlerin fotoğrafları taşındı. Aynı zaman da her hafta olduğu gibi çok sayıda çevik kuvvet ve sivil kolluk görevlileri alandaki yerini aldı. Bu hafta, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 9 Ekim 1993 tarihinde gözaltında zorla kaybedilen Mehmet Salih Akdeniz’in akıbeti soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz şunları söyledi: “Barış isteyenler, savaşın ve çatışma ortamının toplumsal hayatımıza yönelik olumsuz etkilerini tartışıyorlar. Savaş ve çatışma ortamının son bulmasını istiyorlar. Biz de insan hakları savunucuları olarak, bugün burada kayıp yakınları ile gerek Türkiye’de devam eden çatışmalı sürecin gerekse Ortadoğu da devam eden savaşlardan sivil insanlar en çok zarar görüyor.
Bugün burada gördüğümüz fotoğraflar, her hafta paylaştığımız hikâyeler aslında Türkiye’nin toplumsal barışını sağlanmamasının bir sonucu. Bunların artık sonlanması, geçmişle yüzleşmenin sağlanması gerekiyor. Türkiye toplumu, Kürtler artık yeni faili meçhul cinayetlere yeni hikâyeler istemiyor. Türkiye’de sağlanacak barış ikliminin tüm Ortadoğu coğrafyasına hâkim olmasını istiyor.
Bir kez daha tüm barış yanlılarının, savaş çığırtkanlığına karşı bir araya gelmesini, barış talebini yüksek sesle dile getirmesini talep ediyoruz.”
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise şu şekilde konuştu: “Burada bulunan fotoğraflar bizi geçmişe götürüyor. İçlerinde birçok yakınım, avukatlığını yaptığım dostlarım, büyüklerim hata akrabalarım var. 80’li, 90’lı 2000’li yılların yükünü üzerimizden atamadık. Travmasını çözemedik. Zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetler bakımından cezasızlık politikası bir devlet pratiği olarak bugünlere kadar geldi. Barışı maalesef bu . Şimdi bütün dünyanın gözleri önünde, neredeyse canlı yayında insanlar kitlesel olarak katlediliyorlar. Ve klavye muhalefetinden başka bir muhalefet de yok, maalesef bütün dünyada. Herkes ancak kınamakla geçiştirmeye çalışıyor, bu büyük insanlık dramını. Savaş, bütün tarih boyunca en büyük kıyımı yaşatmış. Maalesef egemenler, savaştan yana olanlar, kana doymuyorlar. Bizler başta bu coğrafyada ve dünyanın her yerinde savaşa karşı çıkacağız. Çünkü savaştan en fazla yoksullar, kadınlar, çocuklar mağdur oluyor. Dünyanın her yerinde, Türkiye’de, burada barış demeye, barışı savunmaya devam etmeliyiz. Bu yükü gelecek kuşaklara bırakmadan çözmeliyiz. Diyarbakır’dan bütün Türkiye’ye sesleniyorum; tek savunacağımız değer, savaşa karşı barış olmalı ve barışı mutlaka inşa etmeliyiz. İnsanlar üzerindeki bu travmanın yükünü atmalıyız, gelecek kuşaklara bu travmayı bırakmamalıyız.”
İHD Diyarbakır Şubesi üyesi ve Fırat Akdeniz ise amcası Mehmet Salih Akdeniz’in kayıp hikayesini paylaştı. Akdeniz, “Mehmet Salih Akdeniz, Diyarbakır’ın Kulp ilçesi İnkaya köyünde ikamet ediyordu. 68 yaşında ve köyün muhtarı olan Akdeniz, çevresinde sevilen ve misafirperverliğiyle bilinen biriydi. Köyü çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştığından yazın Kulp-Muş sınırında bulunan Alaca köyüne bağlı Şenyayla bölgesine göç eder, ekim-kasım ayı içerisinde ise tekrardan köye inerlerdi.
1993 yılının Eylül ayında Alaca köyüne bağlı Şenyayla bölgesinde Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasında Bolu 2.Tugay Komutanlığı tarafından büyük bir operasyon yapılır. 9 Ekim 1993 tarihinde Akdeniz, köye dönüş hazırlıkları yaptığı esnada gözaltına alınır.
Akdeniz, askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra Alaca Köyüne bağlı Kepir mezrasıına götürülür. Orada bulunan köy sakinlerinden 10 kişi daha askerler tarafından gözaltına alınıp aynı bölgeye getirilir. Gözaltında tutulan 11 kişiye akrabaları tarafından yaklaşık bir hafta boyunca kendilerine yemek götürülür.
Gözaltına alınan herkesin eli bağlı ve sadece ziyaretçileri geldiğinde ve yemek yedikleri sırada ya da ihtiyaçlarını giderdikleri esnada bağları çözülüyordu. Akdeniz’in eşi Pembe Akdeniz’in anlatımına göre en son eşine yemek götürdüğünde eşinin kendisine “bir daha yemek getirme, bizi buradan götürecekler” dediğini söyler. Ertesi gün görgü tanıklarına göre Akdeniz’le birlikte 11 kişi helikoptere bindirilerek oradan götürülür. O tarihten sonra Akdeniz ve diğer köylüleri ne gören olur ne de onlardan haber alan olur. Ailelerin tüm resmî kurumlara başvurmalarına rağmen gözaltına alınanlardan herhangi bir bilgi elde edilmez.
1994 yılının hemen başında Akdeniz’in kardeşi Emin Akdeniz İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesine abisi ile birlikte gözaltına alınan kayıp 11 kişi hakkında başvuruda bulunur. Aynı yıl içerisinde İHD Diyarbakır şubesi adına Avukat Osman Baydemir, Akdeniz ile birlikte gözaltında kaybedilen 11 kişi ile ilgili davayı AİHM’e taşır.
2001 yılında AİHM, bu davada Türkiye’yi, kaybolan 11 kişinin ailesine toplam 311 bin sterlin ödemeye mahkum eder. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu suçu kabul ederek gözaltında zorla kaybedilenlerin ailelerine bu tazminatı öder.
Olaydan yaklaşık 11 yıl sonra 2004 yılının Kasım ayında Kulp ilçesi Alaca köyünde bir çoban tesadüfen dere yatağında insan kemiklerine rastlar. Haberin yayılmasıyla birlikte bir kısım kayıp aileleri bulunan kemiklerin kendi kayıplarına ait olabileceğini düşünerek bölgeye gider. Kemiklerin bulunduğu alanda yanmış giysiler ve birtakım özel eşyalar bulunur. Aileler, bu eşyaların kendi kayıplarına ait olduğunu hemen orada tespit eder.
Akdeniz’in oğlu da o esnada babasına ait tütün tabağını hemen tanır. O tütün tabağı evine misafir olarak gelen her kişiye ikramda bulunduğu tabakadır. Bu esnada kemiklerin hiçbirinde kafatası bulunmaz. Eşyalardan ve objelerden anlaşılacağı üzere cesetler öldürüldükten sonra yakılmıştır.
Daha sonra Kulp Cumhuriyet Başsavcısı tarafından, bulunan bu kemikler hakkında soruşturma başlatılır. Ardından o dönemde ve o bölgede kaybedilen kayıp yakınlarından DNA testleri alınır ve kemikler ATK’ye gönderilir. Daha sonra kemikler ATK emanetinde kaybolur.
2013 yılı Ekim ayında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi Kulp Alaca Köyü katliamı davasının açılmasına karar verir.
19 Eylül 2018 tarihinde 18. Duruşması yapılan Kulp Alaca Köyü Katliamı davasında, mahkeme operasyonu yöneten Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında “ yeterli ve ikna edici delil bulunmadığından sanığın beraatine” kararını verir.
Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu 9 Aralık 2020 tarihinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ret edilir. Dava şu an Yargıtay aşamasındadır.
Kaç yıl geçerse geçsin Mehmet Salih Akdeniz ve diğer tüm kayıplarımızı aramaktan ve en son kaybımız ortaya çıkana dek mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Şimdi de gözaltında zorla kaybedilen M Salih Akdeniz ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden kayıplarımız için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.”
Eyleme kayıp yakınları, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile hak savunucuları katıldı. Eylemde, gözaltında zorla kaybedilenlerin ve faili meçhul saldırı sonucu katledilenlerin fotoğrafları taşındı. Aynı zaman da her hafta olduğu gibi çok sayıda çevik kuvvet ve sivil kolluk görevlileri alandaki yerini aldı. Bu hafta, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 9 Ekim 1993 tarihinde gözaltında zorla kaybedilen Mehmet Salih Akdeniz’in akıbeti soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz şunları söyledi: “Barış isteyenler, savaşın ve çatışma ortamının toplumsal hayatımıza yönelik olumsuz etkilerini tartışıyorlar. Savaş ve çatışma ortamının son bulmasını istiyorlar. Biz de insan hakları savunucuları olarak, bugün burada kayıp yakınları ile gerek Türkiye’de devam eden çatışmalı sürecin gerekse Ortadoğu da devam eden savaşlardan sivil insanlar en çok zarar görüyor.
Bugün burada gördüğümüz fotoğraflar, her hafta paylaştığımız hikâyeler aslında Türkiye’nin toplumsal barışını sağlanmamasının bir sonucu. Bunların artık sonlanması, geçmişle yüzleşmenin sağlanması gerekiyor. Türkiye toplumu, Kürtler artık yeni faili meçhul cinayetlere yeni hikâyeler istemiyor. Türkiye’de sağlanacak barış ikliminin tüm Ortadoğu coğrafyasına hâkim olmasını istiyor.
Bir kez daha tüm barış yanlılarının, savaş çığırtkanlığına karşı bir araya gelmesini, barış talebini yüksek sesle dile getirmesini talep ediyoruz.”
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise şu şekilde konuştu: “Burada bulunan fotoğraflar bizi geçmişe götürüyor. İçlerinde birçok yakınım, avukatlığını yaptığım dostlarım, büyüklerim hata akrabalarım var. 80’li, 90’lı 2000’li yılların yükünü üzerimizden atamadık. Travmasını çözemedik. Zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetler bakımından cezasızlık politikası bir devlet pratiği olarak bugünlere kadar geldi. Barışı maalesef bu . Şimdi bütün dünyanın gözleri önünde, neredeyse canlı yayında insanlar kitlesel olarak katlediliyorlar. Ve klavye muhalefetinden başka bir muhalefet de yok, maalesef bütün dünyada. Herkes ancak kınamakla geçiştirmeye çalışıyor, bu büyük insanlık dramını. Savaş, bütün tarih boyunca en büyük kıyımı yaşatmış. Maalesef egemenler, savaştan yana olanlar, kana doymuyorlar. Bizler başta bu coğrafyada ve dünyanın her yerinde savaşa karşı çıkacağız. Çünkü savaştan en fazla yoksullar, kadınlar, çocuklar mağdur oluyor. Dünyanın her yerinde, Türkiye’de, burada barış demeye, barışı savunmaya devam etmeliyiz. Bu yükü gelecek kuşaklara bırakmadan çözmeliyiz. Diyarbakır’dan bütün Türkiye’ye sesleniyorum; tek savunacağımız değer, savaşa karşı barış olmalı ve barışı mutlaka inşa etmeliyiz. İnsanlar üzerindeki bu travmanın yükünü atmalıyız, gelecek kuşaklara bu travmayı bırakmamalıyız.”
İHD Diyarbakır Şubesi üyesi ve Fırat Akdeniz ise amcası Mehmet Salih Akdeniz’in kayıp hikayesini paylaştı. Akdeniz, “Mehmet Salih Akdeniz, Diyarbakır’ın Kulp ilçesi İnkaya köyünde ikamet ediyordu. 68 yaşında ve köyün muhtarı olan Akdeniz, çevresinde sevilen ve misafirperverliğiyle bilinen biriydi. Köyü çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştığından yazın Kulp-Muş sınırında bulunan Alaca köyüne bağlı Şenyayla bölgesine göç eder, ekim-kasım ayı içerisinde ise tekrardan köye inerlerdi.
1993 yılının Eylül ayında Alaca köyüne bağlı Şenyayla bölgesinde Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasında Bolu 2.Tugay Komutanlığı tarafından büyük bir operasyon yapılır. 9 Ekim 1993 tarihinde Akdeniz, köye dönüş hazırlıkları yaptığı esnada gözaltına alınır.
Akdeniz, askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra Alaca Köyüne bağlı Kepir mezrasıına götürülür. Orada bulunan köy sakinlerinden 10 kişi daha askerler tarafından gözaltına alınıp aynı bölgeye getirilir. Gözaltında tutulan 11 kişiye akrabaları tarafından yaklaşık bir hafta boyunca kendilerine yemek götürülür.
Gözaltına alınan herkesin eli bağlı ve sadece ziyaretçileri geldiğinde ve yemek yedikleri sırada ya da ihtiyaçlarını giderdikleri esnada bağları çözülüyordu. Akdeniz’in eşi Pembe Akdeniz’in anlatımına göre en son eşine yemek götürdüğünde eşinin kendisine “bir daha yemek getirme, bizi buradan götürecekler” dediğini söyler. Ertesi gün görgü tanıklarına göre Akdeniz’le birlikte 11 kişi helikoptere bindirilerek oradan götürülür. O tarihten sonra Akdeniz ve diğer köylüleri ne gören olur ne de onlardan haber alan olur. Ailelerin tüm resmî kurumlara başvurmalarına rağmen gözaltına alınanlardan herhangi bir bilgi elde edilmez.
1994 yılının hemen başında Akdeniz’in kardeşi Emin Akdeniz İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesine abisi ile birlikte gözaltına alınan kayıp 11 kişi hakkında başvuruda bulunur. Aynı yıl içerisinde İHD Diyarbakır şubesi adına Avukat Osman Baydemir, Akdeniz ile birlikte gözaltında kaybedilen 11 kişi ile ilgili davayı AİHM’e taşır.
2001 yılında AİHM, bu davada Türkiye’yi, kaybolan 11 kişinin ailesine toplam 311 bin sterlin ödemeye mahkum eder. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu suçu kabul ederek gözaltında zorla kaybedilenlerin ailelerine bu tazminatı öder.
Olaydan yaklaşık 11 yıl sonra 2004 yılının Kasım ayında Kulp ilçesi Alaca köyünde bir çoban tesadüfen dere yatağında insan kemiklerine rastlar. Haberin yayılmasıyla birlikte bir kısım kayıp aileleri bulunan kemiklerin kendi kayıplarına ait olabileceğini düşünerek bölgeye gider. Kemiklerin bulunduğu alanda yanmış giysiler ve birtakım özel eşyalar bulunur. Aileler, bu eşyaların kendi kayıplarına ait olduğunu hemen orada tespit eder.
Akdeniz’in oğlu da o esnada babasına ait tütün tabağını hemen tanır. O tütün tabağı evine misafir olarak gelen her kişiye ikramda bulunduğu tabakadır. Bu esnada kemiklerin hiçbirinde kafatası bulunmaz. Eşyalardan ve objelerden anlaşılacağı üzere cesetler öldürüldükten sonra yakılmıştır.
Daha sonra Kulp Cumhuriyet Başsavcısı tarafından, bulunan bu kemikler hakkında soruşturma başlatılır. Ardından o dönemde ve o bölgede kaybedilen kayıp yakınlarından DNA testleri alınır ve kemikler ATK’ye gönderilir. Daha sonra kemikler ATK emanetinde kaybolur.
2013 yılı Ekim ayında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi Kulp Alaca Köyü katliamı davasının açılmasına karar verir.
19 Eylül 2018 tarihinde 18. Duruşması yapılan Kulp Alaca Köyü Katliamı davasında, mahkeme operasyonu yöneten Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında “ yeterli ve ikna edici delil bulunmadığından sanığın beraatine” kararını verir.
Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu 9 Aralık 2020 tarihinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ret edilir. Dava şu an Yargıtay aşamasındadır.
Kaç yıl geçerse geçsin Mehmet Salih Akdeniz ve diğer tüm kayıplarımızı aramaktan ve en son kaybımız ortaya çıkana dek mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Şimdi de gözaltında zorla kaybedilen M Salih Akdeniz ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden kayıplarımız için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.” (Haber Merkezi)