Hasta tutukluların hiç bir pazarlık konusu yapılmadan serbest bırakılması gerektiğini belirten İHD Cezaevleri Komisyonu üyesi Ercan Yılmaz, bu sorunun ancak oluşturulacak bağımsız sağlık kuruluşlarıyla çözülebileceğini söyledi
YENİGÜN HABER - İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) son verilerine göre, Türkiye’deki cezaevlerinde en az bin 605’e hasta tutuklu bulunuyor. Ceza İnfaz Kanununa göre, hasta tutukluların tedavilerinin hastanelerde yapılması ve koşullu salıverilmeleri için Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) raporu, bulunduğu yerin savcısının onayı gerekiyor. Mezopotamya Ajans’ta yer alan habere göre İHD Diyarbakır Şubesi Cezaevi Komisyonu üyesi Ercan Yılmaz, sorunun tek çözümünün yasal prosedürün işletilmesi olduğunu söyledi.
‘İnfaz erteleme zorlaştırıldı’
Ceza İnfaz Kanunu’nun 17’nci maddesinin hastalıklar nedeniyle infaz ertelenmesini düzenlediğini ancak bu maddeye yapılan ekleme ile infaz ertelemenin zorlaştırıldığını vurgulayan Yılmaz, “Bu maddenin ilk oluş şekli, hastalıkla ilgili cezaevinde kendi başına kalamayacaklarına dair rapor alması halinde mahpusların serbest bırakılmasına ilişkin maddeydi. Bu madde muhafaza edildi ancak eklemeler yapıldı. Nasıl eklemeler yapıldı? Şu anda bir mahpus, cezaevinde tek başına kalamayacağını iddia ettiği zaman öncelikle yereldeki tam teşekkülü bir hastaneye gönderilir. O hastaneden lehine bir rapor gelirse yani o mahpusun cezaevinde yaşamını idame ettiremeyeceğine dair bir rapor gelirse de savcılık bununla yetinmiyor. ATK’ye gönderiyor” dedi. ATK’nin de “cezaevinde kalamaz” yönünde rapor vermesi durumunda bu sefer savcılığın emniyetin görüşünü aldığını belirten Yılmaz, “Emniyete ‘Bu kişi toplum için risk teşkil ediyor mu?’ diye soruyor. Bu uygulamanın tek bir amacı var. Hasta mahpusların belki de hayatlarının son evresini aileleriyle geçirmesine engel olmak. Çünkü emniyettin hazırladığı raporları görüyoruz. Bir hasta mahpusla ilgili emniyet, ‘Şahsın ailesiyle ilgili bir değerlendirme olmaksızın şahsın yaşadığı bölgede PKK’nin tabanı var. Eylem ve etkinliklerin yoğun bir semt. Bu hasta mahpus dışarıya çıkarsa orada bir zafer halinde karşılanabilir, kutlama yapabilirler. Bu da toplum için bir risk oluşturuyor’ şeklinde değerlendirme yapıyor. Durum bu şekilde emniyetin inisiyatifine bırakılmış durumda. Bu şekildeki raporlara rağmen savcılık serbest bırakabilir ama bunu yapmıyor” diye konuştu.
‘Cumhurbaşkanının af yetkisi var’
Hasta tutukluların tahliyesi için Cumhurbaşkanı’nın da af yetkisinin olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu yetkinin tarafsız kullanılması gerektiğini belirtti. Yılmaz, “Sivas Madımak olayının failini Cumhurbaşkanı af yetkisini kullanarak serbest bırakırken, Mehmet Emin Özkan’la ilgili herhangi bir şey yapmıyor. Bu bir yana Özkan ile ilgili zaten yeniden yargılama kararı alındı. Özkan şu an hukuki açıdan hükümlü değil. Bu yargılama sonucu beraat etme ihtimali var. 27-28 yıldır cezaevinde olan bir insandan bahsediyoruz. Ama buna rağmen tahliye edilmiyor” diye ifade etti.
‘Bağımsız bir ekip olmalı’
Tahliyelerin önündeki ATK engeline değinen Yılmaz, “Hasta mahpusun dosyası ATK’nin önüne geldiğinde hangi suçtan yargılandığı belirtiliyor. Bu yanlış bir şeydir. Çünkü orada değerlendirilmesi gereken eylem ve fiillerden ziyade sağlık durumudur. ATK tutuklunun neyden yargılandığını gördüğü için siyasi iktidara muhalif biri hakkında olumlu bir karar veremiyor” dedi. Bu nedenle hak savunucuları olarak ilk taleplerinin suç türünün ATK’ye gönderilmemesi olduğunu aktaran Yılmaz, ikinci taleplerinin ise ATK dışında da nihai kararı verecek bağımsız kuruluşun, sağlık ekibinin olması gerektiğini söyledi.
‘Pazarlık konusu yapılmamalı’
Hasta tutukluların tahliyesinde siyasi konjonktürün etkisine de işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu:
“Hasta mahpuslar meselesi bütün siyasi konjonktürden bağımsız bir mesele olması gerekir. Herhangi bir demokratik açılım veya çözüm süreciyle ilişkili olarak bir pazarlık konusu yapılmaması gerekir. İnsani bir durumdur. Onlarca insan hastalıklarından dolayı cezaevlerinde yaşamlarını yitirdi. En yakın zamanda, Mayıs ayında Sabri Kaya isimli, bizim ağır hasta listemizde olan bir mahpus yaşamını yitirdi. Celal Şeker vardı. Celal Şeker hastalığının son evresinde hastanede yaşamını yitirdi. Onlarca örnek var. O yüzden hasta mahpusların durumu bütün siyasi pazarlıkların üstünde olduğunu düşünüyoruz. Bütün siyasi gelişmelerden bağımsız, insani çerçevede uluslararası standartlara uygun bir şekilde, Mandela Kurallarına uygun bir şekilde çözülmesi gerekiyor.” (Haber Merkezi)