×
  • Anasayfa
  • Diyarbakır
  • Spor
  • Gündem
  • Yazarlar
  • Genel
  • Ekonomi
  • Bölge
  • Sağlık
  • Eğitim
  • 3. Sayfa
  • Ana Manşet
  • Asayiş
  • Biyografi
  • Dünya
  • Edebiyat
  • Foto Galeri
  • Güncel
  • İlanlar
  • Kadın ve Yaşam
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Manşet
  • Özel Haberler
  • Politika
  • Resmi İlan
  • Siyaset
  • Teknoloji
  • Vıdeo Haber
  • Yaşam
☰
  • Anasayfa
  • Diyarbakır

Evliya Çelebi'nin Kürt Diyarına Yolculuğu; Diyarbakır

Osmanlı imparatorluğunun ünlü seyyahlarından Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Avrupa, Asya ve Afrika'nın yanı sıra Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı da ziyaret ederek bu bölgede uzun yıllar kaldı. Evliya Çelebi, "Diyar-ı Kürdistan" olarak adlandırdığı bölgede, Diyarbakır, Bitlis, Van, Malatya, Elazığ, Urfa, Mardin, Erbil, Şengal, Amediye ve Hakkari gibi şehirlerde Osmanlı toprakları içinde Kürtlerin sosyal ve kültürel yaşamına dair önemli notlar tutar

25 Mayıs 2025 Pazar 22:43
16

AHMET SÜNBÜL/YENİGÜN HABER -

Evliya Çelebi, gezdiği bölgelerde Kürtlerin gelenek ve görenekleri, inanışları, giyim-kuşamları, yemek kültürleri ve oyunları konusunda önemli bilgiler verir. O tarihte Kürtler'i Osmanlı ile İran arasındaki bölgesel dengeyi sağlayan önemli bir unsur olarak gören Çelebi, hem bölgenin hem de Kürtlerin stratejik önemine dikkat çeker. Evliya Çelebi'nin 17. yüzyılda yazmış olduğu kimi kesimlerce bazen abartıya kaçacak ayrıntılara yer verdiği şeklinde eleştirilen "Seyahatname"si, günümüzde de yabancı seyyahlar ile birlikte bölgeyi anlatan en önemli eserlerin başında gelmekte.

Çelebi, Seyahatnamesinde Diyarbakır hakkında oldukça detaylı bilgiler verir. Diyarbakırı geniş, bayındır, bereketli ve güzel kokulu olarak tanımlayarak, ticari ve ekonomik açıdan önemli bir merkez olduğunu belirtir. Diyarbakır’ın etnik ve dini çeşitliliğine de dikkat çeken Çelebi, kentte yaşayan Müslümanlar, Ermeniler, Şemsiler, Süryaniler ve Ezidiler'in inançları, nüfusları, gelenekleri ve kültürleri hakkında da önemli bilgiler verir.

Diyarbakırın ekonomik hayatına dair bilgiler de aktaran Evliya Çelebi, kent merkezinde kuyumculuk, puşicilik, palancılık, dericilik ve demircilik mesleklerinin ön plana çıktığını, sanat ve zanaat açısından gelişmiş olduğunu, şehirde altın ve mücevherciler pazarı, çizmeciler pazarı, demirciler çarşısı, puşiciler çarşısı gibi birçok ticaret merkezi bulunduğunu kaydeder.

Osmanlı yönetimi altında o tarihte eyalet olan Diyarbakır, 17. yüzyılda askeri ve idari açıdan güçlü bir yapıya sahipti. 1655-1656 yıllarında Diyarbakırı ziyaret eden Evliya Çelebi, şehrin bereketli toprakları, geniş ticaret ağı ve zanaatkârlarıyla Osmanlı’nın doğu sınırlarında önemli bir merkez olduğunu belirterek, notlarında ayrıca Diyarbakır halkının cesur, savaşçı ve geleneklerine bağlı bir yapıya sahip olduğunu, kadınların beyaz çarşaf giydiği, yüzlerini tül ile örttüğü ve toplum içinde oldukça muhafazakâr bir yaşam sürdüğünü yazar.

26

EVLİYA ÇELEBİ'NİN UZUN SEYAHATİ

Aslen Kütahyalı olan Evliya Çelebi, İstanbul'un Unkapanı semtinde 1611 yılında dünyaya gelir. Döneminde devlet yönetiminde ailece tanıdıkları olmasına rağmen herhangi bir devlet görevini yapmak yerine en sevdiği şey olan seyahat etmeyi kendine ilke edinir. Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde yer alan Avrupa ve Afrika'da bir çok bölgeyi gezmesinin yanı sıra, Suriye, İran, Irak ile Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesini de gezer. Yakını olan Osmanlı Beylerbeyinden Melek Ahmet Paşa'nın Diyarbakır ve Van Valilikleri döneminde, bu bölgelere yaptığı geziler, hem güvenlik hem de yöredeki halk ve idarecilerin kendisine yardımı hakkında daha rahat geçer. Prof. Dr. Ejder Okumuş ile akademisyenler Mehmet Akbaş ve Mustafa Alpaslan, yazdıkları akademik çalışmalarında Evliya Çelebi'nin Kürt bölgesine yapmış olduğu geziler ve Seyahatneme'si hakkında ayrıntılı bilgiler verirler.

ÜÇ KITAYA SEYAHATİNİ 10 CİLDE SIĞDIRIR

Üç kıtayı gezen Evliya Çelebi, buralardaki gözlemlerini "Seyahatname" adlı 10 ciltte toplar.

Birinci ciltte, 1630-40 yılları arası İstanbul'un târihi, kuşatmaları ve fethi, İstanbul'daki kutsal makamlar, camiler, Sultan Süleyman Kanunnamesi, Anadolu ve Rumeli'nin mülkî taksimatı, şahısların yaptırdığı cami, medrese, mescit, türbe, tekke, hastane, konak, kervansaray, sebilhâne, hamamlar... Fâtih Sultan Mehmed zamanından itibaren yetişen vezirler, alimler, nişancılar, İstanbul esnafı ve sanatkârlarını yazar.

İkinci ciltte, Mudanya ve Bursa, Osmanlı Devletinin kuruluşu, İstanbul'un fethinden önceki Osmanlı sultanları, Bursa'nın alimleri, vezirleri ve şairleri, Sinop, Trabzon ve havalisi, Gürcistan dolayları; Kırım, Karadeniz, Bolu, Amasya, Niksar, Erzurum, Nahçivan, Tebriz, Baku, Erzurum, Bayburt, Erzincan, Merzifon, Ankara.

Üçüncü ciltte, Üsküdar'dan Şam'a kadar yol boyunca bütün şehir ve kasabalar; Eskişehir, Konya, İskenderun, Tire, Akre, Kızıl Deniz, Ölü Deniz, Urfa, Kayseri, Sivas, İskilip, Rusçuk, Niğbolu, Silistre, Filibe, Edirne, Sofya ve Şumnu şehirleri hakkında geniş bilgiler bulunmakta.

Dördüncü ciltte, İstanbul'dan Van'a kadar yol üzerindeki bütün şehir ve kasabalar; Malatya, Diyarbakır, Mardin, Sincar, Bitlis, Ahlat. Evliya Çelebi'nin elçi olarak İran'a gidişi, İran ve Irak hakkında bilgiler; Tebriz, Erdebil, Kazvin, Kum, Bağdat, Necef/Kufe, Basra, Abadan, Cizre, Musul, Tikrit.

Beşinci ciltte, Tokat, Rumeli, Sarıkamış'tan Avrupa'ya kadar çeşitli ülke ve eyâletler; Kırklareli/Kırkkilise, Varna, İstanbul, Silistre, Hoten, Özi, İznik, Bursa, Gelibolu, Edirne, Belgrad, Temeşvar, Libhova, Yanova, Varad, Sarayevo, Zagrep, Üsküp, Köstence, Sofya, Semendire.

Altıncı ciltte, Macaristan ve Almanya; Temeşvar, Koloşvar, Kaşav, Sibiv, Mohaç, Peç, Budin, Uyvar, Estergon, Belgrad, Dubrovnik, Mostar, Zigetvar, Kanije.

Yedinci ciltte, Avusturya, Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak diyarı; Ejderhan havâlisi; Belgrad, Viyana, Wallaçya, Budapeşte, Oçakov, Krakow, Kırım, Bahçesaray, Dağıstan, Astrahan, Saratov, Kazan, Kalmukya, Azov.

Sekizinci ciltte, Babadağı, Hasköy, Edirne, Dimetoka, Gümülcine, Drama, Selan6ik, Yanya, Tepedelen, Avlonya, Draç, İlbasan, Ohri, Resne, Manastır, İştip, Tikveş.

Dokuzuncu ciltte, Kütahya, Afyon, Manisa, İzmir, Sakız, Kuşadası, Aydın, Tire, Denizli, Muğla, Bodrum, Ege adaları, Isparta, Antalya, Alanya, Karaman, Silifke, Tarsus, Adana, Maraş, Antep, Kilis, Halep, Lazkiye, Şam, Beyrut, Sayda, Safet, Nablus, Kudüs, Onuncu ciltte Mısır'ın Kahire, Tanta, İskenderiye, Nil bölgeleri anlatılır.

36

'OSMANLI İÇİN KÜRTLER BİR GÜVENCE'

Seyahatnamesinin 4. cildinde Kürtlerin yaşamları, gelenek ve görenekleri, inançları hakkında önemli bilgiler veren Evliya Çelebi, "Bir ucu Erzurum diyarından Van diyarına, Hakkâri diyarı, Cizre, İmadiye, Musul, Şehrizor, Harir, Erdelan, Bağdad, Derne, Derteng ve Basra’ya varıncaya kadar yetmiş konak yerde bu dili, yani Kürtçe’yi konuşan insanlar bulunur. Irak-ı Arap ile Osmanoğlu arasında bu yüksek dağlar içinde 6 bin adet Kürt aşiret ve kabileleri sağlam bir engel olmazsa Acem kavmi Osmanlı diyarını istila etmeleri çok kolay olurdu" diyerek, Kürtlerin o dönem Safeviler tarafından yönetilen İran ile Osmanlı imparatorluğu arasında önemli bir denge unsuru olduğunu ve Kürtlerin aynı zamanda Acemlere karşı bir kale gibi engel olduğunu yazar.

EN ÇOK DİYARBAKIR'I TANITIR

Evliya Çelebi, Kürt diyarına yapmış olduğu yolculukta dönemin Beylerbeyi olan Melek Ahmet Paşa sayesinde uzun süre kalabildiği Diyarbakır ve çevresi hakkında daha fazla ve ayrıntı bilgiler verir ünlü Seyahatname'sinde. 1655-1656 yılları arasında bulunduğu Diyarbakır'ı tanıtırken, "…Geniş vilayeti ma’mûr, ovaları güzel ve amber kokulu toprağı insanlar arasında rağbet gören, mezraları bol, hayrat ve bereketleri çok bir bayındır şehirdir " diye anlatır.

46

'DİYARBAKIR BU DERECE IRZ EHLİDİR'

Diyarbakır seyahatinde kadınlarından bahseden Çelebi, kadınların beyaz çarşaf giydiklerini, sokaklarda kız çocukların tek başına dolaşmalarına izin verilmediğini belirterek şunları yazar: "Hepsi beyaz çarşafa bürünüp yüzlerinde kıl örtü, başlarında sivri altun ve gümüş takke giyip ayaklarına da elbette çizme giyerler. Burası bakire diyarı olduğundan, temiz bakireleri de çarşaf giyip altın ve süse boğulmuşlardır. Kadınları arasında Râbia-yı Adeviyye düzeyinde son derece namuslu, dindar ve güzellik sahibi olanları vardır. Çarşı ve pazarda yaşlı cadaloz bir kadın bile yoktur. Sokaklarda küçük bir kız çocuğu görseler ya katlederler yahut babasını cezalandırırlar. Diyarbekir, bu derece ırz ehlidir.”

Evliya Çelebi, Diyarbakır erkekleri için de "Hepsi şuh, şengül, şakrak, nedim, neşeli, zarif, nükteci ve anlayışlı olan adamları vardır. Her biri heybet, sağlamlık ve cesurlukta Rüstem gibi olan erkekleri vardır" ifadelerini kullanır.

Çelebi’ye göre Diyarbekir’in önemli bir özelliği de, şiddetin yoğun olduğu bir mekân olmasıdır. Ona göre Diyarbekir, "Kürt ve Türkmen bölgesi olduğundan dağ, bağ, tepe, uzak ve yakın yerlerinde halkı savaşmaktan ve kavga etmekten eksik kalmaz. Bu nedenle yetkin, usta cerrahları eksik kalmaz" diyerek, cerrahlık mesleğinin yaşanan kavga ve çatışmaların çokluğuna bağlar.

'KÜRTLERDE SATRANÇ MEŞHURDUR'

Evliya Çelebi, Kürt diyarına yapmış olduğu gezilerde, yörenin aşiretleri, konuştuğu diller, etnik kimlikler üzerine de notlar tutar. Örneğin Bingöl'e yapmış olduğu gezide, Bingöl bölgesinde Haltî, Çevkanî, Ezidî, Zaza, Zebari, Lolo, Şakakî, İzolî, Biseyanî, Mudikî ve Giygî gibi Kürt aşiretlerinin yaşadığını, Genç ilçesinde Ezidî Kürtleri ve Ermenilerin yaşadığını,

Bitlis'te şehir merkezindeki pazarda kitapların satıldığı yerde Kürt ve Türklerin hâkim olduğunu, Bitlis'te bazı Kürtlerin eşkiyalık yaptıklarını ve Kürtler arasında satranç oyununun meşhur olduğunu belirterek, "... Camide oynarlar ve satrançtan vaz geçip tekrar derse koyulurlar. Bir defasında camide satranç yüzünden kavga çıkmış, birbirlerini hançer ile parça parça etmişlerdir. Zira Kürt alimleri ve müftüleri de elbette hançer ile gezerler. Küçüğü büyüğü genci ve yaşlısı cesurdurlar ve musallidirler ki, binlerce adamı asla camiden çıkmazlar.”

56

BİTLİS ZİYARETİ

Diyarbakır beylerbeyi Melek Ahmed Paşa ile birlikte ziyaret ettiği Bitlis Hanı Abdal Han‟ın yanında uzun süre kalan Evliya Çelebi, hanın askerleriyle ilgili olarak çok ayrıntılı tasvirler yaparak şunları yazar “…bellerinde Şeyhanî ve Maarrâvî kılıçları cepkenlerinde Haleb kalkanları, ellerinde kûpal çevganları, başları telli, alaca serbentli (başlıklı), gözü sürmeli, çoğu samur, zerdeva, vaşak, sincap ve mavi kürklü kibirli adamlardır. Han askerinin orta halli olanı serbentli, başları turna ve şahin telli, şal ve şapikli, beli câb tirkeşli, eli kûpalı; mavi, sarı, siyah kırmızı, zırnık ve kına ile boyanmış sekiz çeşit dalgalı renkli sakallı adamlardır.”

Evliya Çelebi Bitlis'teki Kürtler hakkında da şu bilgileri aktarmaktadır: “Kıllı Kürt taifesi olmakla sık sakallı ve hoş görünüşlü adamlardır. Karşıdan bir adama baksan sekiz renk sakalı vardır. Bir tarafı kumral, bir tarafı zerdeçavî, bir yanı mavi ve ortası kırmızı renk renk alaca bulaca sakalları vardır ki Anadolu insanı onları gördüğünde hayret eder.”69 Burada kullanılan “ Anadolu insanı” tabiri, Evliya Çelebi‟nin bölgeyi Anadolu‟dan farklı gördüğünün göstergesidir.

MALATYA ZİYARETİ

Malatya'yı ziyaretinde buradan bahseden Evliya Çelebi, burada yaşayanların İzolî aşiretine mensup Kürtler olduğunu yazar. Malatya'da kadın ve erkekleri anlatan Çelebi, "Malatya dağlık Kürt bölgesi olduğundan dilberleri meşhur değildir... Bu kadınlardan zengin tabakaya mensup olanların ferace, fakir kadınların beyaz car, izar ve burka giyer. İnsanları cesur ve yiğit olup mü’min, muvahhid, pak inançlı Şafiî ve Hanefî mezhebindendirler. Halkı gariplerin dostudur, nimetleri bol ve yoksulları seven insanlardır. Nakşibendi tarikatına mensup adamları vardır."

VAN VE ERZURUM GEZİSİ

Van gezisini kaleme alan Evliya Çelebi, Van'daki Pinyaniş eşiretini anlatır. Pinyanişliler için, "Aklı gözünde, sadıklık özünde, kılıç belinde, hançer elinde, ateş parçası adamlardır ve gayet zengindirler, hile ve aldatmadan uzaktırlar" der. Çelebi, Van'lı kadınlardan bahsederken de, "Allah biliyor ki buradaki kadınların yüzünü görmüş değilim. Ancak güvenilir dostlarımızın anlattığına göre hepsi güzel yüzlü ve endamlıdır. Hiçbirisi de evinden dışarı çıkmış değildir" der.

1646 yılında Erzurum Valis Defterzâde Mehmed Paşa’nın yanına gümrük katibi ve baş müezzin olarak atanmasıyla Erzurum'daki gözlemlerini kaleme alan Çelebi, Erzurum’da Kürtlere komşu olarak Türkmen ve Ermenilerden bahseder. Bu bölgenin Kürtlerinin Mahmudî aşiretine mensup olduklarını belirtir.

66

'KÜRD DİLİ HZ. NUH ÜMMETİNDEN KALMIŞTI'

Kürt dili konusunda da düşüncelerini dile getiren Çelebi, Meyyafarikin (Silvan)’i anlatırken Kürd dili hakkında şunları söyler: "Kürd dili Hz. Nuh ümmetinden Melik Kürdim’den kalmıştır. Ama Kürtlerin yaşadığı yerler dağlık, taşlık ve uçsuz bucaksız ovalar olduğundan 12 Kürt dili vardır. Bunların hepsinin özel kelimeleri olup lehçeleri farklıdır. Birbirlerine aykırıdır. Çoğu birbirlerini tercüman ile anlarlar. Bahdinan, Hakkâri, Amediye, Duhok, Cizre ve Şirvan Kürtçelerinin fasih Kürtçe olduğunu belirten Çelebi, lehçe farklılığından dolayı Kürtlerin birbirlerinin dilini anlamadıklarını söyler.

MARDİN KALESİ

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Mardin kalesinden bahsederken, hayranlığını şöyle anlatır: "Bu uzun boylu kale öyle yüksektir ki en tepesinde olan yapıların duvarları ve burçları gökkuşağı gibi mavi bulutlara ulaşıp kuşluk vakti olup nilgûn renkli bulut kaybolmadan kalenin tepesinde olan minareler ve diğer yüksek yapılar görünmez. Ta bu derece yüksek benzersiz bir kaledir. Hatta bütün cihanı gezen kara ve deniz seyyahlarının söyledikleri üzere bu yeryüzünde bütün memleketlerde binlerce büyük kaleler gördük ama Osmanoğlu devletinde Mardin gibi ibret verici kale görmedik derler. Kale içinde o kadar mağaralar, karanlık saklanma yerleri ve su sarnıçları var ki onar sene kuşatma olsa yetecek kadar su sarnıçları vardır. Ve bütün tepelerin yalçın kayaları üzerine rahmet yağmurları indikçe bir damla rahmet suyu boşa gitmeyip hepsi kayalar yoluyla su sarnıçlarına gider, mirî sarnıçlar vardır. Yüzlerce adet mağaralarda 700-800 yıldan beri kızıl darı, kara seret darısı ve çeltikli pirinç doludur ki sanki henüz harmandan yeni kaldırılıp ambara konmuş tahıllardır. Ve niçe yüz adet mağaralarda, şumna (tahıl ambarı) ve mahzenlerde ve ambarlarda danedar buğday, arpa ve diğer tahıllar doldurulmuş hazır beklemededir. Ama her sene bu buğdayları halka padişah adına dağıtırlar, sonra yine yeni tahıl ambarlara korlar."

KÜRT AŞİRETLERİ

Kürt diyarına seyahatlerinde aşireleri de yazan Evliya Çelebi, abartılı olarak 6 bin adet Kürt aşiret ve kabilesinin olduğunu yazar. Çelebi, "Irak-ı Arab ile Osmanoğlu arasında bu yüksek dağlar içinde 6.000 adet Kürt aşiret ve kabileleri sağlam bir engel olmasa Acem kavmi Osmanlı diyarını istila etmeleri çok kolay olurdu. İnşallah yeri geldiğinden 6 bin adet aşiret beylerini de yazmaya cevher saçan kalemimi elime almışım" der.

DİYARBEKİR EYALETİ

Evliya Çelebi, Diyarbakır eyaletinin 15 sancağın bazılarının memleketin diğer eyaletlerinde olduğu gibi timar ve zeametli yani beylerbeyleri devlet tarafından yöneticilerinin atandığını ya da görevden alındığını, diğerlerinin ise Kürt beyleri tarafından yönetildiğini belirterek eyalete bağlı hükümetleri hakkında şunları yazar: "Cezire, Eğil, Genç, Palu ve Hazzo (Hazro) hükümeti. Bu beş adet hükümet serbest beylerbeyilik rütbesiyle hâkimlerdir. Ama yine vezirleriyle sefere gitmeye memurlardır." Evliya Çelebi, Diyarbakır Eyaletine bağlı diğer sancakları da Harput, Ergani, Siverek, Nusaybin, Hasankeyf, Çemişgezek, Siirt, Meyâfarikin (Silvan), Amid, Mardin sancakları olarak sıralar.

KÜRTLERDE YEMEK KÜLTÜRÜ

Seyahatnamede Kürtlerin yemek kültürüyle ilgili teferruatlı bilgiler veren Evliya Çelebi, Bitlis yemek kültürü hakkında şunları yazar: "Evvelâ beyaz ekmeği, beyaz lavaşa yufkası, beyaz gül-pembe gibi çakıl ekmeği, kahik halka çöreği, katmer şeref çöreği, mâhîcesi, baklavası, keklik böreği, ışkını, mastaba çorbası, cacıhlı ve kıjılı peyniri, kaymağı, gömeç balı, keklik kebabı, kevaşalı keklik yahnisi ve keklik pilâvı meşhur yemeklerdir... Ama genellikle yemekleri kükü pilâv, muza'fer pilâv, çilâv pilâv, dûzdeh büryan pilâv, dûd pilâv, şile pilâv, rummân pilâv, ûd pilâv, amber pilâv, âbşüle pilâv, köfte pilâv, fıstık pilâv, kırma badem pilâv, kişmiş pilâv; mastaba çorba ve kıji çorba ve lakişe çorba, nice bunun benzeri çorbaları var; ama keklik pilâvlarına, nar pilâvlarına ve çeşit çeşit taze ve iyi pişmiş kebaplarına aşk olsun.

SİLAHLAR VE TEÇHİZATLAR

Savaşların ve çatışmaların yoğun yaşandığı Kürt diyarında kullanılan silahlarla ilgili bilgiler de veren Evliya Çelebi, ok, yay, kılıç, hançer gibi klasik silahların yanında barutlu silahların da yaygın olarak kullanıldığını yazar. Din adamlarının bile silahla gezdiğini belirten Evliya Çelebi, "Hâlâ bütün Kürt âlimleri ve müftüleri de elbette hançer ile gezerler" diye anlatır. Sincar (Şengal)'deki Êzidi Kürtlerin silah kullanmada mahir olduklarını belirten Evliya Çelebi, şunları yazar seyahatnamesinde "…Silahları kılıç, hançer, tüfenk ve câbdır. Câb, Ayntab gedeleci gibi ok ve yay konur ve kemerine bağlanır bir silahtır, buna câb derler. Ama kurşun atmada o kadar hünerlilerdir ki pireyi kurşun ile vururlar, tüfenklerini görsen bir bakır mangıra almazsın maliyetli değildir, ama çok iyi nişan urur."

DİYARBAKIR ULUCAMİ

Seyahatnamede Diyarbakır camiler hakkında ayrıntılı bilgiler veren Evliya Çelebi, camilerin fiziksel özelliklerinin yanı sıra manevî dokuları hakkında da tasvirler yapar. Çelebi, Diyarbakır'daki Ulu Cami hakkında şunları yazar: "Hâlâ öyle ruhaniyet var ki bir insan iki rekât namaz kılsa kabul olduğuna insanın kalbi tanıklık eder. Sanki Haleb'in Ulu Camii, Şam'ın Ümeyye Camii, Kudüs'ün Mescid-i Aksâsı, Mısır'ın Cami-i Ezher'i ve İstanbul'un Büyük Ayasofyası gibi duaların kabul olunduğu bir Diyarbekir camiidir. Kiliseden dönderildiğine yapı eserlerinde nice bin adetlik tanık vardır. Zira minaresi dört köşedir. Eski kilise iken çanlık imiş. Mihrabı ve minberi eski tarzdır."

EVLİYA ÇELEBİ'YE GÖRE KÜRT DİLİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

Evliya Çelebi Kürtçe'nin ortaya çıkışını Nuh Tufanı‟ndan sonrasına kadar götürmektedir. Nasıl ortaya çıktığı hususunda eserinde sık sık yer verdiği Ermeni Tarihçi Mıkdısi'den alıntı yaparak seyahatnamesinde şunları yazar, “…Nuh Tufanı‟ndan sonra imar olan Cudi şehridir, sonra Sincar Kalesi'dir, bundan sonra da Mefârikin Kalesi'dir. Cudi şehri sahibi Hazret-i Nuh ümmetinden Melik Kürdim altı yüz sene yaşayıp Kürt diyarlarını gezip dolaşarak bu yere yerleşmiştir. Burada çoluğu çocuğu gayet çok olup Ibri dilinden kendine göre ayrı başka bir dil peyda etti ki ne Ibrî‟dir, ne Arapça, ne Farsça, ne Derî dilidir ve Pehlevî dilidir, ona hâlâ Kürdim dili derler. Bu Meyyafârikin diyarında ortaya çıkıp Kürtler arasında hâlâ kullanılan Kürt dili Hazret-i Nuh ümmetinden Melik Kürdim'den kalmıştır.”

İlk yorum yazan siz olun

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Diyarbakır Haberleri

Daha fazla haber:
© 2023

Diyarbakır Yenigün


‧ Anasayfa ‧ İletişim